Sevgili Tufan,
Senin de bildiğin gibi 22 Ocak’ta bir grup faşist,
Lefkoşa sokaklarında terör estirdi. Afrika Gazetesi’ne saldırıp linç
girişiminde bulundu, sen içerde milletvekilliği yemini ederken Meclis’in damına
çıkıp kabile bayrağı astı... Polisin bu faşistlere hiçbir şey yapmaması üzerine
onbinlercemiz yağmurda sokaklara döküldük. Belki o gün aramızda sen de vardın,
malum henüz hükümet kurulmamış sen de başbakan olmamıştın....
Sonra yaşananları; poliste, savcılıkta, mahkemede olup
bitenleri uzun uzun anlatmayacağım. İşlerin vardır, seni tutmak istemem. Ama bu
faşistler mahkeme tarafından üç ile altı ay hapis cezasına çarptırıldılar. Ceza
çok muydu, az mıydı, doğru muydu, yanlış mıydı orasına girmiyorum. Ama mahkeme
tarafından verilen bu karar, daha cezalar tamamlanmadan geçersiz kılındı.
Öğrendik ki Şartlı Tahliye Kurulu isimli bir yapı,
faşistleri cezaları tamamlanmadan serbest bırakmış. Bu Kurul’un kimlerden
oluştuğunu araştırdığımızda; toplamda yedi kişi olduklarını, polis ve savcılık
gibi hükümetimizin etkisi olmayan yerler düşüldüğünde geriye senin emrin
altında çalışan dört bürokrat kaldığını gördük. Bürokratlardan birinin sana,
birinin bizim Zeki’ye, birinin Filiz hanıma, birinin de Ayşegül hanıma bağlı
olduğunu duyduk. Hepinizi çok iyi tanıdığımızdan, Meclis’in damına çıkıp
gazetecileri linç etmeye çalışan ve mahkeme kararıyla hapse giren faşistleri
serbest bırakmayacağınızdan emindik.
Bunun üzerine yedi kişilik Kurul’da, dört bürokrat bizim
hukukçu, halk dostu, temiz ve tertipli hükümetimize bağlıyken; nasıl olup da
mahkeme kararının geçersiz sayılabileceğini anlamak için çabalamaya başladık. O
gün bugündür sormadığımız soru, çalmadığımız kapı, yapmadığımız şey kalmadı.
Cevapları bulamadık...
Sevgili Tufan,
Halkımız gibi biz de, bu Kurul’un faşistleri serbest
bırakırken kaç kişi ile toplandığını, hükümetimizin temsilcilerinin toplantıya
katılıp katılmadığını, katılmadılarsa neden katılmadıklarını, tahliye kararının
kaç oyla alındığını, kimin ne oy verdiğini, ve Kurul’un karar gerekçesinin ne
olduğunu çok merak ediyoruz. Senin bir hukukçu olarak çok iyi bildiğin gibi,
böyle kararların gerekçeli olarak paylaşılması çok önemlidir. Zaten bu
faşistleri hapse sokan mahkeme de kararını gerekçeli vermişti. Ama biz
uğraşmamıza rağmen, değil gerekçeyi, bu kararın kaç oyla alındığını bile
öğrenemiyoruz.
Kurul karar aldığında Hukuk Komite’miz bir değerlendirme
yayınlayarak bu soruları hukuk dili ile sordu. Senin en iyi anladığın
terminolojinin o olduğunu düşünüyorduk. Ama yanıt gelmeyince, her halde
görmedin diye düşünük. Bunun üzerine Bağımsızlık Yolu olarak bir bildri
yayınladık ve aynı soruları daha politik bir dil ile sorduk. Hala inanamıyorum ama gene yanıt alamadık.
Normalde hiçkimse sormadan halka yapılması gereken bir
izahatı, iki kez sormamıza rağmen alamadığımız için birazcık bozulduk. Ama seni
tanıdığımız, sevdiğimiz, ne kadar iyi bir insan olduğunu bildiğimiz, ayrıca da
hukuk söz konusu olduğunda hassasiyetinden emin olduğumuz için bir kez daha
soralım dedik. Bu defa kapına geldik. Başbakanlık önünde eylem yaparak aynı
soruları sorduk. Ve gene yanıt alamadık...
Bazı arkadaşlarımız, Bilgi Edinme Yasası’na dayanarak
aynı soruları bu defa da Yasa zoru ile yanıtlaman için seni sıkıştırmamızı
tavsiye etti. Merak bizi öylesine ele geçirmişti ki, bu yolu da izlemeye karar
verdik. İçinde bulunduğumuz Temmuz ayının yedisinde bir başvuru yaparak, artık
herkesin ezberlediği soruları bu defa da yazılı olarak sorduk. Ve aylardan
sonra ilk kez dün bize bir mektup geldi. “İşte bizim tanıdığımız Tufan, işte
bizim güvendiğimiz hükümet” diye mektubu açtığımızda, sevincimiz gursağımızda
kaldı. Gelen mektupta, sorduğumuz sorulara soru ile yanıt veriliyor, bu
soruları hangi maksatla sorduğumuzu söylememiz, ona göre bizden harç talep
edileceği belirtiliyordu.
Sorularımızı sırf meraktan soruyoruz Tufan... Tertemiz
hükümetimizin çoğunluğu elinde bulundurduğu bir Kurul’da, faşistleri,
linççlileri, mahkeme kararını bypass ederek serbest bırakmayacağına
inancımızdan, sizin ne kadar temiz, dürüst, iyi niyetli, hukuka saygılı, halk
için özveri ile çalışan insanlar olduğunuzu kanıtlamak için soruyoruz. Yoksa bu
işten ne ticari çıkarımız ne de kendimiz için bir beklentimiz var...
Sevgili Tufan,
Bunun ödenmesi gereken harcı neyse ödemeye hazırız.
Olayın parasında değiliz. Kaç paraysa söyleyin, ödeyelim gardaş. Yeter ki,
gerçek açığa çıksın, yanlış insanlar suçlanmasın. Ayşegül’ün, senin, Zeki’nin,
Filiz Hanım’ın zan altında kalmasına daha fazla tahammül edemiyoruz. Siz iyi
niyetinizden, meşgul olduğunuzdan, bizim için gece gündüz çalışmaktan bitap
düştüğünüzden, gereksiz polemiklere
bulaşmak istemediğinizden susuyorsunuz biliyorum. Ama aynı soru
defalarca sorulduğu halde cevaplanmayınca, insanın aklına kötü şeyler de
geliyor...
Acaba insan Başbakan olunca, Bakan olunca gerçekleri görme
şekli mi değişiyor? Bizim bilmediğimiz, anlayamayacağımız, bilmememiz gereken,
öğrenirsek kavrayamayacağımız bazı şeyler mi var? Yoksa, büyük bir hizmet aşkı
ile görev başına gönderdiğimiz değerli halk çocuklarını, kıymetli bakanlarımızı
zorla istemedikleri şeyleri yapmaya itekleyen birileri mi var? Eğer böyle bir
durum varsa, ne zaman istersen yardıma hazırız, bir seslenmen yeterli
olacaktır.
Ama senden tüm samimiyetimle rica ediyorum. Artık bu
konudaki spekülasyonlara noktayı koy... Bu faşistleri kim serbest bıraktı, niye
serbest bıraktı, nasıl serbest bıraktı bize açıkla. Merak etme, biz seni
bilirik, ve sonuna gadar yanındayık gardaş...
Sevgiler
Bir Dost
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder