Genel olarak bu soruya verilen yanıt, dinsel gericiliğin
karşısına konabilecek tek gerçekçi alternatifin “laiklik” olduğu yönündedir. Bu
bir yanıyla doğru bir yanıttır. Ancak bu yanıtta eksik olan “nasıl bir
laiklik?” sorusuna cevap vermeyi ihmal etmesidir. Çünkü sanıldığı gibi, laiklik
herkes için aynı anlama gelmez!
***
Dinsel gericiliğin, “cehaletten” kaynaklandığı ve eğitim
yolu ile giderilebileceği tezi, burjuva radikallerinin halktan kopuk dünya
görüşünün bir yansımasıdır. Tıp, mühendislik, öğretmenlik vb. bölümlerden mezun
onbinlerce köktendincinin varlığı bile bu görüşün taraftarlarını etkilemez.
Eğitim elbette önemli bir olgudur ancak siyasal ideolojiler, kişilerin
yaşamlarına dokunduğu, kişisel yaşamlara anlam kattığı oranda yaygınlık
kazanırlar.
“Cehalet” tezine benzer bir bir diğer yaklaşım da
“Türkiyelilik” yaklaşımıdır. Kişilerin Türkiyeli olduğu için siyasal İslam
taraftarı olduğu iddiasının çok benzeri, uzun yıllar Türkiye’de kırsal
bölgelerde yaşayan insanlara yönelik “kıro” yakıştırması ile birlikte
savunuldu. Oysa Türkiye’de şehirlerde doğup büyüyen milyonlarca insan bugün
siyasal İslam savunucusudur ve ülkemizde de, siyasal İslam taraftarları
arasında her kesimden insanlar mevcuttur.
“Cehalet ve Türkiyelilik” tezleri, halktan kopuk Kemalist
aydınların laiklik algısının yansımasıdır. Basit bir yaklaşımla “din ve devlet
işlerinin ayrılması” şeklindeki bu laiklik, “devlet işlerinin alanına girmeyen
her şeyi” dinsel alana teslim eder. Toplumsal yaşamın bütün alanlarını “din”e
emanet ederseniz, günü gelince “devleti
talep eden” bir din ile karşı karşıya kalmanız normaldir. Bugün Türkiye’de ve
ülkemizde yaşanan da böyle bir süreçtir.
***
Kemalist laiklik anlayışı kendini devlet işleri ile
sınırlandırırken, dinin de toplumsal yaşamın içerisinde kalmasını bekler. Din
siyasallaştıkça ve toplumsal alandan gelen kitle desteğini siyasal alana
yansıtmaya giriştikçe, bu laiklik modeli için bir rahatsızlık kaynağı
olacaktır. Bu anlayışa göre “din” ve “devlet” kendi sınırları dahilinde
faaliyet yürütmelidir. Din kendi sınırlarına riayet etmediği zaman laiklik
ihlal edilmiş olacaktır.
Oysa liberal laiklik algısına göre bunun da bir sakıncası
yoktur. CTP’nin eski başbakanlarından Ferdi Sabit’e ait “ha Kur’an kursu ha
tenis kursu” özlü sözünde ifadesini bulan liberal laiklik, “bireylerin dinden
özgürleşme hakkı”nın karşısına “dinin devletten özgürleşmesi” hakkını koyar.
Dinsel otoritelerin, devlet tarafından sınırlandırıldığı “baskıcı ve otoriter”
laiklik anlayışı olarak tanımladığı bir Kemalizm eleştirisi yaparak, ekonomik
alanda olduğu gibi siyasal alanda da “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler”
yaklaşımını savunur.
Bu öylesine bir “özgürlükçülük”tür ki, örneğini liberal
laik anlayışının savunucusu bir parti olarak CTP; hem “gece kulülerinin açık
kalmasını” hem de okuldan fazla cami bulunan bir ülkede camilere yapılan
yatırımların eleştirilmemesini aynı anda savunabilmektedir. CTP ve onun kadın
alanındaki Truva atı FEMA tarafından domine edilen son iki yılın 8 Mart
eylemlerinde kabul edilemez bulunan sloganlardan biri de “cami değil sığınma evi”
olmuştu. Çünkü liberal laiklik savunucusu CTP’ye göre, camilere yapılan
yatırımları eleştirmek kişilerin “dinsel özgürlüklerini” eleştirmektir.
***
Liberal ve Kemalist laiklik modellerinin hegemonyasında
geçen uzun yıllar, siyasal İslamın, muhafazakarlığın ve dinsel gericiliğin
zaferden zafere koştuğu zamanlar olarak yaşandı. Bu laiklik modellerinin her
ikisi de siyasal İslamın esas kitlesini oluşturan emekçi halka nüfuz edemeyen
ve halka dışsal kalan “aydın” veya liberallerin sevdiği nitelemeyle “entelektüel”
akımlardır. Halka dışsal kaldıkları ve yaşama temas edemedikleri için, ortaya
çıkan boşluğı siyasal İslam doldurmaktadır.
Halkın günlük sorunlarını paylaşmayan, bu sorunlara
çözümler önermeyen, halkı kendi günlük sorunlarının çözümünde özne haline dönüştürmeyen
hiçbir siyasal model, günümüzde yükselen gericiliğin karşısında gerçekçi bir
alternatif olamaz.
Muhafazakar ve gerici siyasetlerin kitle tabanını
oluşturan emekçi halk kitlelerinin, günlük sorunlarına bilimsel çözümler
önermediğimiz, bilimi günlük sorunların giderilmesinin aracı kılmadığımız
sürece eğitim yolu ile yaratılacak soyut bir “bilim severlik”ten öteye
geçemeyeceğiz. Mevcut durumda bilim, sermayedarların kar oranlarını arttırmak,
sömürü yöntemlerini mükemmelleştirmek ve zenginlerin hayatını kolaylaştırmak
için kullanılmaktadır. Sermayenin ve zenginlerin hizmetindeki bir bilmin
karşısında yoksulların da bilim dışı siyasetlerden medet umması gayet doğaldır.
Kitleleri, bilimin emekçi halkın hizmetine
sokulabileceğine ve günlük sorunların çözümünde bir araç kılınabileceğine
inandırmalı, bilimsel uygulamaların gündelik yaşamın iyileşmesi için yararlı
olduğuna ikna etmeli ve bilimsel çözümleri kitleler tarafından talep edilen
siyasal bir bayrak haline getirmeliyiz.
Bu soyut bir “bilim severlik” ile başarılamaz. Bunun için
devrimci laiklik anlayışı ile emekten yana bir siyaseti birleştirmek gerekiyor.
***
Emekçi kitlelerin somut sorunlarına, somut çözümler
önermek durumundayız. Özel sektörde
sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması böyle bir öneridir. Din, çoğu
durumda çaresizlikten kaçış ve avunma aracıdır. Kitlelerin çaresiz hissettiği
durumlara müdahale edersek, dinsel gericiliğin yayılma alanına da müdahale
etmiş oluruz. Özel sektörde sendikalaşma, hem kitlelerin kendi sorunlarını
kendilerinin çözmesi için bir araç hem de kolektif bir ruh ile oluşacak manevi
bir alternatif anlamına gelir. Her ikisi de dinsel gericilik için tehlikelidir.
Özel sektördeki geniş kitleler; uzun mesai saatleri
boyunca ağır bir sömürüye maruz kalmakta, özellikle yaz döneminde uzayan
mesailer karşısında çocuklarını Kur’an kurslarına emanet etmek zorunda
kalmaktadır. Sekiz saat çalışan, işyerindeki ücretsiz kreşlere çocuklarını
emanet etme şansı bulan, daha iyi bir gelir elde eden sendikalı insanlar;
Kur’an kurslarına da daha az rağbet edecelerdir.
***
Bu konuda mevcut durumda bile yapılabilecek şeyler var:
Toplumsal muhalefetin Kemalist kesimleri, en başta da sendikalar, Kur’an
kurslarına odaklanarak bu pratiğin eleştirisine ayırdıkları zamanın bir
kısmını, alternatif ve ücretsiz yaz kursları düzenlemeye ayırmak yoluna
gidebilirler. Böylece emekçi kitlelere çocuklarını emanet edebilecekleri çağdaş
bir alternatif sunmaktan öte, özel sektörde çalışan ebebeynler ile duygusal bir
bağ, fiziksel bir temas yakalayabilirler. Yaz kursları sadece Kur’an
kurslarının kitle tabanını daraltmayacak, toplumsal muhalefet için emekçi
kesimlerin günlük dertlerine dokunma fırsatı da olacaktır. Bu halktan kopuk
“aydın” kibirinin kırılmasına bile hizmet etse, önemli bir kazanımdır.
Kur’an kursları karşısında “bırakınız yapsınlar”cı
liberal laiklik savunucuları ve “bırakmayınız yapmasınlar”cı Kemalist laiklik
savunucularından farklı olarak, Devrimci laiklik temelli anlayışın farkı işte
burada yatmaktadır:
Kadın cinayetleri ve çocuk istismarının önlenmesi için
Sosyal Hizmetler Dairesi’nin bütçesinn arttırılması, gerekli sosyal
politikaların ivedlikle uygulanması, aynı zamanda bir laiklik mücadelesidir.
Uyuşturucu, mafya, kumar, kadın ticareti karşısında, gece kulüpleriyle
kumarhanelerin kapatılması için mücadele etmek aynı zamanda bir laiklik
mücadelesidir.
Özel sektörde yaşanan iş cinayetleri, insanlık onuruna
yaraşmayan muameleler, ek mesai, maaş, yıllık ücretli izin gibi sorunları
ortadan kaldırma çabası için özel sektöre sendika talebi aynı zamanda bir
laiklik mücadelesidir.
Kamu okullarına yatırım, öğretmen açıklarının
giderilmesi, engelsiz bir eğitim anlayışının yerleşmesi ve özel okulların
geriletilmesi mücadelesi, kuşku yok ki bir laiklik mücadelesidir.
Özel hastaneler karşısında geriletilen kamusal sağlık
hizmetlerini savunmak, kaliteli, ücretsiz sağlık talebi, yeterli ve donanımlı
sağlık ekipmanı ile sağlanacak önleyici tıp ve yeterli doktor, hemşire, sağlık
personeli için yürütlecek bir mücadele, laiklik mücadelesidir.
Trafik kazalarında her gün canını yitiren insanlarımız
için, yol güvenliği, kamusal ve kaliteli toplu taşımacılık hizmeti talebi, aynı
zamanda bir laiklik mücadelesidir.
***
Devrimci laiklik mücadelesi, bilimsel kazanımların tüm
halkın günlük yaşamına dokunması için çalışmak demektir. Sadece parası olan
zengin insanların yaşamına değil, başta emekçiler olmak üzere tüm halkın
yaşamına.
Kısacası devrimci laiklik, bilimin halk için uygulanması
talebinin siyasal ifadesidir. Mevcut durumda bilim, zenginler ve sermayenin hizmetinde
olduğu için, yoksullara sadece din kalmaktadır. Yapmamız gereken, bilimi önce
halkın hizmetine sokmak ardından da bir silaha dönüştürmektir. Çünkü siyasal
İslamın karşısına ancak siyasal bir bilim silahı ile çıkılabilir. Ve kitleler,
bu dünyanın sorunlarını bu dünyada çözmenin mümkün olduğunu bir kez
gördüklerinde, işte o zaman sadece din tüccarları için değil, gerçek tüccarlar
için de cenaze namazı vakti gelmiş olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder