1 Ocak 2010 Cuma

2009 Biterken Kısa Bir Değerlendirme!



Hiç kuşkusuz ülkemizde 2009 yılına damgasını vuran en önemli olay nisan ayında gerçekleşen seçimler olmuştur. Seçim sonuçları sadece CTP’nin muhalefete düşmesi ve UBP’nin hükümet koltuğuna oturması ile değil, sol içi ilişkilere etkileri bakımından da belirleyici olayların yaşanmasını getirdi.

UBP’nin seçimlerden sonra 26 milletvekili ile kurduğu hükümet, göreve gelir gelmez CTP’den devraldığı neo-liberal ve gerici icraatlara aynı hevesle devam etmiştir. Dikmen Çöplüğü’nün bölge halkını ve doğayı zehirleyerek günlerce yanması karşısında; hükümetin yalan vaatler vermek ve protesto eden kitleyi polis/yargı gücü ile sindirmek girişimi dışında hiç bir çözüm çabası olmamıştır. Hemen ardından yaz aylarında yükselen gericileştirme saldırısı dinsel ve şövenist boyutları birbirine paralel kurgulanacak şekilde ilerletilmiştir. Yaz tatilindeki çocukların Kur’an kursları vasıtasıyla dinsel dogmalarla tanıştırılması, yeni eğitim yılı için din derslerinin yeniden zorunlu yapılması, ilahiyat fakülteleri ve imam hatip liseleri açmak gibi projelerin somutlaştırılması gerici saldırının dinsel boyutunu oluşturuyordu. Ancak en az dinsel boyut kadar etkili şövenist boyutu oluşturan; tarih kitaplarının milliyetçi öğelerle donatılarak değiştirilmesi ve sivil faşist örgütlenmelerin beslenip semirtilmesi de aynı hızla ve bekletilmeden yürürlüğe konacaktı. Doğaya yönelik umursamazlık (Dikmen) ve halka yönelik dinsel/şövenist gericilik, neo-liberal bir ekonomik program aracılığı ile emek düşmanlığını da ihmal etmiyordu. Neo-liberal saldırı; toplumda yeteri kadar bilinmeyen ve yanlış bilgiler verilerek yaratılan nefret sayesinde hükümete destek yaratan ek mesai düzenlemesi eşliğinde yürütüldü. Ek mesailer üzerinden toplum nezdinde yaratılan kamu emekçilerine yönelik düşmanlık; eşel mobil sisteminin sulandırılması aşamasında hükümetin elinin rahatlamasına yaradı. Ancak Göç Yasası olarak bilinen; kamu emekçilerinden başlayarak toplumsal emeğin dizginsiz bir neo-liberal sömürüye açılması yoluyla genel bir sendikasızlaşma, yoksullaşma ve asimilasyonu hedefleyen yasada süreç böyle gelişmedi. Hükümetin kurulmasının üzerinden daha altı ay geçmeden meşru, fiili ve militan bir direniş dalgası ülkeyi sarıverdi. 28 ekim ve 23 kasım direnişlerinde somut şekline bürünen bu dalga; yeni dönemin karakterini simgeleyen fiili bir olgu, tüm emek eksenli çalışmaların kendilerini bu duruma göre yeniden örgütlemeleri gereken somut bir hat oluşturuyordu.
Nisan seçimlerinin bir diğer sonucu CTP’nin muhalefete düşmesi gerçeğidir. CTP bir süreliğine, yaşadığı seçim yenilgisinin içte yarattığı sonuçları ile meşgul oldu. Kendi iç meselelerini büyük oranda düzene koyup UBP’ye yönelik mevcut muhalefet hareketine yaslanmayı içeren bilindik taktiklerini uygulamaya kalkar kalkmaz da toplumsal bir öfke duvarı ile karşılaştı. Öyle ya Dikmen Çöplüğü 6 yıllık CTP hükümetleri döneminde de  sorun değil miydi? Eşel Mobil’in sulandırılması ilk kez CTP tarafından gündeme getirilmemiş miydi? Çocukların Kur’an kursları için Türkiye’ye taşınmasına CTP genel başkanı “ha Kur’an kursu ha tenis kursu” diyerek destek vermemiş miydi? Göç Yasası’nın temeli olan sözde Sosyal Güvenlik Yasası’nı CTP geçirmemiş, Göç Yasası’nı Meclis’e ilk kez CTP getirmemiş miydi? CTP güdümünde olmayan tüm emek yanlısı kesimlerin haklı öfkesine neden olan tüm bu gerçekler, CTP’nin toplumsal muhalefete sızmasına engel teşkil ediyordu, hala da ediyor. Ancak toplumsal muhalefetin en ciddi sıkıntılarından birisi de, mevcut saldırı dalgası karşısında hareketi (hem fikirsel hem de fiili olarak) sevk ve idare edecek yeterli bilinçle donanmış yeterli sayıda insana sahip bir örgütlenmenin yokluğudur. Bu yetmezmiş gibi seçim sürecinde ciddi bir yara alan sol içi ilişkiler de hala sarılabilmiş, iyileştirilebilmiş değildir.
Bugün yukarıda özetlemeye çalıştığımız koşullarda, 2010 yılının daha da şiddetlenecek siyasi gündemine doğru hızla ilerlemeye devam ediyoruz. Bunların içinde en önemlileri kuşkusuz “barış görüşmeleri”, Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimler olacak. “Barış görüşmeleri”nin bir referandumla sonuçlanması olasılığı hala mevcut. Böyle bir olgu ortaya çıkarsa bunun solu nasıl etkileyeceği kesin olmamakla beraber mevcut dağınıklık nedeniyle çok iyimser olmak da mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve yerel seçimler için de aynisini söylemek gerekiyor. Solun mevcut dağınıklığı böylesi politik gündemlerde olumsuz sonuçların katlanan bir etki yapması ile sonuçlanabiliyor.
Diğer yandan Baraka yavaş ama emin adımlarla büyümeye devam ediyor. Sol Anahtarı’nın albümü iki ay gibi kısa bir sürede 1200’ü aşkın dinleyiciye ulaştı. Şimdi ikinci bir müzik grubu hayata merhaba demeye hazırlanıyor. BTE her geçen gün yeni katılan oyuncularla kadrosunu geliştirirken, 2010 yılında ilk kez bir Brecht oyununu sahnelemeyi hedefliyor. İzle-Tartış gösterimleri 7. yılında 100. filme hazırlanıyor. 2009; geçmiş hareketin eleştirisi üzerinden yolumuzu çizmeyi hedeflediğimiz ilk teorik kitabımızın basılması, Sol Anahtarı ve BTE’nin olgunlaştırdığı meyvelerin toplumla paylaşılması, eylemlerde ve protestolarda pankartımız arkasında yürüyen kitlenin sürekli olarak artması ve toplumsal muhalefet içindeki yerimizin inkar edilemez bir biçimde kurumsallaşması gibi sonuçlarla bitiyor. Argasdi olarak geçtiğimiz yıl başlattığımız dosya konularını bu yıl da devam ettiriyoruz. 2010’un ilk dosya konusu: Şiddet! Böylece yeni yıla girerken ülkemizde kültürel alanın sürükleyici halka olduğuna dair tespitimizin haklılığından kaynaklı gurur ile buna bağlı olarak artan sorumluluklarımızın getirdiği yük omuzlarımızı daha da fazla hissetmemize neden oluyor. Bu gururu ve sorumluluğu taşımak isteyen her omuzu aramıza davet ediyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder