30 Ocak 2010 Cumartesi

Güvencesiz Çalışma

1980’li yıllardan itibaren küresel ölçekte yaygınlaşmaya başlayan güvencesiz çalışma biçimleri, artık ülkemizde de görünür hale gelmiştir. Özel sektörde çok daha yoğun bir sömürü kaynağı olan; part-time, sigortasız, sözleşmesiz, sendikasız çalışma ile desteklenen bu durum; artık kamuda da yaygınlaşmaktadır.
Başlarda özelleştirilen kamu kuruluşlarında çalışanların güvencesizleştirilmesinden ibaretmiş gibi görünen bu duruma sendikalar neredeyse hiçbir karşı çıkış örgütlememişlerdi.
Burada karşı çıkıştan kastımız 1-2 eylem ve 3-5 basın açıklaması ile karşı olduğunu beyan etmek değil, tam aksine güvencesizleştirilen çalışanların örgütlenmesi aracılığı ile güvenli bir iş talebinin yaygınlaştırılmasıdır. Böylece Devlet Hastanelerinde güvenlik, temizlik gibi işler taşerona verilmek suretiyle hızla güvencesizleştirildi. Sendikalar ise var olan üyelerinin “haklarını” zedelemeyen bu durumlara sessiz kaldılar. Oysa daha önce sendikalı ve iş garantisi olan çalışanlarca yapılan işlerin yavaş yavaş taşerona kaydırılması sendikal örgütlenme alanının da daralması anlamına geliyordu.
Şimdilerde ise önceden istisnai durumlar kabul edilen geçici, sözleşmeli, hizmet alımı gibi kategoriler kamuda yaygınlaştırılmaktadır. Sendikalar ise özellikle sözleşmelileri ve hizmet alımı çalışanları örgütlememektedirler. Birçok kazanımı en azından yasal olarak güvence altında olan kadrolu emekçilerle sınırlı bir mücadele anlayışı,ülkemizdeki tatlı su sendikacılığını daha da görünür kılmaktadır. Oysa kamuda güvencesiz emekçi oranı arttıkça, sendikal örgütlülüğün anlamı kalmamakta, kadrolu emekçilerin mücadelesi de olumsuz etkilenmektedir. Üstelik birçok durumda kdrolu emekçiler “ellerindeki” hakları güvencesizlere karşı korumaları gerekiyormuşçasına tavırlara girebilmektedirler.
Güvencesiz çalışanları örgütlemek, bu çalışanlara yönelik özel talepleri tüm emekçi kitlesine yaygınlaştırmak gibi bir konuyu gündemine almayan sendikal anlayış, her geçen gün kendi sonunu hazırlamaktadır.
Bugünün sendikacılığının en temel görevi, geçici, sözleşmeli,hizmet alımı statüsündeki çalışanların örgütlenmesi ve bu çalışanlara güvenli bir gelecek sağlanmasıdır. Çünkü Türkiye’de TEKEL örneğinde de yaşandığı gibi egemenlerin bir sonraki adımı kadrolu çalışanların statülerinin de değiştirilmesidir. Sosyal Güvenlik Yasası’ndan Göç Yasası’na uzanan süreçte hedefin bu olduğu net olarak görünmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder