Şiddet olgusu giderek yaygınlaşan bir şekilde, günlük
hayatımızda olduğu kadar sosyal hayatımızda da kendine yer buluyor. Kıbrıs’ın
kuzeyinde yaşanan son eylemler sürecinde de gözlemlendiği gibi, fiziksel şiddet
tekelini yasal olarak elinde bulunduran kurum olan devlet tarafından,
vatandaşlar üzerinde şiddet kullanımı yükselen bir grafik göstermekte.
Evrensel olarak devletin varlığı ve şiddet arasında
kopmaz bir bağ olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Çünkü devlet denilen kurum,
toplumun sınıflara bölünmüş olması ve bir sınıfın diğeri üzerinde tahakküm
kurması gerçeği ile bağlantılıdır. Sınıf çatışması yükseldikçe egemen sınıfın
elindeki zor aygıtını daha bir hoyratça kullanması da gayet anlaşılırdır. Ancak
şiddet olgusu, fiziksel bir zordan veya egemenlerin elinde ezilenlere karşı bir
baskı mekanizmasından ibaret olarak anlaşılmamalıdır.
Egemenler şiddeti, psikolojik boyutları da olan mükemmel
bir silah olarak kullanıyor; polis, asker, yargı gibi araçlarını, işsizlik,
ötekileştirme, yalıtma gibi mekanizmalarla desteklemekten geri kalmıyorlar. Bugün
ülkemizde artan bir seyir izleyen sadece dikey devlet şiddeti değildir!
Çocuklara, kadınlara, LGBTT bireylere, hayvanlara, doğaya ve azınlıkta olan,
güçsüz olan her kesime yönelen yatay şiddet olgusu mutlaka hesaba katılmalıdır.
Medyanın şiddet kültürünü besleyen yapısı ve şiddetten beslenen karakteri de bu
durumun ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor. Şiddetin yaygınlaşması zenginler
arasında bir güvenlik paranoyası yaratırken, bu durumdan kar elde etmeyi
sağlayan bir şiddet sektörünü de mümkün kılıyor. Özel güvenlik şirketleri, kameralarla
korunan yüksek “güvenlikli” siteler gibi “önlemlerle” toplumun yoksul kesimleri
ile kendi aralarına duvarlar çeken zenginlerin korkusu, azalacağına artıyor. Zenginler
korktukça, devlet daha çok şiddet uyguluyor. Devlet şiddeti toplum içinde hızla
yayılıp yatay biçimler alıyor ve yükselen bir spiral halinde yayılıyor. Bu
gidişat nasıl durdurulacak?
Şiddet doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Herhangi bir
niyetle herhangi bir olguya yöneltilen her müdahale şiddet olarak
tanımlanabilir. Yaygın olarak bilinen fiziksel şiddet dışında da şiddet
biçimleri vardır ve bazı şiddet biçimleri fiziksel şiddetten çok daha olumsuz
olabilirler. Civcivin kabuğunu kırması, bebeğin ana rahmini zorlaması ve
baskıya gösterilen direniş bile şiddet olarak tanımlanabilir. Bu sebeplerle
şiddet kavramını tümden reddetmek mümkün değildir. Bugün karşı karşıya
olduğumuz; tarihsel hükmünü doldurmuş bir sistemin, varlığını devam ettirebilmek
için uyguladığı orantısız bir şiddettir. Buna direnmek bizleri bu sistemle aynı
kefeye koymayacağı gibi; sırf devrimci niyetler taşıyor oluşumuz da her
yapacağımızı haklı kılmaz! İşte tüm bu düşüncelerle Argasdi şiddet kavramını
masaya yatırıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder