“Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler / dalga dalga aydınlık oldular, / yürüdüler karanlığın üstüne. / Meydanları zaptettiler yine.”
Şiir Nazım Hikmet’in, siz belki Timur Selçuk tarafından bestelenip Grup Yorum tarafından icra edilen marş halini bilirsiniz. 28 Nisan 1960’da Beyazıt Meydanı’nda Menderes hükümetine karşı “Hürriyet isteriz” sloganlarıyla yürüyen öğrenciler, polis kurşunlarına hedef oldular. Turan Emeksiz isimli genç, bu olayda öldürüldü.
Halkevlerini ve Köy Enstitülerini
kapatan Menderes hükümeti; Türkçe ezanı kaldırmış, tarikat ve cemaatleri
hortlatmış, ülkeyi dış borç batağına sürüklemiş, 6-7 Eylül olaylarını
tertiplemiş, gençleri Kore’ye ölmeye göndermişti. Tüm bunlar yazılmasın diye basın
özgürlüğünü rafa kaldıran bir yasa 1957’de yürürlüğe konmuş, binlerce emekçi
hapse atılmıştı. Buna rağmen haber yapmaya çalışan gazeteler kapatılıyor,
matbaa makinelerine el konuluyordu.
İstibdat karşısında direnişin
merkezi olan üniversiteler abluka altındaydı. Polis her yerde öğrencileri taciz
ediyor, üniversitelere zorla giriyor, keyfi gözaltılarla gençleri yıldırmaya
çalışıyordu.
Meclis içi muhalefet de farklı
bir durumda değildi. CHP’nin miting yapması yasaklanmış, demeçlerini yayınlayan
gazeteler kapatılmış, İsmet İnönü’ye Meclis oturumlarına katılma yasağı
verilmiş, izin almadan şehir değiştiremeyeceği kararı alınmıştı.
***
Nazım Hikmet 1962’de “Hürriyet
Kavgası” şiirini yazarken, tüm bu olaylar sona ermiş gibi görünüyordu.
“Beyazıt’ta şehit düşen /
silkinip kalktı kabrinden, / ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını / yıktı
Şahmeran’ın mağrasını.”
Evet Turan Emeksiz’in ölümü ile
kitlesel eylemler durdurulamaz bir ton kazandı. Olaylar öyle bir hızla gelişti
ki, sadece 2 ay sonra Menderes hükümetinin sonu geldi.
27 Mayıs’ı sıradan bir darbe gibi
anlatan liberaller; Menderes hükümetinin fikir, düşünce ve ifade özgürlüğüne,
demokrasiye, azınlıklara, halkın eylem hakkına ve ülkenin dış politikasına
ilişkin sicilinden söz etmeyi hiç sevmezler. Onlara göre “ha 12 Eylül, ha 27
Mayıs, hepsi de darbe canım!”
***
Gericiler ve liberaller için 27
Mayıs bir felakettir. Kemalistler için ise “devrim!” Nazım ise ne birisidir ne
ötekisi… Nazım Hikmet’in devrim ufku çok daha ileridedir. O bir kömünisttir…
Manifesto’da da dendiği gibi
halkın “acil hedeflerine ulaşması ve o andaki çıkarlarının hayata geçmesi
için mücadele eden ama aynı zamanda; bugünkü hareket içinde, hareketin
geleceğini de temsil eden ve gözeten” bir komünist.
Tam da bu nedenle şiiri,
karanlığın üstüne yürüyen onbinlerin yanında, kalbi yıkılan Menderes
hükümetinin ardından sevinenlerle beraber, aklı geleceği kuracak örgütlü
iradededir! Çünkü o bugünkü hareket içinde, hareketin geleceğini temsil
ettiğini bilincindedir. Ayağını bugüne basar, gözleri ile yarına bakar! Kalbi
bugünde atar, beyni yarını düşünür! Şiirinin sonunda, kaleminden şu satırlar
dökülür:
“Daha gün o gün değil,
derlenip dürülmesin bayraklar. / Dinleyin duyduğunuz çakalların ulumasıdır. /
Safları sıklaştırın çocuklar, / bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet
kavgasıdır.”
***
Hürriyet, özgürlük demek… Bugün
her kökenden, her inançtan, her yaştan Kıbrıslı Türk için özgürlük kavgası,
kendi vatanında kendi kararlarını alabilmek kavgasıdır.
İşbirlikçilerin tüm heybeti ile
üzerine çöktükleri irademize ve AKP’nin kendi keyfince tasarlamak istediği
kimliğimize sahip çıkma mücadelesidir bugün özgürlük kavgası… Yüce özgürlük
sözcüğünü istismar etmek isteyen gericilere ve onlara çanak tutan liberallere
rağmen, özgürlük kelimesine yeniden sahip çıkma mücadelesidir.
Bu uğurda zafer gibi görünen
yenilgilerden, yenilgi gibi duyumsanan zaferlerden geçmek de mümkündür. Ama
marifet yenilginin kederine, zaferin rehavetine kapılmamaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder