5 Ekim 2010 Salı

Halk Olma Hakkı İnkar Edilmiş Bir Halkın Hakları



Kıbrıs’ta En Temel Hak İhlali: Kendi Kaderini Tayin Hakkı (1)
Kıbrıs, Akdeniz’in doğusunda bulunan stratejik bir yeni-sömürgedir. Adanın bakır, pirit gibi yer altı ve narenciye, patates, tahıl gibi yer üstü ekonomik kaynakları ciddi bir değer taşısa da; tarih boyunca kaderine stratejik önemi yön vermiştir. Tarih boyunca istilalara uğrayan, dış güçler tarafından yönetilen ve kendi bağımsız gelişme dinamiklerine hükmedemeyen bir adadır Kıbrıs.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Kıbrıs Sorunu ve Halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı



“Bilimin eşiğinde, cehennemin giriş kapısında olduğu gibi, şu kurala uymak zorunludur: Qui si convien lasciare ogni sospetto / Ogni vilta convien che qui sia morta
Burada bütün kuşkular kovulsun / Ve burada her türlü korku yok olsun
(Dante İlahi Komedya)”
Karl Marx
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı

1 Ekim 2010 Cuma

Yunan Albaylar Cuntası ve Kıbrıs



25 Kasım 1973 tarihi Yunanistan için olduğu kadar ülkemiz Kıbrıs için de dönüm noktası niteliğinde bir tarihtir. Bu tarihte Yunan Albaylar Cuntası’nın yönetimi el değiştirmiş ve 21 Nisan 1967 darbesinden beridir ülkeyi yönetmekte olan Albay Yorgo Papadopulos’a darbe yapılarak yerini Binbaşı Dimitris Yuanides almıştır.

Neo-Liberal İç Savaş ve Devrimci Direniş, Argasdi Hammaliyesi Sayı 20



19 Nisan 2009 Genel Seçimleri öncesinde Argasdi’nin 14. sayısında şöyle demiştik; “seçim sonrası hükümeti kesinlikle bir ‘Neo-liberal İç Savaş Hükümeti’ olacaktır. Bu hükümet, CTP tarafından belli bir noktaya getirilen neo-liberal saldırının genişletilmesi ve derinleştirilmesi ekseninde yürüyecektir. Bu hükümet, emek mücadelelerine, grevlere ve eylemlere karşı çok daha acımasız olacaktır. En ufak bir direniş eğilimini bastırmak konusunda tereddütsüz ve emeğin haklarına saldırı noktasında pervasız olacaktır. Doğanın talanını iştahla devam ettirecek bu hükümet, gerçek bir iç savaş hükümeti olacaktır.”

14 Temmuz 2010 Çarşamba

20 Temmuz'un 36. Yıldönümünde Mitler ve Gerçekler: Kıbrıs'ın Bölünmesinin Gerçek Tarihi



Kıbrıs, tarihi boyunca istilalara uğramış, dış güçler tarafından yönetilmiş ve kendi bağımsız gelişme dinamiğine sahip olamamıştır. Doğu Akdeniz’in stratejik bir bölgesinde, emperyalist güçler için yaşamsal çıkarlara sahip bir coğrafi konumda bulunan ada; ekonomik-politik birçok gelişmeyi kendi olgunlaşma süreci içinde yaşayamamıştır. İç dinamiklere dayalı olarak gelişmeyen, dıştan dayatma sonucu hayat bulan ekonomik-politik ilişkiler bu sebeple çarpık bir nitelik taşır. Bu çarpık nitelik uluslaşma sürecinden, sınıf mücadelesine kadar çeşitli alanlarda, çeşitli olumsuz sonuçların düğümlene düğümlene birikmesine neden olmaktadır.

2 Temmuz 2010 Cuma

Marksizm ve “Kadın ve Marksizm”



1950 öncesi Editions Sociale tarafından Marx, Engels, Lenin, Stalin vb. teorisyenlerin çeşitli yazılarından derlenmiş olan “Kadın ve Marksizm”, kendi gerçeklerini sizin zihninizde kabul edilebilir kılmak için, asıl gerçekliği bozan, çarpıtan, değiştiren, arzu ettiği gibi aktaran manipülasyona dayalı metinlere en güzel örneği oluşturuyor. Türkiye’de Mayıs 2003’te sekizinci baskısını yapan kitap, Jeon Freville isimli bir Fransız tarafından “derlenmiş.”

1 Temmuz 2010 Perşembe

Belediye’yi Halk Yönetirse…



Fatsa, Türkiye’nin Ordu iline bağlı orta büyüklükte bir ilçedir. Devrimcilerin daha THKP-C’nin faaliyette olduğu tarihlerden başlayarak Fatsa’da canlı ilişkileri mevcuttur. 12 Mart 1971 faşist cuntası ile birlikte gelişen olaylar, Türkiye’nin her yanında olduğu gibi Fatsa’da da her türlü hak mücadelesine karşı faşist saldırıların yükselmesi sonucunu doğurmaktadır. Faşistlerin gerçekleştirdiği cinayet ve saldırılar, halkta yükselen bir öfkeye neden olmaktadır.

Belediyeyi Şirket Gibi Yönetmek…



Taşeron çalıştırma sadece ülkemizde değil, tüm dünyada son yılların modası haline gelmiş bulunuyor. Bu yazıda taşeron çalıştırma uygulamasının yerel yönetim birimlerindeki karşılığını tartışacağız. Ancak taşeron uygulamasının sadece yerel yönetimlerde değil, kamuda ve özel şirketlerde de yaygın olduğunu belirtmeliyiz.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Baraka Kültür Merkezi'nden Hüseyin Alasya’ya Cevap



Baraka Kültür Merkezi adına Münür Rahvancıoğlu, Hüseyin Alasya'nın kendileri ile ilgili olarak yönelltiği iddialara cevap verdi. Baraka Kültür Merkezi'nin cevabı şöyle:

"17 Mayıs Pazartesi sabahı, Posta FM’de yayınlanan Can Sarvan’la Sabah Postası programına konuk olarak katılan, Hüseyin Alasya isimli kişi, derneğimiz Baraka Kültür Merkezi’ni de dahil ettiği bazı iddia ve ithamlarda bulunmuştur. Söz konusu programın konuşma dökümleri Kıbrıs Postası haber portalında http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/35/news/35894/PageName/KIBRIS_HABERLERI
linkinde görülebilir.

14 Mayıs 2010 Cuma

Annem de Bana Lokum Alayım Sana



12 Mart 2010 tarihinde Ankara’da, Türkiye Cumhuriyeti adına TC Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı ÖZGÜR PEHLİVAN ve “KKTC” adına KKTC Büyükelçisi NAMIK KORHAN tarafından bir Kredi Anlaşması imzalandı.
Söz konusu Kredi Anlaşmasının daha ilk paragrafında TC devletinin bundan sonra KREDİTÖR, “KKTC” devletinin ise BORÇLU olarak isimlendirildiği ve söz konusu borcun 500,000,000 USD (Beş Yüz Milyon Amerikan Doları) olduğu düzenleniyor. Biz ise bu yazı boyunca KREDİTÖR kelimesi yerine Türkçe sözlükten bulduğumuz ve bu anlaşmanın koşullarına daha uygun düşecek olan TEFECİ sözcüğünü kullanacağız.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Röportaj: Sabah Postası

Baraka Kültür Merkezi aktivisti Münür Rahavancıoğlu 'Can Sarvan'la Sabah Postası' programına katılarak, Sarvan'ın sorularını yanıtladı:


Soru: Neredeyse hangi sivil toplum kuruluşu eylem yapıyorsa Baraka olarak oradasınız. Bizim STK’ların çoğu AB ve USAİD gibi kurumların fonlarından yararlanmak üzere kurulduğu için olsa gerek üye sayıları çok düşük.  Siz uzmanlaşmış aktivistler olarak her eyleme lojistik destek veriyor gibisiniz. Sizinle  aynı ideolojik görüşü paylaşmasalar da sivil toplum örgütleri sizi çok seviyor...

Münür Rahvancıoğlu: Baraka özünde bir kültür merkezi. Ben ve birçok başka arkadaş da kendimizi devrimci olarak tanımlıyoruz. Kültürel alan da bizim için politik bir alan. Her alanın politik bir alan olduğunu düşünüyoruz ve bundan dolayı içinde bulunduğumuz her alanda tabii ki kültürel alanla bağlantısını kurarak tavrımızı koyuyoruz. Amacımız senin ironik bir şekilde ortaya koyduğun gibi sadece eylem yapmak değil.

20 Nisan 2010 Salı

'Kıbrıs'ı çok daha sert günler bekliyor'



Kıbrıs’ta gerçekleştirilen seçim sonuçlarını değerlendiren Baraka Kültür Merkezi aktivisti Münür Rahvancıoğlu seçimler dış politikada herhangi bir değişim olmayacağını, ancak neoliberal politikaları hızlandıran hükümetin önümüzdeki günlerde çok daha sertleşeceğini dile getirdi.

2 Nisan 2010 Cuma

Tufan Gerçekti Nuh’un Gemisi İse Efsane



“Geride kalan haftalarda sel onlarca insanı alıp-götürdü, evler, köprüler yıkıldı, işyerleri tahrip oldu, ekili alanlar ve mahsuller zarar gördü, suya zehirli kimyasallar karıştı... Doğal âfet dendi, ihmal dendi, dere yatağına ev mi yapılır, bu 'derenin intikamıdır' dendi, sorumlular hesap versin dendi, 'muhalif' olduğu sanılan siyasetçiler hükümeti suçladı... Elbette her zaman olduğu gibi 'konunun uzmanları' da konuştular-yazdılar ama konuşmalarda-yazılarda kapitalizm kelimesi geçmedi... Kimse 'bu sosyal bir felakettir, gerisinde kapitalist sömürü, yağma ve talan var' demedi... Eğer öyle diyecek olsalar 'konunun uzmanı' sayılıp, 'değerli görüşlerini' sizinle paylaşmaları mümkün olur muydu?”

1 Nisan 2010 Perşembe

Kadın Emekçiler Neden İkinci Planda

Kamuda çalışan kadınların sayısı erkeklerden neredeysa fazla olmasına rağmen, gerek üst kademe yöneticileri arasında gerekse de sendikaların yönetiminde kadın emekçilerin daha az olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Üstelik kadın emekçilerin neredeyse hiç temsil edilmediği sendika yönetimlerinin; sendika binalarından tutun da sendikal talep ve bildirilerde de kadınlara hiç yer açmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bildirilerin üslubu ataerkil bir dil ile kaleme alınırken, sendika binaları da kahvehane gibi düzenlenmektedir. Sendikaların sosyal faaliyet adına organize ettiği tavla turnuvaları, halı saha maçları vb. herşey erkeklere yöneliktir.

Kıb-Tek’te Kazalar Durmuyor

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (Kıb-Tek)’te kazalar durmuyor. Geçtiğimiz Şubat ayının son günlerinde Haspolatlı elektrik teknisyeni, 28 yaşındaki Özkan Gürler elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmişti. Lefkoşa Surlariçi’nde Gençlik Gücü Spor Kulübü yakınındaki bir elektrik direğinde meydana gelen arızayı gidermeye çalışan Özkan arkadaşımız elektrik akımına kapılmıştı. Daha bu olayın acısı sıcaklığını korurken, 30 Mart 2010 günü yine Kıb-Tek emekçilerinden İbrahim Esmer, Dikmen Trafo Merkezi’nde bakım-onarım çalışması yaptığı sırada elektrik akımına kapıldı. 66 bin voltluk elektrik akımın etkisinde kalan ve ağır yaralanan İbrahim Esmer’in vücudu, yüzde 50 oranında yandı. Yanıkların, ikinci ve üçüncü derece olduğu öğrenildi.

Cumhurbaşkanlığı ve Bağımsız Sendikacılık

Nisan ayında gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça sendikal mücadelenin seyri de seçimlere endeksli olarak değişmeler gösteriyor. Bu süreçte muhaliflerden yana sendikalar daha “mücadeleci” bir görünüm arz ederken, hükümete yakın sendikalar iyice sessizleşip gürünmez oluyor...

Eğitim Haktır, Satılamaz


Mart ayı boyunca, Atatürk Öğretmen Akademisi öğrencileri tarafından yürütülen mücadelenin iyi anlaşılması gerekmektedir.
Bu mücadele, ne bir grup öğrencinin kendi şahsi menfaatlerinden ibaret bir mesele ne de sırf hükümet karşıtı olduğumuz için iş ola desteklenmesi gereken bir eylemlilik değildir. Bu mücadele, planlı, kamusal, eşit, ücretsiz ve bilimsel bir kamu hizmeti mücadelesinin önemli bir parçasıdır.

8 Mart ve Sendikalarımızın Hali

Bir 8 Mart daha geride kaldı. Ne yazık ki 8 Mart, hem sendikalar açısından hem de bazı kadın örgütleri açısından Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gölgesinde kaldı. Bir çok kadın örgütü, 8 Mart dolayısıyla gerçekleştirdiği etkinliklerde açıkca cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik hareket etti. Ve bir çok sendika 8 Mart’ta etkinlik dahi gerçekleştirmedi! Düzenlenen etkinliklerden bir çoğu, erkek egemen sistemin bakış açısına ve kadına biçtiği role uygun bir şekilde “Evlilikte Mutluluk”, “Aile”, “Çocuk” vs. temalarından öteye gidemedi. 

30 Mart 2010 Salı

1 Mayıs ve Kamu-Sen

1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü ile ilgili hazırlıklar yoğunlaşıyor. Edindiğimiz bilgilere göre bu yıl, akşam üzeri ve tek bir eylem şeklinde gerçekleşecek olan 1 Mayıs organizasyonuna Kamu-Sen ve Kamu-İş gibi sendikalar katılmıyorlar.

1 Mart 2010 Pazartesi

KTAMS’ta Neler Oluyor?

Kıbrıs Türk Amme Memurları Sendikası (KTAMS)’ın bazı yöneticilerinin bağımsız yayınımız Kamu Emekçisi’nden rahatsız olduğu gözlemleniyor. Bilindiği gibi Kamu Emekçisi sendikalı - sendikasız tüm kamu emekçilerine yönelik olarak hazırlanan aylık bağımsız bir yayındır. Kamu Emekçisi özel olarak hiçbir sendikanın aleyhine olmadığı gibi taraftarın da değildir. Ancak sendikal mücadeleye dair Toplumsal Hareket Sendikacılığı fikriyatı doğrultusunda fikir, düşünce ve eleştirilerimizi bu yayın aracılığı ile tüm emekçilere iletmekteyiz.

UBP'nin Geçici Kıyımı

UBP’nin hükümete gelmesinden sonra geçici çalıştırılan kamu emekçilerinin kitleler halinde işten durdurulması da hiç gündemden düşmedi. Şubat ayı içinde yaşanan son durdurma dalgası ile birlikte toplamda 300’ü aşkın geçicinin işini kaybettiği söyleniyor.

1 Şubat 2010 Pazartesi

İşbirlikçiler İşbaşında

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile KKTC Hükümeti arasında  imzalanan “Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü” geçtiğimiz ay en az tartışılan konulardan birisi oldu.
Protokol genel yapısı itibariyle, ülkemizin TC’ye entegre edilmesi, bu entegrasyonun neo-liberal piyasalaştırma süreçleri ile beraber yürütülmesi ve böylesi bir hak yitimine karşı çıkması muhtemel en örgütlü kesim olan kamu emekçilerinin baskı altına alınarak geriletilmesi hedeflerine sahip.

Sel Felaketi ve Kamu

Güzelyurt bölgesinde yaşanan son sel felaketi kamusal hizmetlerin önemini bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır. Felaketten etkilenen insanlara insani yardımın ulaştırılmasında canla başla çalışan kamu emekçileri, emekçilerin tembelliğine dair bolca laf yapmayı marifet sayanları utandırmış mıdır bilinmez ama; bu tarz felaketlerde KAR MANTIĞI ile çalışan özel sektörün değil; TOPLUMSAL FAYDA için çalışan kamu sektörünün hayati bir nitelik taşıdığı ortaya çıkmıştır.

Şimdi Kararlılık Zamanı

Göç Yasası’na karşı sendikalar tarafından yürütülen mücadele özellikle 28 Ekim ve 23 Kasım tarihlerinde hiç kimsenin beklemediği bir kitle eylemliliğine sahne oldu. Kitleler, Göç Yasası’na ve onun simgelediği neo-liberal yoksullaştırma, güvencesizleştirme ve iradesizleştirme saldırısına karşı olduklarını net birşekilde gösterdiler.

Ben De Ordaydım

Egemenlerin dava sürecini ilerletmesi kitle örgütlerinin de hareketlenmesine neden oldu.
Göç Yasası’nın geçirilmesinden sonra sessizliğe bürünen örgütler, bilindiği gibi 23 Kasım’da yaşanan orantısız polis şiddetine, coplamalara, tutuklamalara ve biber gazlı saldırıya rağmen herhangi bir eylem yapmamışlardı.
28 Ekim eylemi nedeniyle on dokuz, 23 Kasım eylemi nedeniyle on altı eylemciye dava okunması; örgütlerin Ocak ayı içinde iki toplantı yapmasına sebep oldu. Bu toplantılarda hukusal ve eylemsel süreçlerin ortak yürütülmesine karar verildi.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Güvencesiz Çalışma

1980’li yıllardan itibaren küresel ölçekte yaygınlaşmaya başlayan güvencesiz çalışma biçimleri, artık ülkemizde de görünür hale gelmiştir. Özel sektörde çok daha yoğun bir sömürü kaynağı olan; part-time, sigortasız, sözleşmesiz, sendikasız çalışma ile desteklenen bu durum; artık kamuda da yaygınlaşmaktadır.
Başlarda özelleştirilen kamu kuruluşlarında çalışanların güvencesizleştirilmesinden ibaretmiş gibi görünen bu duruma sendikalar neredeyse hiçbir karşı çıkış örgütlememişlerdi.

10 Ocak 2010 Pazar

Bir Bürokrasi Hikayesi



2005 yılından beridir kamu emekçisi olarak çalışmaktayım. Kamu görevine başladığımda ilk yaptığım iş sendikalı olmaktı. Sendikalı çalışmanın her emekçinin hem hakkı hem de görevi olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple de bir sendikaya üye olabilme hakkını kazandığım anda hiç düşünmeden üye oldum. Ne yazık ki özel sektörde çalıştığım 4 yıl boyunca böyle bir şansım olmamıştı. Ancak konu bu olmasa da belirtmek isterim; ülkemizde özel sektör çalışanlarının sendikasız çalışması hepimizin yüz karasıdır. Bu konunun hükümetler tarafından çözülmeyeceği ortadadır. Mevcut sendikaların bu konuya el atması ve özelde sendikalaşmanın yolunu açmak için girişimlerde bulunması şarttır. Ancak kamu sendikaları bırakın özelde sendikalaşmanın yolunu açmayı; kamuda bile HEPSİ BERABER %50 örgütlülüğe sahiptir. Yani kamu emekçilerinin %50’si örgütsüz, geri kalan %50 de onlarca sendika arasında bölünmüş durumdadır. Neyse bu girişten sonra biz dönelim hikayemize…

2 Ocak 2010 Cumartesi

Yoksulluk Olarak Şiddet



Şiddet denilince akla; savaş, ölüm, işkence, dayak gibi fiziksel şiddet biçimleri gelmektedir. Oysa yoksulluk; bugün dünya nüfusunun yarısından fazlasını etkisi altında tutan, insanların kendini insan olarak gerçekleştirmesini engelleyen ve ne yazık ki birçok kişi tarafından şiddet olarak dahi değerlendirilmeyen bir şiddet biçimidir.

Dosya: Şiddet!



Şiddet olgusu giderek yaygınlaşan bir şekilde, günlük hayatımızda olduğu kadar sosyal hayatımızda da kendine yer buluyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan son eylemler sürecinde de gözlemlendiği gibi, fiziksel şiddet tekelini yasal olarak elinde bulunduran kurum olan devlet tarafından, vatandaşlar üzerinde şiddet kullanımı yükselen bir grafik göstermekte.

1 Ocak 2010 Cuma

2009 Biterken Kısa Bir Değerlendirme!



Hiç kuşkusuz ülkemizde 2009 yılına damgasını vuran en önemli olay nisan ayında gerçekleşen seçimler olmuştur. Seçim sonuçları sadece CTP’nin muhalefete düşmesi ve UBP’nin hükümet koltuğuna oturması ile değil, sol içi ilişkilere etkileri bakımından da belirleyici olayların yaşanmasını getirdi.