Türlü çeşitli sıkıntıya dair her sokağa çıktığımızda bize yüksek perdeden “işgal altında hak mücadelesi olmaz” diye akıl veren arkadaş; Devlet Hastanesi’nde doktora bakınamayınca basıyor yaygarayı: “Ölüme mahkum edildik bunun içinde!”
Çalışma hayatına dair ne söylesek bunu “gelen emekçi giden emekçi” diye anlayan, anlatan, çarpıtan arkadaş; iş cinayetleri karşısında feryat ediyor; “İnsanlar ölüyor, Çalışma Bakanlığı uyuyor!”
Sosyal Sigortalar Dairesi’nin
1976’dan beridir tek bir patrona, tek bir uyarı yazmamış olmasına yönelik eylem
yaptığımızda; “esas olan çözümdür, enerjinizi çözüme harcayın” diye dudak büken
arkadaş, asgari ücretin altında emeklilik maaşı alacağını öğrenince feveran
ediyor; “ben onca yıl çalıştım, bu mudur hakkım?”
Örnekleri çoğaltabilirim: AKSA
belasına karşı mücadele edenleri küçümseyip elektrikleri kesilince Hz.
Facebook’tan meden umanlar, toplu taşıma için parmağını kımıldatmayıp trafik
cinayetlerine ağlayanlar, kamusal eğitim sözünde devleti yücelten bir keramet
bulup kayıt ücreti karşısında şaşıranlar! Örnekler uzar da uzar…
***
Dünyada eşi benzeri
bulunamayacak, tam anlamıyla endemik bir “solcu” türü yetişmiş durumda bu
topraklarda. Bir yandan tarihi 1974’de durdurmak hiçbir konuda hiçbir mücadele
olmasın diye konuşup, diğer yandan işin ucu kendine dokununca bas bas bağıran
bir değişik solcu türü!
Bir yandan hiçbir örgüte üye
olmayıp, kağıt üstünde üye olsa da görev ve sorumluluk almayıp, sonra her
sıkıştığında “sendikalar ne yapıyor, partiler nerede” diye konuşmayı veya “sol
partiler birleşsin” diyerek kıyıdan gemi yönetmeyi tutarsız bulmayan bir solcu
türü!
Bir yandan fikirsel odağını
tamamen “hiçbir şeyin olmayacağına, umudun bittiğine, uğraşmanın
anlamsızlığına” yaslayıp; sonra her şey kötüye gidip mesele kendi kapısına
dayanınca da herşeyin kötüye gitmesine şaşıran bir solcu türü!
Bir yandan fikri ve fiziki olarak
aktif olduğu yılları kariyer, makam, mevki, statü, para için harcayıp; yaş
kemale erince lafa dayalı bir “keskin” dil kullanarak geçmiş yılları telafi
etmeye çalışan bir solcu türü!
Bir yandan “işgale karşı
mücadele” naraları atıp, diğer yandan UBP’li, DP’li “Kıbrıslı”larla fotoğraf
paylaşmaktan gocunmayan, bunu “makul insan” olmak sayan solcular!
***
Geçtiğimiz yıl AKSA önünde bir
eylem yapmak üzere İskele’ye gittik. Güvenliklerle kısa sureli bir
anlaşmazlıktan sonra, pankartımızı açtık, bildirimizi okuduk ve dönüş için yola
çıktık.
Tanımadığım bir numara arayınca
telefonu açtım. Kıbrıslılık savunucuları arasında muteber bir isim olan Zekai
Altan çıktı karşıma. Hiçbir zaman çok yakın bir ilişkimiz olmamasına rağmen,
gayet samim bir dille “buralara kadar gelmişsiniz, bize seslenmediniz” dedi.
Mahçup oldum, “bu defaya sesleniriz abi, kaydedeyim numaranı” dedim.
Sonra da konuya girdi, “AKSA
önünde eylem yaptınız ama çözüm olmadan, işgal bitmeden hiçbir şey olmaz,
boşverin bu meseleleri çözüme odaklanın” dedi. Şaşırdım! Daha Lefkoşa’daki arkadaşların bile eylemi bitirdiğimizden
haberi yokken, önceden duyurusuz yaptığımız bu eylemden nasıl haberdar olmuş
diye düşündüm.
Bu olayın üstünden aylar geçti ve
o gün arabada benimle birlikte olan bir arkadaşın gönderdiği haberi görünce tüm
taşlar oturdu yerine. Haberde 8. AKSA Fotofest Fotoğraf Yarışması’nın ödül
töreninin gerçekleştiği ve AKSA Fotofest Koordinatörü Zekai Altan’ın da bir
konuşma yaptığı belirtilmişti. Ben o vakit anladım her şeyi, bilmem siz de
anladınız mı?
***
UBP’li bakanlıklardan Daire
Müdürlüğü alıp bizim solculuğumuzu beğenmeyenlerin, İskele’yi yağmalayan inşaat
şirketlerinden ödenirken çözüm için mangalda kül bırakmayanların, casinolu
otellerin kanatları altında keskin sosyalist demeçler verenlerin cirit attığı
bir coğrafyaya döndük!
Bize “işgal altında hak
mücadelesi olmaz” diyorlar. Ama işgal altında sömürü oluyor; işgal altında
trafik cinayeti, iş cinayeti, kadın cinayeti oluyor. İşgal altında her türlü
adilik oluyor da bir tek bu adiliklere karşı mücadele olmuyor! İşgal altında bu
olanların müsebbibleri ile meyhane masaları kurulabiliyor, bu kişilerden makam
mevki dilenilebiliyor, onların verdiği payeler gururla taşınabiliyor da; sadece
halka gidilemiyor, halka konuşulamıyor, halkta çağrı yapılamıyor işgal altında!
Bize göre halkın maruz kaldığı
olumsuzluklar karşısında yürütülen mücadele dışında bir değişim olasılığı
yoktur. Mücadeleyi küçümsemek, ya değişime dair umut yitiminin ya da halkın
özne olmasından duyulan korkunun ifadesidir. Korku ve karamsarlık insani duygulardır
ama hiç kimsenin kendi karamsarlık veya korkularını halkın mücadelesine trafik
kuralları olarak dayatmaya hakkı yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder