Halloumi/Hellim 2021 yılında PDO olarak tescillenmişti. Kıbrıs’ta yaşayan her iki halkın da kullandığı isimlerle, çift isimli olarak ortak coğrafi tescili yapılan Hellim, böylece her iki isimle de pazarlanabilir bir ürün olarak kaydedilmişti.
11 Temmuz 2024’de Gullurikya’nın da benzer bir tescil sürecini tamamladığına dair basında haberler çıktı. Bir farkla ki sizin Gullurikya olarak bildiğiniz tatlının ismi artık resmi olarak Tertziellouthkia! Türkçe okunuşuyla Tercilukya!
Türkiye’de yaşayan birçok insan
Hellim’in biz Kıbrıslı Türkler için kırmızı çizgi olduğunu bilir. Hele bir
“Hellim Peyniri” demeye görsünler, “onun adı Hellim” yanıtını almaları
gecikmez. Bu yanıtı benim de defalarca vermişliğim, “Hellim Hellimdir” demişliğim
var. Bu tavrın ne kadar doğru olup olmadığını tartışmayacağım. Bazı bakımlardan
tepkisel olduğu ise bir gerçek…
Sonuçta siyasal iradesi gasp
edilmiş, ekonomik bağımsızlığı yok edilmiş, kültürel kimliği harap edilmiş bir
halkız. Ve bazı bakımlardan irrasyonel de olsa savunmacı tepkiler vermemiz
anlaşılır bir şey. Yok olmak istemiyoruz, bize ait olan değerleri yaşatmak,
onlara sahip çıkmak ve saygı gördüklerini deneyimlemek istiyoruz. Kısacası
Hellim kırmızı çizgimiz! Peki Gullurikya’nın suçu ne?
***
Master Chef All Star isimli
yarışmada “hellime hellim peyniri denmesine” müsaade etmediği için halk
kahramanına dönüşen Tanya Kilitkayalı’yı anımsıyor musunuz? Sosyal medya
“bravo” ifadeleri ile yankılanmış, “hellim peyniri” diyen aymazlar kınanmış,
Tanya’nın babası tarafından Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu’na çağrı yapılarak
“yaptırım” talep edilmişti. Tanya ülkeye döndükten sonra da kahramanlara
yaraşır şekilde karşılanmıştı.
Peki bir televizyon programında
kullanılan bir kelime için bunca gürültü çıkmışken; Gullurikya’nın Kıbrıs
Cumhuriyeti tarafından Tertziellouthkia ismiyle tescillenmiş olmasına ne gibi
bir tepki verildi? Ben kamusal alanda hiçbir şey görmedim! Hellim Kıbrıslı Türk
kültürünün bir parçası evet, Gullurikya da öyle değil mi? Neden bu sessizlik?
Tatar ve avanesini biliyoruz. Onlara kalsa Kıbrıslı Türklere ait hiçbir değerin
savunusu yapılmaz, peki geriye kalanlar neden sessiz?
***
Gullurikya’nın Kıbrıs Cumhuriyeti
tarafından tek taraflı olarak ve Tertziellouthkia ismiyle tescillenmiş
olmasına, kamusal olmayan bir ortamda “solcular” tarafından verilmiş üç tür
tepki ile karşılaştım. Konuyu gündeme getiren kişi “biz zaten yok olduk gittik
bu adada” dedi. Ona yanıt veren bir kişi “nolacak yahu Gullurikya’nın tadı mı
değişti” dedi. Ve başka bir kişi de “Kıbrıs Cumhuriyeti doğrusunu yapmış, doğru
isim Tertziellouthkia’dır” dedi! “Hellim Peyniri” ifadesine verilen tepkinin
urubu değil!
Eğer Kıbrıs milliyetçilerinin
iddia ettiği gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti adadaki tüm kültürleri temsil eden ortak
devlet olsaydı, Gullurikya’nın isim tescilini de Hellim gibi ortak yapması
gerekmez miydi? Ama hepimiz biliyoruz ki Halloumi/Hellim ortak tescili için
yıllarca süren bir mücadele verilmek zorunda kalındı. Kıbrıs Cumhuriyeti tıpkı
Gullurikya’da olduğu gibi Hellim’de de Kıbrıslı Türkleri yok saymaya çalıştı ve
başarılı olamadı!
***
Kıbrıslı Türkler siyasi, ekonomik
ve kültürel olarak kendilerinden hacimli iki devlet arasına sıkışmış devletsiz
bir halktır! Bu iki devletten birisi bizi ne kadar yok sayıyorsa diğeri de o
kadar yok sayıyor! Siyasi eşitliğimizi ne Türkiye kabul ediyor ne Kıbrıs
cumhuriyeti! Ekonomik bağımsızlığımızı ne Türkiye onaylıyor ne Kıbrıs
Cumhuriyeti! Kültürel kimliğimize ne Türkiye saygı gösteriyor ne Kıbrıs
Cumhuriyeti!
Ancak içimizde Türkiye veya
Kıbrıs Cumhuriyeti’nden birisini çeşitli nedenlerle “evrensel ve kadim
haklılık” mertebesine yerleştirenler var! Bu kişiler “diğer devlet” ne yaparsa
yapsın çığlığı basıyorlar ama “kendi gayırdıkları devlet” söz konusu olunca “timsah
gözyaşı dökmek”, yapılanı “azımsamak” veya zaten doğrusu budur diyerek “haklı
bulmak” yolunu tutuyorlar. Arada kaynayıp giden Kıbrıslı Türkler oluyor!
***
Türkiye Cumhuriyeti devletinin
siyasal irademize müdahalelerine, ekonomik yok oluşumuza neden olan hamlelerine
ve kültürel kimliğimize saldırılarına, bizimle birlikte “üzülen” ama bu sürece
paravan olmaya devam eden Türk milliyetçilerini hepiniz tanıyorsunuz. Bunların
daha samimi olanları “Rum tehdidi karşısında bunlar önemsiz şeyler” demekte, en
azılıları ise “doğrusu budur zaten, Türkiye’de ne varsa bizde de olmalıdır”
şekilde yaklaşmaktadırlar yaşananlara.
Kıbrıslı Elen devleti haline
dönüşmüş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin siyasal eşitliğimizi reddetmesi, ekonomik
varoluşumuzu ve kültürel kimliğimizi boğması, halk olarak Kıbrıslı Türkleri
topyekün inkar etmesi karşısında da benzer bir tepkiyi Kıbrıs milliyetçileri
vermektedir. Gullurikya şahidimdir!
***
Her iki milliyetçiliğe karşı
doğru tutum ise birleşik, bağımsız, federal bir Kıbrıs için mücadele etmektir. Bu
mücadeleyi kısa vadeli siyasal hesaplarda boğulmuş, dar ekonomik menfaatlerle
kirlenmiş egemen sınıflar yürütemez! Çünkü Kıbrıs’ta federasyon mücadelesi,
sadece Türkiye’den dayatılan “iki devlet” saçmalığına karşı değil; Kıbrıs
Cumhuriyeti’nden dayatılan “tek halk” şovenizmine karşı da dalgalanan bir
bayraktır. Ve bu bayrağın üzerinde sadece siyasal talepler yoktur, ekonomik ve
kültürel talepler de vardır. Bu talepleri sadece emekçi sınıflar taşıyabilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder