Tam bir aydır toplum UBP-DP-YDP hükümeti işbirlikçiliğinde AKP tarafından dayatılan “başörtüsü” gündemi ile çalkalanıyor. Ortaokul çağındaki kız çocuklarını, kendi iradesi ile din seçimi yapan yetişkinler yerine koyan tüzük, birçok yönü ile tartışıldı.
Tüzüğe karşı mücadelenin bayrağını KTOEÖS ve KTÖS kaldırdı. Çocuk hakları ve pedagoji alanında çalışan uzmanlardan oluşan dernekler başta olmak üzere, siyasal İslam’a karşı duyarlı parti ve sendikalar da bu çizgide mücadeleye omuz verdi.
***
Tüzük en temelde çocuk haklarına
ve “çocuğun üstün yararı” ilkesine aykırıdır. Bunun yanında laiklik prensibi bu
tüzükle ihlal edilmektedir. Tüzüğü işbirlikçi hükümete dayatan AKP ve Elçilik
bağlantıları nedeniyle toplumsal irademize bir saldırıdır. Ve siyasal İslam’ın
sinsi stratejisi ile yürütülmekte olan bir projenin parçası olduğu için de
tepki çekmektedir.
Yukarıdaki başlıkların her biri
uzun uzun tartışıldı ve sağlıklı bir zihinle konuyu konuşmaya devam edenler
tarafından da bu temelde tartışılmaya devam ediyor. Yani “çocuk hakları,
laiklik, irade ve siyasal İslam’a direnç” tüzüğe karşı mücadele eden
insanlarımızın birleştiği ana eksendir. Tartışmaları bu eksende tutarak
mücadeleyi büyütmek mümkündür. Bu eksenin dışına taşan her söylem ve hareket,
mücadeleye zarar verecektir.
Öğretmen sendikalarının güçlü,
örgütlü ve disiplinli üye yapısı ile tüzüğe karşı kullanılan haklı argümanlar,
mücadelenin meşruluğunu pekiştirdikçe direniş de tüm topluma yayıldı.
Henüz zirveyi görmediğimizi,
toplumun ezici bir çoğunluğunu kazanmış olsak da, haklı taleplerimizi
sahiplenen zemini daha da genişletebileceğimizi düşünüyorum. Ancak her
mücadelenin zayıf noktaları vardır. Bir mücadele ne kadar büyürse, bu zayıf
noktalar da o kadar çoğalır.
***
Toplumun ezici bir çoğunluğunun
dahil olması, bu mücadeleyi yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir manipülasyon
aracına çevirmek açısından rejim partilerine çekici kılmaktadır. Oysa her
siyasi görüşten insan mücadelenin parçasıdır. Konuyu partiler arası bir rant
kavgasına çevirmek, çocuk haklarına yapılacak en büyük ihanet olacaktır.
Benzer bir şekilde, Kıbrıs
sorununun federasyon temelinde çözülmesini isteyenlerin tüzüğe karşı olduğunu,
iki devletliliği savunanların ise savunduğunu varsaymak yanlış olduğu kadar,
mücadeleye de zarar verecektir. Bunun için mücadeleye omuz veren Serdar
Denktaş, Sibel Tatar veya Kudret Özersay gibi örneklerle yetinmemize de gerek
yok. Siyasal İslamcıların attığı “özgürlükçülük” yemine atlayan liberal odaklar
da tersten bir örnek olarak ortada durmaktadır.
Ancak tüzüğe karşı yürütülen
mücadeleye zarar verme tehlikesi en yüksek eksen, konuyu “Kıbrıslı-Türkiyeli”
gerilimine çekecek şekilde hareket etmektir. AKP ve işbirlikçileri de bunu
bildiğinden, ilk günden beridir bu noktayı kaşımaya çalışmaktadırlar. Başta
Erhan Arıklı olmak üzere; imamından faşistine, patronundan işsizine,
yaşlısından gencine, kadınından erkeğine tüm AKP işbirlikçileri; “bize
kökenimiz üzerinden saldırın” diye adeta yalvarmaktadırlar.
AKP işbirlikçileri istediklerini almak için,
yani meseleyi “Türkiyeli-Kıbrıslı” eksenine çekecek sözleri tüzüğe karşı
çıkanlara söyletmek için, bizi “güneye
göndermeye” kadar vardırdılar işi. Duymak istedikleri “esas siz evinize dönün”
dememizdi. Ne yazık ki bu oltaya düşenler de oldu…
***
Kitle kuyrukçuluğu, basit bir
hakaret değil siyasal bir pozisyon tanımıdır. Kitle kuyrukçusu, siyasal
analizini yaslandığı sınıfın çıkarları ve kendi ilkelerine göre yapmaz. Çünkü
böyle bir yaklaşım zaman zaman rüzgara karşı yürümeyi, akıntıya karşı kürek
çekmeyi ve doğru siyasete çekmeye çalıştığı halkla bile ters düşmeyi
gerektirir. Yalnız kalmak pahasına ilkelerini savunmak, kitle kuyrukçusuna göre
değildir.
Kitle kuyrukçusu, çetrefil
meselelerde bir süre susmayı tercih eder. Halkın nabzının ne yanda attığını
tespit ettikten sonra da; halkın en derin, en sığ, en ilkel, en dürtüsel, en
bilinçsiz yönlerine seslenerek onun peşine takılır.
Yani sadece halkın kuyruğuna
takılmakla kalmaz, onun savunduğu davaya en sığ argümanlarla ve en bezirganca
yöntemlerle dahil olur. Acelesi vardır kitle kuyrukçusunun: Hem susarak
kaybettiği zamanı telafi etmeli hem de kendisi gibi rant peşinde koşan
fırsatçıların bir adım önüne geçmelidir.
***
Bugünlerde pasta büyüdükçe,
mücadele yükseldikçe, kitle tabanı genişledikçe; kitle kuyrukçuklarının da
iştahı kabarıyor. Birisi geçmişte komünistleri Moskova’ya “Rumcuları” güneye
göndermekten kalan alışkanlıkla her ters düştüğünü Türkiye’ye geri gönderiyor.
Diğeri “bizim imanımız sizin imanınıza bin basar” diye haykırarak çocuk
haklarından ne anladığını ortaya koyuyor. Bir başkası Meclis kürsüsünden “Kıbrıs
Türk halkı doğası nedeniyle, doğasından kaynaklanan, genetik sebeplerle
laiktir. Genetik sebeplerle demokratiktir” diye konuşuyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder