Değişim evrensel bir olgudur ve hareket yaşamın
temelidir. Her şey değişir, başlayan her şey biter ve biten her şeyden yeni bir
şeyler başlar. Olaylar, anlarla değil süreçlerle tarif edilebilir ve süreçler
birbirlerinin içine geçerek doğar, gelişir, sona erer ve başka biçimlerdeki yeni
süreçlerin başlangıcına vesile olur.
Ortaçağın bitişinden ve bilimsel düşünme yönteminin egemen
olmasından bu yana bildiğimiz ve kabul edilegelen gerçekler bunlar.
Peki üç kuşak insanımızın hayatını zehir eden, en az
altmış yıldır sürdüğünü bildiğimiz Kıbrıs sorunu niye değişmiyor?
İngiliz
sömürge döneminden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, 63-74 döneminden adamızın
bölünmesine, Denktaş’tan Akıncı’ya her şey değişirken; Kıbrıs Sorunu neden
hiçbir değişime uğramıyor? Görüşmeciler değişiyor, hükümetler değişiyor,
hükümet partilerinin renkleri, isimleri ve öncelikleri değişiyor ama nasıl
oluyor da Kıbrıs sorunu bu değişimlerden etkilenmiyor?
Yunanistan’da ve Türkiye’de darbeler oluyor, darbeciler
gidip siviller geliyor, anayasalar değişiyor, hatta rejim değişiklikleri
yaşanıyor ama Kıbrıs sorunu “bana mısın” demiyor...
Koca Soğuk Savaş sona eriyor, Sovyetler Birliği
yıkılıyor, hatta Trump gibi biri ABD’ye başkan bile olabiliyor ama Kıbrıs
sorunu aynen devam ediyor.
Evrensel değişim yasası, Kıbrıs söz konusu olduğunda
geçerliliğini mi kaybediyor? Hayatımızdaki Kıbrıs sorunu olgusu niye hiç
değişmiyor?
***
Aslına bakarsanız, sorunun birçok öznesi açısından Kıbrıs
sorunu on yıllar içinde ciddi bir değişimden geçti. Mesela İngiltere için
sömürgesini elde tutmak ve bağımsızlık isteyen Kıbrıslı Elenleri susturmak
meselesi olarak başlayan bir sorundan bahsediyoruz. Oysa zaman içinde kendine
ait üslerini alıp bunları tüm taraflara kabul ettiren ve bugün Kıbrıs diye bir
sorunu olmayan bir İngiltere’den söz edebiliriz. İngiltere’nin Kıbrıs sorunu
çoktan bitti.
Değişim sadece İngiltere için geçerli değil. Mesela ABD
için de zaman içinde değişim geçiren bir sorundan bahsedebiliriz. 1950’li
yıllarda İngiltere’ye klasik sömürgecilikten vazgeçmesi ve sözde bağımsızlığı
kabul etmesi için baskı yapan ABD’nin sorunu ile bugün ada üzerinde Rusya veya
AB’nin nüfuz alanlarını geriletmeye çalışan ABD’nin sorunu aynı sorun mu sizce?
Arada NATO içi bir gerilimi önleyip Türkiye ve Yunanistan’ın savaşmasını
engellemeye çalıştığı bir dönem de var ABD’nin. Belki de Kıbrıs’ın ABD için en
fazla sorun olduğu dönem o zamanlardı. Kısacası ABD için hala bir sorundan
bahsedilecekse, bu sorunun 1950’lerdeki sorunla aynı olmadığı ortadadır.
Türkiye ve Yunanistan açısından bakıldığında ise uzun
süre “bizim Kıbrıs diye bir sorunumuz yoktur” diyen ve “olaylara karışma”
felsefesi ile hareket etmeye çalışan iki ülkenin, zaman içinde sorunun esas kaynağı
haline geldiklerini söyleyebiliriz. Ne de olsa 1974’de el birliği ile (biri
darbe diğeri işgal yoluyla) adanın mevcut durumunun temellerini atan da bu iki
ülke... Şimdi ise Türkiye’nin esas derdi petrol ve doğalgaz yataklarında hak
sahibi olmak ve olası bir yasallaştırmada kuzeydeki varlığını garantiye
almakken, Yunanistan “aman bizi bu işlere karıştırmayın, derdimiz bize yeter”
konumuna geri dönmüş durumda. Bence ciddi bir değişimden söz edebiliriz...
Kıbrıslı Elen egemenleri ile Kıbrıslı Türk egemenlerinin
Kıbrıs’taki sorunu da sabit kalmış değil aslında. Kıbrıslı Elen egemenler
ENOSİS arzusu ile çıktıkları yolda Kıbrıs Cumhuriyeti’ni sadece kendi
kontrolleri altında bir ülke olarak yaşatmak derdine düşmüş durumdalar. Şimdiki
sorunları bu...
Kıbrıslı Türk egemenler ise “adil İngiliz İdaresi’nin
devamı” kutsal talebi ile giriştikleri sorunda, ayrı devlet olarak tanınma veya
olur da kabul edilirse “anavatanla birleşme” halleri kurmaktalar. Bazı şeyler
değişmiş gerçekten de...
Peki bunca şey değişirken, değişmeyen nedir ki biz hala
başından sonuna aynı kalan bir Kıbrıs sorunundan söz edebiliyoruz?
***
Kıbrıs Akdeniz’in stratejik bir noktasında ve
Ortadoğu’nun burnunun dibinde bulunmak bahtsızlığına erişmiş bir adadır. Yada
belki bu bahtsızlık adaya değil Kıbrıslılara mahsustur.
Büyük ve küçük güçlerin, yerli veya yabancı egemenlerin
Kıbrıs ile ilgili bir planları, arzuları her zaman olmuş, çıkarları çatıştığı,
istekleri olmadığı zaman da sorunlar yaşamışlardır. Ama filler tepiştiğinde de
seviştiğinde de ezilen hep çimenler olmuştur. Yani ada halkları...
Egemenler için tarih akıp giderken, Kıbrıs bazen gerçek
bir dert bazen konu bile olmazken ama her defasında da Kıbrıs ile ilgili farklı
bir gündemleri, dostları ve düşmanları varken; Kıbrıs halkları için sorunun hep
aynı kalması bundandır. Egemenlerin zaman zaman Kıbrıs ile ilgili bazı
sorunları olmaktadır ama Kıbrıs sorunu diye müzmin bir dertleri yoktur. Oysa
Kıbrıs halklarının değişmeyen bir Kıbrıs sorunu vardır. O sorun da Kıbrıs
halklarının söz, yetki, karar, iktidar sorunudur.
Ne İngiliz sömürge döneminde, ne kısa ömürlü Kıbrıs
Cumhuriyeti günlerinde ne de bugünlerin bölünmüşlük dönemlerinde ada üzerinde
sıradan insanlar irade sahibi olabilmiştir. Sorun da budur: Kıbrıs halklarının
kendi kaderini tayin, kendi geleceğini şekillendirme hakkının gasbedilmesine
Kıbrıs sorunu diyoruz. İşte değişmeyen şey budur...
***
Peki bu ne anlama geliyor? Kıbrıs söz konusu olduğunda değişim
evrensel değil mi?
Elbette ki hayır! Biz biraz kıpırdandığımızda; on
yıllarca açılmayan sınır kapılarının bir gecede açılabildiği, “o koltuktan
kalkmaz” denilen Rauf Denktaş’ın aday dahi olamadığı, Eroğlu gibi hırslı bir
siyasetçinin emekliye ayrılabildiği vakidir.
Kıbrıs halkalarının egemenlik sorunu devam etse de, her
dönem biçim değiştirmekte ve hem farklı görünümler hem de farklı nitelikler
kazanmaktadır. Koruyucularımız, kurtarıcılarımız, arabulucularımız, iyi ve kötü
polislerimiz mütemadiyen değişmekte ve bizi kendi sorunlarının tarafı
kılmaktadırlar.
Değişim evrenseldir. Bizim tek yapmamız gereken; başka
öznelerin sorunları ile hipnotize olmaktan kurtulup, kendi sorunumuzun öznesi
olmak ve değişimin yönünü, bizim tayin edeceğimiz bir süreci başlatmaktır. Bu
da bağımsız, birleşik, halkları kardeş bir Kıbrıs için emek eksenli bir örgütlenmeyle
mümkünüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder