“Hani komünist deller ya bana, ben komünist değilim aslında... Komünistler emek, çalışma falan deller, ben tembelim... Hayatta hiçbir şeyi kendi gönlümnan yapmadım. Lefkoşa’ya bir tel çekti İngiliz, sonra çatışmalar başladı... Ahali birbirine girdi. Çocuklar, kadınlar ölürdü. Gencidik, ‘birilerinin koruması lazım ahaliyi’ dediler, aldık elimize silahı mücahit olduk...
Sonra biraz gevşedi ortalık, biz da öğretmenidik... Öğretmenin bir sürü
sorunu var. Birleşelim da beraber savunalım haklarımızı dedik, kim yapacak
dediler, biz bulunduk ortada, sendikacı olduk... Arkadaşlar dedi ki, ‘sendikayı
kurduk ama öğretmen sendikanın ne olduğunu, haklarını bilmez. anlatmamız lazım’
kim yapacak bu işi derken, aldık elimize kalemi, yazar olduk...
Ben hayatta hiçbir şeyi kendi gönlümnan yapmadım. Ama karşıma çıkan hiçbir
işten da gaçmadım...”
***
“Arif Hasan Tahsin kimdir?”
sorusunun yanıtı, bana söylediği ve ölümünden sonra yazdığım yukarıdaki
cümlelerle özetlenebilir. Hayatta karşısına çıkan hiçbir görevden kaçmayan,
kendisi için bir şey istemeyen ama üstüne düşeni cesaretle göğüslediği oranda toplumunun
gözünde devleşen mütevazı bir insan… Ne zaman, nerede olursa olsun, beraber
yürüdükleri de dahil herkesi eleştirebilen, inandıkları için bedel ödemekten
kaçmayan değerli bir aydın… Toplumsal çıkarları zümresel çıkarlardan, zümresel
çıkarları bireysel çıkarlardan üstün tutan bir halk adamı…
Arif Hasan Tahsin Desem, nam-ı
diğer Arif Hoca, 30 Ağustos 1936 Dillirga doğumludur. TMT kurulduğunda yirmi
iki yaşındaydı. Silahı eline alması, TMT’nin kurulmasından öncedir. Ama TMT
içerisindeki de dahil, yaşamı hiçbir zaman “çarkın dişlisi” olmakla sınırlı kalmadı.
“Çarkın” varlık nedenine uygun davranıp davranmadığını da her zaman sorguladı.
Türkiye’den gönderilen bir
komutanın, mevkisini kullanarak kadınlara sarkıntılık yapması üzerine,
arkadaşlarıyla TC Elçiliği’ne gidip “komutanınıza siz mi terbiye
vereceksiniz, yoksa biz mi verelim” diye ültimatom çekmesi, hakkında en çok
bilinen hikayelerden birisidir.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin henüz
hayatta olduğu 1961 yılında, o zamanki ismi Kıbrıs Türk Öğretmen Koleji olan
Atatürk Öğretmen Akademisi’nden mezun oldu. 1963 yılında toplumlar arası
çatışmaların başlaması ile birlikte, birçok öğretmen gibi Hoca da, hem öğretmen
hem de komutan olarak görev yaptı.
1963-1974 arası neredeyse tüm
Kıbrıslı Türklerin mücahit, neredeyse tüm öğretmenlerin komutan olduğu bir
dönemdi. Hoca’nın birçok kişiden daha radikal ve keskin tutumuna ve hemen her
zaman liderliğe eleştirel yaklaşmasına rağmen, ölümüne kadar en anavatancı
kesimlerden dahi saygı görmesi; mücahitliği de dahil yaptığı her şeyin hakkını
sonuna kadar vermesindendir. Hiçkimse hiçbir zaman Arif Hoca’ya “Rumcu”
diyemedi…
***
Arif Hoca 1968 yılında KTÖS’ün
kurucuları arasında yer aldı. 1971-1985 yılları arasında, yani toplumumuz için
en keskin virajların alındığı dönemde, kâh faal üye kâh Genel Sekreter olarak
KTÖS yönetimindeydi. Denktaş’ın gönderdiği vurucu timin karşısında ve
silahların gölgesinde gerçekleşen KTÖS Genel Kurulu yapılıp, BEY rejimi
öğretmen tarafından yenilgiye uğratıldığında, Arif Hoca oradaydı.
Takvimler 20 Temmuz 1974’e doğru
ilerlerken ve kendisi hem mücahit, hem öğretmen hem de KTÖS Genel
Sekreteri’yken, Askeri Mahkeme tarafından “Türkiye’ye hakaret” gerekçesiyle 3
ay hapis cezası aldı.
1978’de Söz Gazetesi’ni çıkaran
ekibin içerisindeydi. O tarihten sonra da köşe yazmayı hiçbir zaman bırakmadı.
1983’de kktc’nin kuruluşuna doğru ilerleyen süreçte, yazdığı bir yazıda “yargı
organlarını yermek”ten 2 ay hapis cezası aldı.
Türkiye’den bağımsız olması
şartıyla kktc’nin kuruluşu destekleyen de, 1983’de KTÖS temsilcisi olarak
Kurucu Meclis’e giren de, kktc’yi en sert şekilde eleştiren ve cenazesinin
Meclis bahçesinden kalkmaması için vasiyet yapan da Arif Hoca’dır.
İşgal karşısında dimdik durmuş
ama bunu 1990’da milletvekili adayı, 1985 ve 2000 yıllarında da iki kez
Cumhurbaşkanı adayı olmaya engel görmemiştir. Arif Hoca 12 Aralık 2012’deki ölümüne kadar sorgulamış,
yazmış, konuşmuş, mücadele etmiş ve karşısına çıkan hiçbir işten, bedeli ne
olursa olsun kaçmamıştır.
***
Bugün ne yazık ki Arif Hoca,
sadece “hassiktir” sözüyle hatırlanmaktadır. Evet 2002 yılında Siyaset Meydanı
programında Erhan Arıklı’nın bir seyirciye “ben senden daha Kıbrıslıyım” demesi
üzerine, Arif Hoca kendisine “hassiktir” çekmiş ve stüdyodan ayrılmıştır. Bu
yaptığı, muhalif figürlerden görmeye alışkın olmadığımız, cesur ve sarsıcı bir
tutumdur. Ama Hoca’yı tanıyanlar için hiç de şaşırtıcı değildir. Arif Hoca
hayatı boyunca her şeyi tutkuyla ve cesaretle yapmıştır.
TMT’ye girerken, KTÖS’ü kurarken,
BEY Rejimine kafa tutarken, Elçiliğe ültimatom verirken, mahkemeyi
eleştirirken, kktc’nin kuruluşunu desteklerken ve Arıklı’ya hassiktir çekerken
gördüğümüz, aynı tutku ve cesarettir. Üstelik tüm yaptıklarının içerisinde
kesintisiz bir tutarlılık, mantıklı bir devamlılık vardır.
Arif Hoca tüm yaşamı boyunca,
parçası olduğu Kıbrıslı Türk halkının yılmaz bir neferi, adanmış bir evladı
olmuştur. Hoca silah kuşanıp dağa çıktığında da, kravatını takıp sınıfa
girdiğinde de, kalemi alıp yazı yazdığında da, Kıbrıslı Elen şovenizmi ile
boğuştuğunda da, Türkiye’ye hakaretten hapse girdiğinde de farklı farklı
biçimler altında hep aynı şeyi yapmıştır: Kıbrıslı Türk halkının çıkarlarını, varlık,
kimlik ve iradesini herkese ve her şeye karşı tutkuyla savunmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder