Yunanistan’da gerçekleşen
yangın ve bu yangının yarattığı felaket hepimizi yüreğini dağladı. Televizyon,
gazete ve sosyal medyadan önümüze ulaşan görüntüler; insanların, ağaçların,
hayvanların yani bir bütün olarak doğanın yüzleştiği acı ile buluşturdu bizi.
Birçoğumuz gözümüzden zihnimize akan görüntülerle empati kurdu ve uyukusuz
vakitler geçirip, çaresizce nasıl yardım edeceğini düşündü. Geriye acımızı
haykırmak, yazmak ve düzenlenen yardım kampanyalarına katılıp elimizden
geldiğince yaraların sarılmasına katkı koymak dışında bir seçenek kalmadı.
***
Yunanistan’da yaşanan acıya
kör milliyetçiliğin insanlık dışı nefret dili ile tepki verenler ise ne yazık
ki acımıza utanç, utancımıza iğrenme duygusu eklemek dışında bir sonuç
veremiyor. Başka canlıların, başka milletlerin acısından kin ve intikam keyfi
alabilecek kadar vicdan yoksunu kişilerin kendilerine veya insanlığa herhangi
bir faydalarının dokunması mümkün olmayacağı gibi, onlara yazarak, konuşarak
bir şey anlatmak da mümkün değildir diye düşünüyorum.
Ancak burada dikkat etmemiz
gereken nokta, böylesi iğrenç yaklaşımlara sahip kişilere onlar gibi tepki
verip bizi kendilerine benzetmelerine izin vermemektir. Nefret ve kine dayalı,
akıldan, mantıktan, bilinçten ve vicdandan yoksun düşünceler; milliyetçilik
gibi sığ ideolojiler çerçevesinde ifade edildiğinde de olumsuzdur ama barış,
kardeşlik ve dayanışma söylemlerini de bu tür yaklaşımlarla ifade etmek en az
bunun kadar olumsuzdur. Şairin de dediği gibi; “tüm renkler hızla kirlenirken”,
birinciliği her zaman beyaz alır...
***
Bu felaket sırasında dayanışma
ve barış mesajları vermekle yetinen basın ise görevini tam anlamı ile yerine
getirmiş değil. Basının görevi, olan olayları haber vermek ve güzel dilekler
iletmenin ötesindedir. Basın yaşanan felaketlerin nedenlerini araştırmak,
böylesi felaketlerin yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini sorgulamak ve
önceki olaylarla birleştirerek yorumlamaktır. Ne yazık ki ülkemizde birçok
basın kuruluşu bu noktada sınıfta kalmıştır.
Yunanistan’da son sekiz yıldır
yaşanan neo-liberal kemer sıkma politikalarının ve AB’nin dayatmalarının sonucu
olarak sadece geçtiğimiz yıl 2000 itfaiyecinin işsiz kalmış olması, Orman
Müdürlüğü’nün kapatılmış olması ve yangın söndürme ile ilgili önlemlerin
yatırımsızlıktan gerilemiş olması; felaketin bu boyutlarda yaşanmasının
birincil nedenidir. Oysa basınımızda buna dair haberler, yorumlar bulmak bir
yana, biz sıradan insanların duygularının resmedilmesi dışında bir bilgiye
rastlamak mümkün değil.
Belli ki, köşe başlarını tutan
kanaat önderleri, kamusal olanın gerilemesi ile bu tür felaketlerin her alanda
karşımıza çıktığını, bugün adı yangın olsa da yarın deprem, sel baskını vb
şekillerde de karşımıza çıkacağını görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım
istiyorlar.
***
Sıradan insanların böylesi bir
felaket karşısında yüreklerini dağlayan acıya; dayanışma mesajı, taziye ve
empati ile yanıt vermesi; bulabildiği her kanaldan yardım malzemesi iletmek
için seferber olması dışında bir şansı yoktur ve bu da zaten olması gerekendir.
Çünkü bir büyük devrimcinin de dediği gibi dayanışma halkların zarafetidir.
Kıbrıslı Türk halkının ne kadar zarif olduğundan kuşku duyanlar, her yanımızdan
yükselen dayanışma çığlıklarına bir anlığına kulak kabartırlarsa, gerçeği kendi
kendilerine idrak edecekleridir.
Ancak aynısını, basın için
olduğu gibi egemenler için de söylemek mümkün değil. Biz sıradan insanların,
yardım ve iyi niyet dışında yapabileceğimiz bir şey yokken; egemenlerin de
bizimle aynı potadaymış gibi davranmaları ise ikiyüzlülük ve sahtekarlık
olacaktır.
Yunanistan’da kamusal olanı
gerileten politikalar bizde de aynen uygulanırken, hangi hükümet yetkilisinin
duygusal çıkışının, biz sıradan halk ile aynı olduğunu düşünebiliriz?
Yıllardır Orman Dairesi’nin
personel yetersizliği bilindiği, konuşulduğu halde, Orman Dairesi’ne personel
almayan kimdir? Orman Dairesi’nin halen bir Daire Müdürü dahi olmadan
çalışmakta olmasının sorumlusu kimdir? Geçici personel istihdamı ile,
tecrübesiz, güvencesiz emekçileri bu Daire’de çalıştıran kimdir? Halkın tüm
taleplerine rağmen bu ülkeye bir yangın helikopterini çok gören kimdir?
Tüm bunları yapanların, bizim
saf ve temiz acımızı kopyalayıp tekrarlaması, hangi ahlak anlayışına uyar?
***
Gene aynı egemenlerin, hükümet
koltuklarında oturanların, hükümet partilerinin; halkımızın bağrından kopan
yangın mağdurlarına yardım kampanyalarını suistimal etmesi ne kadar etiktir?
Victor Hugo yüzlerce yıl önce
“siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış
yoksulluk” demişti. Halkın elinden gelen en ileri şeyi, dayanışma ve
yardımlaşma azmini ortaya koymasını, demagoji ve kandırmaca için manipüle eden
hükümet partilerimiz de aynısını yapıyorlar. “Yardım edilmiş yangın mağdurları”
istiyorlar, oysa biz “yangın riskinin ortadan kaldırılmasını” ve kamusal
kaynakların bu alana aktarılmasının maliyet olarak görülmemesini istiyoruz.
Ve halkın acısını sömürenlere
soruyoruz: Orman Dairesi’ne neden personel almıyorsunuz? Sosyal Hizzmetler’e
neden personel almıyorsunuz? Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi kamusal
haklara para ayırmazken, patronları maaşa bağlayacak teşvik politikaları ile
özel sektöre verilecek parayı nereden buluyorsunuz?
Neden bir yangın helikopteri
alacak paranız yok, ama özel okullara her yıl milyonlarca TL
aktarabiliyorsunuz? Kamusal olanı geriletirken, yangının göz yaşları ile değil
bilimin sunduğu en son imkanları seferber ederek önlenebileceğini ve
söndürülebileceğini bilmiyor musunuz?
Yunanistan’da yanan ormanlar,
insanlar ve hayvanların bizde yarattığı acıyı ve içimizden yükselen dayanışma,
yardımlaşma arzusunu manipüle edip sömüreceğinize; kamusal kaynaklardan kesip
patronlara aktardığınız paraları halk yararına kullanmanız gerektiğini bilmiyor
musunuz?
***
Bizce gayet iyi biliyorsunuz. Ve kimseyi
kandıramıyorsunuz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder