Tufan Erhürman’a “bağlı” kktc Polis Teşkilatı, Kıbrıs TV’de kameraman olarak çalışan bir basın emekçisini, fotoğraf çektiği için 4 saat gözaltında tuttu. Özel Hayatın Gizliliği Yasası tahtında dava okudu ve sonra serbest bıraktı. Tufan Erhürman’ın bu mesele ile tek ilgisi, Polis Teşkilatı ile yakın olması değil, aynı zamanda davaya ve gözaltına konu olan Yasa da kendisinin marifeti…
Özel Hayatın Gizliliği Yasası 2014 yılında Tufan Erhürman tarafından hazırlanmış, önerilmiş ve Meclis’ten geçmişti.
24 Aralık 2018 Pazartesi
20 Aralık 2018 Perşembe
Sn. Bakan Bakıyor, Ama Göremiyor!
Lefkoşa’da Çalışma İzin Merkezi karşısında yürütülen
dokuz katlı inşaatın dokuzuncu katında çalışan işçiye dair fotoğraflara,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zeki Çeler tarafından getirilen “güvenlik
önlemleri alınmış” yorumu, görenleri hayretler içinde bıraktı.
Zeki Çeler’in Bakanlığını yürüttüğü kurumun yasal
mevzuatı ile ilgili hiçbir bilgi sahibi olmaması yanında, bilgi sahibi
olmadığını dahi bilmiyor olması; ülkenin neden bu halde olduğunun en net
göstergesi oldu. Toplum, patronların kar hırsı nedeniye alınmayan önlemler
sonucunda inşaatlar başta olmak üzere özel sektörde gerçekleşen kaza ve
cinayetlerden bıkmış durumda.
6 Aralık 2018 Perşembe
Gücünüz Gariban Öğrencilere ve Dayısız Göçmenlere Yeter
Alternatif bir kalkınma modeliniz var mı?” diye soruyordu Mete Boyacı elini kolunu sallaya sallaya… Evet sizin kalkınma modelinizi gördük: Yitirilen canlar, yıkılan evler, ters dönmüş araçlar, perişan bir ülke… Rant, kâr ve zenginlik için ülkeyi ele geçirmiş inşaat sermayesine ödenen bedel şimdilik bu. Tabii inşaatlar sırasında ölen, yaralanan ve sakat kalan işçileri saymazsak… Doğa ile uyumlu, nüfusu ve planlaması ile kârı değil yaşamı merkeze alan bir gelecek, inşaat patronlarının cebinden çıkmaz. Onların cebinden çıksa çıksa kan çıkar, göz yaşı çıkar, kâbus çıkar…
5 Aralık 2018 Çarşamba
Kırbaca Gerek Yok, Sigorta Yatırımlarınızı Yapın Yeter!
Halkın Partisi Milletvekili Gülşah Sanver Manavoğlu,
geçtiğimiz gün sosyal medyadan paylaştığı elindeki kırbaç fotoğrafı ve
“KKTC’nin selameti için belli bir süre kullanılması gereken alet” şeklindeki
yorumuyla gündem olmayı başardı. Manavoğlu market direktörlüğü günlerinden iyi
bildiği ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz’ mantığına uygun olarak yaptığı bu çirkin
paylaşımı, sonraki günlerde de basına verdiği demeçlerle savunmaya devam etti.
Manavoğlu, kırbaç kullanımını savunurken, birçok basın kuruluşunda “ülke
menfaati için çalışmamız gerektiğini, toplumsal menfaat için kişisel
çıkarlardan feragat edilmesi gerektiğini, bunu anlamakta güçlük çeken
çoğunluğun bu davranışı hak ettiğini düşünüyorum” ifadelerini sık sık kullandı...
29 Kasım 2018 Perşembe
Ücretli Emek ve Çelişkiler!
Ülkemizde
devlette çalışan insanların solcu olamayacağını, kamu emekçilerinin devleti
sorgulayamayacağını, işgal karşıtı bir tutum takınamayacağını, bunu yapmanın
bir çelişki olduğunu düşünen ve solcu sayılan sendikacılar var. Onlara göre: “Devlette
çalışıyorsan devleti savunacaksın; devleti savunmayacaksan, devlette
çalışmayacaksın!” Bu noktadan “ya sev ya terk et” durağına sadece bir adım
vardır!
Bu sığ
düşüncenin hiçbir orijinal tarafı yok. Dünyadaki her ülkede, her patronun birörnek
düşüncesidir bu: “Şirketimde çalışacaksan şirketimi savunacaksın; şirketimi
savunmayacaksan, şirketimde çalışmayacaksın!”
27 Kasım 2018 Salı
Faşizm Emekçilerin Kanıyla Beslenir, Silahlı Polisi Alkışlamadan Düşün
Devrimciler olarak, yaşanan suç patlamasını salt sızlanma düzeyinde kalacak bir “amananam nolacayık bunçinde” sığlığında eleştirmemeye özen gösterdik… Neden?
Çünkü 1- Bu tip olaylar sızlanmayla çözülmez 2- Sızlanma düzeyinde eleştiri sadece ve sadece polis devleti, gözetim toplumu pratiklerine mazeret olarak kullanılır… Hatta çoğu zaman gerici iktidarlar, baskıyı arttırmak için; bu gibi vakaları ya organize eder, ya gözyumarak cesaretlendirir ya da medya yolu ile abartır/şişirir…
Çünkü 1- Bu tip olaylar sızlanmayla çözülmez 2- Sızlanma düzeyinde eleştiri sadece ve sadece polis devleti, gözetim toplumu pratiklerine mazeret olarak kullanılır… Hatta çoğu zaman gerici iktidarlar, baskıyı arttırmak için; bu gibi vakaları ya organize eder, ya gözyumarak cesaretlendirir ya da medya yolu ile abartır/şişirir…
23 Kasım 2018 Cuma
Sokağı Teslim Alamayacaksınız
Kadına yönelik şiddeti birlikte protesto etmek için bize çağrı yapan üst düzey devlet bürokrasisi sizce samimi olabilir mi? Bu ülkede şiddet önleme merkezleri kurmayan kimdir? Bu ülkede devlet tarafından yürütülen tek bir sığınma evi olmayışının sorumlusu kimdir? Bu ülkede din işleri dairesinin bütçesinin, sosyal hizmetler dairesi’nin bütçesini kat kat aşmasının sorumlusu kimdir? Bu ülkede seks köleliğine göz yuman hatta bundan para kazanan kimdir?
22 Kasım 2018 Perşembe
Aman Partimiz Zarar Görmesin!
Geçtiğimiz hafta kktc’nin 35. kuruluş yıl dönümüydü. Bu
tarih vesilesiyle birçok eski defter yeniden açıldı ve tarihsel olgular farklı
bakış açıları doğrultusunda yeniden irdelendi. Her kesim güncel durumla
kıyaslayarak 15 Kasım 1983 tarihinde gerçekleşen olayları yeniden ele aldı ve
birçoğu da kendi tarihsel “haklılığının” kanıtlarını halka anlatmaya çalıştı.
Yeniden gündeme gelen eski defterlerden biri de 15 Kasım
1983 tarihinden önce, kktc’nin ilanına karşı olan kesimlerin, 15 Kasım günü
Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi’nde oy birliği ile alınan ilan kararına nasıl
olup da “evet” dediği oldu.
15 Kasım 2018 Perşembe
Ölüm ve Olgunluk
Sonay Adem ve Hulus İbrahim birer hafta arayla yaşamlarını kaybettiler. Birinin gidişi sessiz sedasız oldu, diğerinin ölümü günlerce konuşuldu.
Ölüm, özellikle ölenin geride kalan sevenleri açısından çok zor bir olgu. Herhangi bir kişiyi iyi veya kötü insan olarak tanımlamak, o kişinin ardından üzülen, onu seven ve yakını olan insanların varlığı gerçeğini değiştirmez. Yaşamı zorluklarla ve özveriyle geçmiş bir kişinin ardından üzülenler, yaşamında gelecek kuşakları olumsuz etkileyecek bir çok şey yapmış bir kişinin ardından üzülenlerden daha az olabiliyor. Çoğu zaman da böyledir zaten…
Kimin ardından kaç kişinin üzüldüğü veya hangilerinin gerçekten üzüldüğü, hangilerinin modaya uyduğu, hangilerinin ölümün acı gerçekliği karşısında eski defterleri bir yana kaldırdığı bilinebilecek, değerlendirilebilecek veya üzerine yorum yapılabilecek şeyler değil. Kimsenin de haddi değil. Ama ölenin yaşamında yaptıklarının ölüm tarafından unutturulmasını beklemek de mümkün değil…
13 Kasım 2018 Salı
Derinya ve Aplıç Yetmez, Tüm Kıbrıs’ı İstiyoruz
Bugün Aplıç ve Derinya bölgelerinde karşılıklı geçiş için
yeni noktaların açılmış olmasını tüm halkımız gibi Bağımsızlık Yolu olarak biz
de memnuniyetle karşılıyoruz. Bu geçiş noktaları hem ekonomik anlamda halkların
kaynaşması ve esnafın rahatlaması için önemli bir adımdır hem de barışa yönelik
ciddi bir ilerlemedir. Geçiş noktalarının açılmasını, her iki halkın demokratik
kitle örgütlerince yürütülen ısrarlı mücadelenin bir ürünü olarak selamlıyoruz.
28 Ekim 2018 Pazar
Ne Yapmalı
Yıllar öncesinden kalan bu kitabı, şimdi Lenin ile ilgili yaptığım yeniden okumalarda ele alınca, her okuyuşta başka boyutların farkedildiğini görüyorum. Kitaba dair aklımda kalan fikirlerin üstüne bu okumada yepyeni boyutlar ekleniyorsa, belki de bu zaman zarfında yapılanların/yaşananların kattıklarındandır...
26 Ekim 2018 Cuma
Pahalılığı Protesto Miting Konuşması
Merhaba iki yakasını biraraya getiremeyenler!
Markette alabildikleri günden güne azalanlar,
ay sonu faturalar ne kadar gelecek diye tedirgin
yaşayanlar!
Çocuğun okul parasını, durduğu yerde katlanan banka
borcunu nasıl ödeyeceğim diye uykuları kaçanlar, evdeki hesabı çarşıya
uymayanlar;
Hem evde hem işte iki defa sömürülen kadınlar, merhaba!
Bu krizde “bir de işsiz kalır mıyım” diye endişelenen
özel sektör çalışanları,
Sigortası yatmayanlar, maaşı azaltılanlar, patron kaç
saat isterse o kadar saat çalışanlar merhaba!
Merhaba ek mesai ücreti maaşından az olan kamu
emekçileri!
Merhaba sade makarnaya talim eden üniversite öğrencileri!
Merhaba üvey evlat küçük esnaf, küçük üretici!
Taşın altına elini koyup, kolunu kurtaramayan Kıbrıslı
Türk halkı merhaba!
11 Ekim 2018 Perşembe
Artış Yok, Patronlara Teşvik Verelim!
Kriz giderek şiddetlenir ve tepeden tırnağa her şey
zamlanırken, gözler zaten yetersiz olan Asgari Ücret’e çevrilmiş durumda.
Asgari Ücret’in artması yönündeki baskıların çoğalması üzerine, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Zeki Çeler, yeni bir kandırmacaya başvurarak bu baskıyı
savuşturma girişimide bulundu.
Asgari Ücret ile ilgili açıklama yapan Çeler, Asgari
Ücret’in artmayacağını ifade etti. Asgari Ücret’in yükseltilmesi konusunda
Maliye’de bazı sıkıntılar olduğunu iddia eden Çeler, “önlerine çıkan bu prüzü aşmak için farklı yöntemler denediklerini”
söyledi. “Bunu yapamıyorsak o zaman biz
özel sektör çalışanına ek maaş desteği verelim” diyen Çeler, Bakan olduğu
günden beridir yaptığı gibi patronlara yine para dağıtacağını duyurdu.
10 Ekim 2018 Çarşamba
“Sosyal Sigortalar Dairesi 1976’dan Beri Patronlara Ne Bir Ceza Kesti Ne de Bir Uyarı Verdi”
Bildiğiniz gibi
yaşamakta olduğumuz kriz nedeniyle hayat pahalılığının emekçi insanlarımızın
belini büktüğü zor bir dönemden geçiyoruz. Maruz bırakıldığımız pahalılığı
protesto etmek ve patronları koruyucu önlemler almakta olan hükümete, emekçiler
yararına önlemler alması yönünde çağrıda bulunmak üzere 26 Ekim Cuma saat
19:00’da Selimiye Meydanı’nda Pahalılığı Protesto Mitingi’nde buluşacağız.
Emekçiler için, bu koşullarda yaşam standardını korumak ve sevdiklerine huzurlu bir ortam sağlamanın tek güvencesi, alın teri ile ve sigortalı olarak çalışmaktır. Sigorta, işçilerin çalışırken hastalanmaları veya kaza geçirmeleri durumunda başvurabilecekleri tek adrestir. Aynı şekilde işsiz kalınan dönemlerde alınacak işsizlik yardımları emekçiler için hayati önemdedir ve emeklilik hakkı kazanıp yaşlılık döneminde gelir sahibi olmak bir özel sektör çalışanı için sadece sigortalı olmakla mümkündür. Ülkemizde bu işlevleri yerine getirmek amacıyla 1976’dan beridir faaliyet gösteren Sosyal Sigortalar Dairesi, ne yazık ki birçok uygulamasında emekçi insanların bu haklarını güvence altına almak için oluşturulmuş bir kurum gibi davranmak yerine; özel sektör emekçilerini patronlar karşısında zayıf duruma düşürecek şekilde hareket etmektedir.
Emekçiler için, bu koşullarda yaşam standardını korumak ve sevdiklerine huzurlu bir ortam sağlamanın tek güvencesi, alın teri ile ve sigortalı olarak çalışmaktır. Sigorta, işçilerin çalışırken hastalanmaları veya kaza geçirmeleri durumunda başvurabilecekleri tek adrestir. Aynı şekilde işsiz kalınan dönemlerde alınacak işsizlik yardımları emekçiler için hayati önemdedir ve emeklilik hakkı kazanıp yaşlılık döneminde gelir sahibi olmak bir özel sektör çalışanı için sadece sigortalı olmakla mümkündür. Ülkemizde bu işlevleri yerine getirmek amacıyla 1976’dan beridir faaliyet gösteren Sosyal Sigortalar Dairesi, ne yazık ki birçok uygulamasında emekçi insanların bu haklarını güvence altına almak için oluşturulmuş bir kurum gibi davranmak yerine; özel sektör emekçilerini patronlar karşısında zayıf duruma düşürecek şekilde hareket etmektedir.
4 Ekim 2018 Perşembe
Yoksulluk Kader Olamaz
Giderek derinleşen bir ekonomik kriz içerisindeyiz. Kriz
en fazla halkı; özel sektör emekçilerini, küçük esnafı, küçük üreticiyi ve Göç
Yasası sonrası işe girmiş kamu emekçilerini etkilemiş durumda. Peki bu
kesimlerin krizden etkilenmemesi için, krizin bir yoksullaşmaya dönüşmemesi
için yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
29 Ağustos 2018 Çarşamba
Ek Mesai ve Top Niye Bizim Kalede?
Krizden en fazla etkilenmekte olan kesimlere yönelik hiçbir
somut icraatta bulunmayan hükümet; zam yapmaya devam ediyor. Sendikalar
hükümetin geçtiğimiz hafta açıkladığı önlemler paketi karşısında vatandaşın
tepkisini örgütlemek için hiçbir şey yapmadı... Önlemler paketinin içeriğindeki
teker teker maddelerle ilgili olarak, her kesim bir şeyler söylüyor,
eleştiriyor, yeriyor veya tartışıyor. Ama paketin ruhu ile, hükümetin genel
yaklaşımı ile ilgili Bağımsızlık Yolu dışında somut bir eleştiri ortaya koyan
yok... Oysa tek tek her bir konuda ne yapılacağından daha önemli olan konu şu:
Bu krizde siyasi irade kimin korunmasına öncelik verecek; büyük sermayenin mi,
yoksa küçük üretici, esnaf ve emekçilerin mi?
Meseleyi bu temelden tartışmadığımız sürece, sermayeden yana
hareket eden hükümet hepimizi teker teker avlamaya devam edecektir. Tıpkı
üyeleri ek mesai çalışmak zorunda bırakılan bir grup sendikanın başına gelen
gibi...
28 Ağustos 2018 Salı
Hükümet Teşvik Yoluyla Zenginler İçin Krizi Fırsata Çevirirken, Zamlarla Halkı Fakirleştiriyor
Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile kıyaslamalı akaryakıt fiyatları paylaşılarak, “şikayet ediyorsunuz ama aslında bizde çok daha ucuz” mesajı veren 4lü koalisyon yandaşları sardı her yanı… Madem öyle soralım:
18 Ağustos 2018 Cumartesi
Halk Olarak Dayanacak Gücümüz Kalmadı, Bedeli Sermaye Ödesin
İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, halk açısından
dayanılması giderek zorlaşan bir ızdıraba dönüşüyor. TL’nin döviz karşısındaki
değer kaybı ve bunun tetiklediği zamlar; yaşamsal ihtiyaçların giderilmesini
imkansızlaştıran, toplumun emekçi kesimlerini en temel ihtiyaçlarını dahi
karşılayamaz duruma getiren bir durum almakta... Bu son krizden en fazla
etkilenenler, krizden önce de geçim sıkıntısı tehdidini ensesinde hissedenler
oldu. Eğitime, sağlığa, mutfak masraflarına, barınma ve enerji giderlerine
bütçesi yetmeyen ve bu yaşamsal ihtiyaçlarının bir kısmından vazgeçmeyi
düşünmek zorunda bırakılan halk için, bu kriz bıçağın kemiğe dayandığı
noktadır.
9 Ağustos 2018 Perşembe
Asgari Ücret Rezalet: Çare Federal Kıbrıs mı?
Elektrik, benzin ve tüp gaza yapılan ardı ardına zamlar,
giderek yoksullaşmakta olan Kıbrıslı Türk halkını çileden çıkmaya bir adım daha
yaklaştırmış durumda. Söz konusu zamlar Türk Lirası’nın aylardır uçurumdan
düşercesine değer kaybettiği ve sosyal güvencelerin neredeyse tamamen eridiği
bir güvencesizlik ortamında yaşanıyor. Şöyle ki, TL’deki düşüş tüm ithal
malların kendiliğinden pahalılanması anlamına geldiği gibi, eğitim, sağlık,
ulaşım, barınma gibi her türlü elzem yaşamsal faaliyet de özel sektöre
devredilmiş durumda. Üstelik, elektrik, benzin ve tüp sadece bireysel tüketim
açısından değil, her türlü üretimde temel girdi olması anlamında da yeni zamların
tetikleyicisi durumunda.
Kısacası; ithal olan her şey TL’den dolayı zamlanıyor;
zaten olmayan yeri üretim de temel girdi maliyetlerinin artışı ile zamlanıyor
ve halkın geçmişte ücretsiz temin ettiği yaşamsal ihtiyaçlardan devlet
çekilerek bunlar için de para harcanmasını normalleştiriyor. Bunun doğal sonucu
giderek artan yoksulluk ve derinleşen bir krizdir...
4 Ağustos 2018 Cumartesi
Bu Krizin Faturasını Emekçiler Ödüyor
Tüp, elektrik, benzin aklınıza gelebilecek her türlü yaşamsal ihtiyaç zamlanırken; asgari ücret yerinde sayıyor. Bu krizin faturasını emekçiler ödüyor ama sermayedarlar, tüccarlar, inşaat şirketleri karlarına kar katmaya devam ediyor…
Bu krizle eriyen şey sadece ücretler değil, güvenceli istihdam da buhar olup uçtu. Her gün onlarca emekçinin işten durdurulma haberlerini duyuyor, görüyoruz… Tüm kaynaklar sermayedarların kar oranlarının düşmemesi için kanalize edilirken; kamusal olan her şey (sağlık, eğitim, yangın önlemleri, barınma ve ulaşım) geriye gidiyor… Maaşlar eriyor, işsizlik artıyor…
Bu krizle eriyen şey sadece ücretler değil, güvenceli istihdam da buhar olup uçtu. Her gün onlarca emekçinin işten durdurulma haberlerini duyuyor, görüyoruz… Tüm kaynaklar sermayedarların kar oranlarının düşmemesi için kanalize edilirken; kamusal olan her şey (sağlık, eğitim, yangın önlemleri, barınma ve ulaşım) geriye gidiyor… Maaşlar eriyor, işsizlik artıyor…
2 Ağustos 2018 Perşembe
Popülizm Nedir? Ne Değildir?
Halkın Partisi milletvekilleri tarafından maaş
artışlarını her ay seçecekleri bir derneğe bağışlanacağına dair duyurunun
yapılması üzerine, birçok boyutu olan bir tartışma süreci yaşandı. HP
vekillerinin bu kararı, ülkemizde yaşanmakta olan yoksullaşmaya dair yapısal
bir çözüm içermeyip sadece kendi vicdanlarını rahatlatacak bir yaklaşım olduğu
için eleştirildi. Hatta tepki topladı. Tartışmanın bu kısmına girmeyeceğim,
ancak HP’nin yaklaşımının yoğun olarak “popülist” ithamı ile eleştirilmiş
olmasından hareketle, son yıllarda siyasi literatürümüzde sıkça yer bulmaya
başlayan bu kavrama dair birkaç söz söylemek istiyorum.
27 Temmuz 2018 Cuma
Sevgili Tufan
Sevgili Tufan,
Senin de bildiğin gibi 22 Ocak’ta bir grup faşist,
Lefkoşa sokaklarında terör estirdi. Afrika Gazetesi’ne saldırıp linç
girişiminde bulundu, sen içerde milletvekilliği yemini ederken Meclis’in damına
çıkıp kabile bayrağı astı... Polisin bu faşistlere hiçbir şey yapmaması üzerine
onbinlercemiz yağmurda sokaklara döküldük. Belki o gün aramızda sen de vardın,
malum henüz hükümet kurulmamış sen de başbakan olmamıştın....
26 Temmuz 2018 Perşembe
Yangının Acısını Paylaşmak
Yunanistan’da gerçekleşen
yangın ve bu yangının yarattığı felaket hepimizi yüreğini dağladı. Televizyon,
gazete ve sosyal medyadan önümüze ulaşan görüntüler; insanların, ağaçların,
hayvanların yani bir bütün olarak doğanın yüzleştiği acı ile buluşturdu bizi.
Birçoğumuz gözümüzden zihnimize akan görüntülerle empati kurdu ve uyukusuz
vakitler geçirip, çaresizce nasıl yardım edeceğini düşündü. Geriye acımızı
haykırmak, yazmak ve düzenlenen yardım kampanyalarına katılıp elimizden
geldiğince yaraların sarılmasına katkı koymak dışında bir seçenek kalmadı.
19 Temmuz 2018 Perşembe
Teşvik Sendikacılığı ve Sendikalar
Özel sektörde çalışma koşullarının iyileşmesi ve huzurlu
bir iş yaşamına ulaşabilmek için örgütlenmek isteyen onbinlerce emekçi var.
Ancak hepimizin bildiği gibi, çalışanların geleceğini iki dudakları arasında
tutan patronlar, işçilerin bu en meşru arzusunun önünde bir engel olarak
dikiliyorlar. İşçiler bırakın örgütlenmeyi, en basit bir meselede patrona
itiraz ettikleri anda kendilerini kapının önünde bulabilirler. Hatta birçok
durumda, hiçbir “sorun” çıkarmasalar bile sırf patron o gün öfkeli diye işini
kaybeden yüzlerce emekçi var.
Durum böyleyken, işçilerin örgütlenmesini engelleyen
patronlara “teşvik” adı altında fidye ödeyerek, emekçilerin en meşru haklarını
satın almak, siyasi iradenin yapması gereken en son şey dahi değildir. Bir
hakkı engelleyen, bir hakkın karşısına dikilerek başka insanların
özgürlüklerini gasp eden kesimlerin, ödüllendirilmesi değil cezalandırılması
gerekir. Ancak siyasi irdeyi elinde bulunduranlar, esasen adaletten yana değil
patronlardan yana oldukları için, bu durumdan yarattıkları mazeret ile
işverenlerine yeni gelir kaynakları oluşturabiliyorlar. Emekçilerin örgütlenme
özgürlüğünü serbest bırakmaları karşılığında patronları maaşa bağlamaya dayalı
yeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı projesi de bundan başka bir şey
değil.
12 Temmuz 2018 Perşembe
Şartlı Tahliye Kurulu’nun Peşinde
Bir süreden beridir kafayı Şartlı Tahliye Kurulu’na
taktık. Onca gündem arasından mutlaka vakit bulup, Şartlı Tahliye Kurulu ile
ilgili bir eylem, bir açıklama, bir soru, bir girişimde bulunuyoruz. Peki
neden?
Aslında teknik neden belli; 22 Ocak 2018 tarihinde
Meclisin damında kabile bayrağı açan ve Afrika gazetesinde Madımak provası
yapan faşistlerin ceza süreleri dolmadan Şartlı Tahliye Kurulu tarafından
serbest bırakılması...
Ama işin bir de devrimciler için önemli olan siyasal
nedenleri var. Bu siyasal nedenler yüzündendir ki, toplumun tüm diğer kesimleri
için konu sıcaklığını yitirdiği halde devrimciler olayın peşini bırakmıyor.
Gelin bu nedenleri konuşalım...
5 Temmuz 2018 Perşembe
Teşvik Sendikacılığı Çözüm mü?
Özel sektörde çalışan emekçilerin günlük sıkıntları uzun
zamandır halının altına süpürülemeyecek noktaya gelmiş bulunuyor. En bilinen ve
dile getirilen sorun iş cinayetleridir. Bunun bir sebebi de iş cinayetlerinin
gizlenemeyecek kadar büyük bir olgu olması elbette, ancak ortalama yıllık 5-6
iş cinayetinden son dört yıldır 9-10 cinayete doğru yükselen ivme de bunda
büyük bir etkendir. Gene de özel sektörde tek sorunun işçi sağlığı ve güvenliği
olmadığını bilmek gerek. İş cinayetleri, tüm diğer cinayet biçimlerinde olduğu
gibi sadece çalışma yaşamının ne durumda olduğunu gösteren bir sonuç olarak
görülmelidir. Çalışma yaşamında güvencesiz çalışma, yıllık ücretli izin
kullanamamak, mobbing, maaşların gününde ödenmemesi, sigortasız çalıştırılma, ek
mesai ödenmemesi, resmi tatillere uyulmaması, yatırımların gerçek maaş üzerinden
yapılmaması gibi yüzlerce kanayan yara vardır. Ve iş cinayetleri bu sorunların
oluşturduğu buz dağının sadece görünen yüzüdür.
1 Temmuz 2018 Pazar
Kaşıntı, Merak, Ölüm ve Yaşam
Yıllar önce yeni doğmuş kızım mışıl mışıl uyurken, aklıma
gelen “ya şimdi bir yerleri kaşınır da kendi kendini kaşıyamazsa” şeklindeki
düşünceyle irkildiğimi hatırlıyorum... İnsan herhangi bir sebepten kaşınabilir;
sinek ısırığı, bir organını sürekli aynı şekilde tutmak veya toz, ter gibi en
doğal sebepler kaşıntıya neden olabilir. Kaşındığımızda, elimizi kaşınan yere
götürür ve tırnaklarımızı cildimizin üzerinde hareket ettiririz. O ne hoş bir
rahatlama hissidir, nasıl güzel bir duygudur... Kaşınma ihtiyacı duyduğumuz
halde kaşınamasaydık kim bilir bizim
için nasıl bir kabus olurdu...
30 Haziran 2018 Cumartesi
Yoldaş P38
Yoldaş P38 kitabın kapağında da yazıldığı gibi bir Kızıl Tugaylar romanı. İtalya'da silahlı mücadeyi şehir gerillası yolu ile ilerletmeye çalışan bir örgüt olan Kızıl Tugaylar'ın en bıçkın ekibi olan Primavalle Tugayı'nın kuruluşu, mücadelesi ve dağılması ekseninde çıkışlı inişli bir temposu var kitabın.
23 Haziran 2018 Cumartesi
Bağımsızlık Yolu: Yobazlara Mağduriyet Hediye Ederek Dinsel Gericilikle Mücadele Edilemez
Hala Sultan İlahiyat Koleji’nde yaşanan ve siyasal İslamcıların
kadın bedenini kalkan yaparak kendilerini mağdur gibi göstermek amacıyla
kurguladıkları süreç; yüzyıllardan beridir bu adada her türlü inanç ve
inançsızlık ile hoşgörü içinde yaşayan Kıbrıslı Türk halkını huzursuz etmekten
başka bir anlama sahip değildir.
Bir resim pasaportta geçerli kabul ediliyorsa, diplomada
da kullanılabilmesi elbette aklın ve mantığın gereğidir. Söz konusu resim çekme
biçiminin geçerliliği ise yasal prosedürlerle değil, yüzün tanınabilmesine
dayalı bilimsel kriterlerle belirlenmelidir. Tartışmayı bu zeminden kurmak
yerine, bürokratik baskı yöntemleri ile çözmeye çalışmak, gerici kitleye bir
mağduriyet hediye etmekten öteye bir anlam ifade etmez. Ayrıca da yasal
prosedürlerin kolaylıkla değiştirilebileceği ve yasa denen şeyin gücü olan
herhangi bir zorba tarafından her kılığa sokulabileceği bilinen, yaşanan bir
gerçektir.
14 Haziran 2018 Perşembe
Özel Sektör Çalışanları Bu Resmi Tatil de Çalıştırılacak
Önümüzdeki günler Resmi Tatil… Bilindiği gibi bu ülkede resmi olan her şey göstermelik ve boş olduğundan; bu resmi tatil de aslında özel sektör çalışanları için göstermelik ve boş… İşi gereği özel sektör işçisini çalıştırmaktan çıkarı olan tüm patronların iş yerleri çatır çatır çalışacak. Bu resmi tatilden sadece kamu çalışanları ile, dükkanını açmayı karlı bulmayan patronların çalışanları faydalanacak…
1 Mayıs 2018 Salı
Çare Örgütlü Mücadelede, Umut Emekte
Yükselen faşizm, dinsel gericilik, dört yanımızı saran
savaşlar, işgaller, homofobi, eğitim-sağlık haklarımızın her geçen gün
gerilemesi, ulaşım ve barınma gibi haklardan söz etmenin bile ütopik sayıldığı
koşuların normalleşmesi, doğaya ve kendimiz dışındaki tüm canlılara
yabancılaştığımız yetmezmiş gibi her geçen gün artan rant ve inşaat çılgınlığı
ile sırfr betondan ibaret yaşam alanlarına sıkışmak, kadınlara yönelik şiddette
artış, çocuklara yönelik şiddette artış, bölünmüş bir adada barış özlemi ile yanıp
tutuşurken giderek büyüyen hamaset, ırkçılık, milliyetçilik ve ayrılıkçılık:
İşte 1 Mayıs 2018’te kendimizi içinde bulduğumuz kabusun kısa bir özeti...
10 Nisan 2018 Salı
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, Genç TV’de Aysu Basri Akter’in konuğu oldu
Akter Rahvancıoğlu’na, İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars’a yapılan ziyaret kapsamında, gece kulüplerinin kapatılması, ülkemizdeki ‘AKP temsilcilikleri’ ve Fasıl 32’nin kaldırılması talepleri hakkında sorular yöneltti.
3 Nisan 2018 Salı
En Büyük Sorun, Özel Sektör Emekçilerini Temsil Eden Bir Sendikanın Bulunmayışı
Bugün toplanan Asgari Ücret Tespit komisyonu aylık brüt asgari ücreti 2365 TL olarak belirledi. Bu durumda net asgari ücrete sadece 165 TL’lik bir artış yapılmış oldu. 165 TL’nin bir artış olmadığı, son belirlenen asgari ücretten bu yana oluşan hayat pahalılığı ve döviz çılgınlığı karşısında sadece gerilemeyi temsil ettiği ise açık.
1 Nisan 2018 Pazar
Ülke ve Özgürlük
Ülke ve Özgürlük, Ken
Loach’ın en çok bilinen filimlerinden biri. Hareketli kurgusu, güçlü
diyalogları ve duygu yoğun sahneleri ile de bunu fazlasıyla hak ediyor.
Çağdaş İngiliz sinemasının
en önemli ismi olan Loach’un filmini ilk kez, 1990’lı yılların ikinci yarısında
izledim. Filmi izlediğim bağlam, dünya çapında sosyalizmin “bittiğinin” davul
zurna ile ilan edildiği tam bir yenilgi atmosferiydi. Buna karşın yenilgiye
rağmen başı dik kalabilme motivasyonunu veya Shakespeare’in dediği gibi “sen
kazandın ama ben haklıydım” duygusunu hiç de romantik olmayan yöntemlerle
aşılayan bir yapısı vardı filmin.
26 Mart 2018 Pazartesi
İçişleri Bakanlığı'nı Görevini Yapmaya Davet Ediyoruz
Bir süreden beridir çeşitli bölgelerde şubeler açmakta
olan ve halkımız tarafından da yasal statüsü merak edilen AKP Kıbrıs
Temsilciliği ve Gençlik Kolları’nın, 22 Ocak olayları sırasında da faal olduğu
bilinmektedir. Bu sebeple Bağımsızlık Yolu olarak, AKP Temsilciliği ve Gençlik Kolları’nın
ülkemizde yasal olarak kurulup kurulmadığı, hangi mevzuat uyarınca kurulduğu ve
faaliyetlerinin ilgili Bakanlıkça denetlenip denetlenmediği konusunda 12/2006
sayılı Bilgi Edinme Hakkı Yasası uyarınca 9 Şubat 2018 tarihinde İçişleri
Bakanlığı’na bilgi edinme başvurusunda bulunmuş ve alacağımız yanıtı da kamuoyu
ile paylaşacağımızı duyurmuştuk.
3 Mart 2018 Cumartesi
Kıbrıslı Türkiyeli Gerilimi Yaratmaya Çalışan Sözde Sol ve Faşist Yaklaşımları Kınıyoruz
Kıbrıslı Türk toplumunu etnik
köken veya doğum yerine göre bölerek siyasal alanda genişlemeye çalışan
YDP’nin, son seçimlerde Meclis’e girmesiyle kendisine “Kıbrıslı” diyen bazı
çevrelerin bu durumu daha da olumsuzlaştıracak çıkışlarda bulunduğunu
gözlemliyoruz.
19 Şubat 2018 Pazartesi
Bağımsızlık Yolu Meclisi: Yükselen Faşizm Bağlamında Dörtlü Koalisyon’un Görevlerini Değerlendirdi
Ülkemizde 7 Ocak genel seçimleri ile birlikte giderek
tırmanmakta olan gerilim ve çatışma atmosferini kaygıyla takip etmekteyiz.
Bağımsızlık Yolu Meclisi, etnik kökene dayalı bir ayrımcılıktan beslenen YDP’nin
aldığı oy oranının; tek başına dış güçlerin politikaları ile izah
edilemeyeceğini, ülkemizde yıllardır hükümet koltuklarında oturanların yanlışlarının
bir birikimi olduğunu vurgular. Bu durumu 7 Ocak ile birlikte ortaya çıkmış bir
sorunmuş gibi algılamak, nedenlerle uğraşmaktan kaçınmak için sonuçlara
odaklanmak anlamına gelecektir.
1 Şubat 2018 Perşembe
Gözaltıları Halkın Demokratik Tepkisinin Sonucu Olarak Selamlıyoruz
22 Ocak Pazartesi gerçekleşen ve kamu vicdanında ciddi
bir yara açan şiddet olaylarına karışanların gözaltına alınmaya başlanmasını ve
haklarında yasal tahkikat yürütülmesini olumlu bir gelişme olarak selamlıyoruz.
Bilindiği gibi olayların gerçekleştiği sırada Polis Örgütü şiddet eylemlerine
hiçbir müdahalede bulunmamış ve bu da halkımızın tepkisine neden olmuştu. Şimdi
üzerinden bir hafta geçmişken, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye başlayan
Polis Örgütü’nün bu kıpırdanışının kaynağının 26 Ocak Cuma akşamı, gencinden
yaşlısına yağmur altında sokağa çıkan Kıbrıslı Türklerin olgun ve demokratik
eylemi olduğundan hiçbir kuşkumuz yoktur. Elbette Cumhurbaşkanı Akıncı ve
Meclis Başkanı Angolemli’nin ısrarlı sorgulamaları ve Polis üzerinde görevini
hatırlatmaya yönelik kurdukları baskının da bunda etkisi vardır.
22 Ocak 2018 Pazartesi
SENDİKALAŞMA YEMİNİ
“Emeği
ile geçinen tüm insanların mutluluk ve özgürlüklerini, adil bir iş günü
sonrasında huzurlu bir dinlenmeyi, resmi tatillerde ve hafta sonlarında
çalışılmamasını, işçilerin kayıtsız şartsız sigortalanarak emekli olabilmesini
ve yıllık ücretli izin hakkını savunacağıma; özel sektörde örgütlenme talebine
ve demokratik bir şekilde sendika seçme özgürlüğüne bağlı kalacağıma; emekçilerin
işinin ve geleceğinin patronların iki dudağı arasından çıkarılması için
çalışacağıma; tüm bunların hayata geçebilmesi adına özel sektörde on ve üzeri
işçi çalıştıran patronların sendikasız işçi çalıştırması yasaklanana kadar
mücadele edeceğime; alın terim ile kazandığım ekmek ve tertemiz vicdanım üzerine
and içerim.”
13 Ocak 2018 Cumartesi
Bir Ölüm ve Bir Utanç
Bugün bir işçi daha cinayete kurban gitti. Sermaye biraz daha büyüsün diye, işçi kanı ile sulandı tatlı karın, ucuz emeğin ve vurguncu düzenin toprağı...
Cinayet saatine baktım: "17:00"... Tam o saatte kızımla birlikte köpeğimi gezdirmekten dönmüş, çok sevdiğim bir arkadaşımın doğum gününü kutlamak için telefon açmıştım. Muhtemelen ben "alo" derken, o son nefesini veriyordu...
Cinayet saatine baktım: "17:00"... Tam o saatte kızımla birlikte köpeğimi gezdirmekten dönmüş, çok sevdiğim bir arkadaşımın doğum gününü kutlamak için telefon açmıştım. Muhtemelen ben "alo" derken, o son nefesini veriyordu...
7 Ocak 2018 Pazar
Boykotçuya Sorular
Sandığa bir tavır olarak gitmeyen her kişinin tutumunun,
siyasal veya politik bir protesto olarak yorumlanamayacağını düşünüyorum.
Elbette hastalık, yurt dışında olma vb sebeplerden sandığa gitmeyen yada
gidemeyen insanlar dışındaki tüm sandığa gitmeme tavırları bir tür protestodur.
Ancak açıktır ki; siyasal bir protesto yapanlar yanında, kişisel bir protesto
tutumu takınanlar da var.
Kişisel olarak mevcut partilerden hiçbirisini kendine
yakın görmediği için veya herhangi bir politik fikri olmadığından sandığa
gitmeyenler, yani siyaset kurumundan tamamen ümidini kesmiş olanlar muhtemelen
bu yazıyı da okumayacaklardır. Zaten sorularım da onlara yönelik değil. Onlara
ulaşmanın başka yöntemleri var ve o yöntemleri başka mecralarda icra ediyoruz
hali hazırda...
3 Ocak 2018 Çarşamba
Seçimler ve Siyasette Güven Bunalımı
Siyasal öznelerin halk nezdinde herhangi
bir itibarının kalmadığı, ciddi bir inandırıcılık yitimine uğradıkları ve
siyasete güvenin yitirildiği bir süreden beridir bilinir, konuşulur, yazılır
durumdaydı. 7 Ocak 2018 seçimlerinin ilanı ile birikte bu durum daha da görünür
hale geldi. Halk siyasi partilere güvenmiyor, adayları kişisel kariyer peşinde
koşan fırsatçılar olarak görüyor ve kurulacak herhangi bir hükümetin
programında ne yazacağı ile ilgilenmiyor.
2 Ocak 2018 Salı
Karpaz Emirnamesi
Hüseyin Özgürgün, “ucube Karpaz emirnamesi yırtılıp atılacak” demiş ve eklemiş “bu emirname yüzünden ülkenin en değerli bölgesi yatırımsız kaldı.”
Son beş yılın ÜÇ BUÇUK yılında hükümetteydiniz. “Neden yapmadınız?” diye de sorabilirim… Karpaz’ın ekolojik anlamdaki önemini de vurgulayabilirim. Bilmeyenler için, konunun yerleşim alanları değil, “Milli Park” olan insansız bölümle ilgili olduğunu anlatabilirim.
1 Ocak 2018 Pazartesi
Sokakta Ölü Bir Devrimci: Karl Liebknecht
Sosyalist mücadelelerin tarihi yüzeysel olarak
okunduğunda, Karl Liebknecht’in ismi sadece iki yerde geçer: 1914 yılında savaş
bütçesine “hayır” oyu veren tek parlamenter olarak Alman Reichstag’ında ve Rosa Luxemburg ile birlikte sokak ortasında
öldürüldükleri 1919 Alman Devrimi’nde...
Partisinin tüm vekilleri Alman militarizmine “evet” oyu
verirken “hayır” diyerek sosyalist ilkelere gösterdiği adanmışlık da, Rosa ile
birlikte “sonuna” kadar yürüttükleri mücadeledeki cesaret de eşsiz bir insan
yapıyor onu. Ancak Liebknecht’in bize miras bıraktıkları bunlardan ibaret
değildir... Bu anılanlar yeterince önemli olsa bile, o bunlardan çok daha
fazlasıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)