Fatsa, Türkiye’nin Ordu iline bağlı
orta büyüklükte bir ilçedir. Devrimcilerin daha THKP-C’nin faaliyette olduğu
tarihlerden başlayarak Fatsa’da canlı ilişkileri mevcuttur. 12 Mart 1971 faşist
cuntası ile birlikte gelişen olaylar, Türkiye’nin her yanında olduğu gibi
Fatsa’da da her türlü hak mücadelesine karşı faşist saldırıların yükselmesi
sonucunu doğurmaktadır. Faşistlerin gerçekleştirdiği cinayet ve saldırılar,
halkta yükselen bir öfkeye neden olmaktadır.
İşte bu öfkenin doruk noktasına
varmasına neden olan olay, 15 Haziran 1977 tarihinde Fatsa Halkevi’nin kurucusu
ve başkanı Kemal Kara’nın faşistler tarafından öldürülmesidir. Bu olayla
birlikte Fatsalı gençler toplu olarak gezmeye ve saldırganlara karşı dayanışma
içinde hareket etmeye başlarlar. Böylece daha belediye yönetiminin ele
geçirilmesinden önce, faşistlerin etkinliği ciddi oranda geriletilmiştir.
Ancak devrimciler, her yerde
yaptıkları gibi Fatsa’da da, anti-faşist mücadeleyi halkın temel sorunlarına
karşı mücadele ile birlikte yürütmeyi başarmışlardır. Fatsa ve yöresinin temel
geçim kaynağı olan fındık, bu dönemde halkın en duyarlı olduğu konulardan
biridir. Fındık taban fiyatlarının belirlenmesi sırasında halk aleyhine yapılan
uygulamalar, tefeci ve faizcilerin fındık üreticisini sömürmesi gibi konuların
çözümünün aslında çok basit olduğu gerçeğini dile getiren Fındıkta Sömürüye Son
Mitingleri, devrimciler ve halk arasındaki ilişkilerin güçlenmesini
sağlamıştır. 12 Mart’tan itibaren Fatsa ve kasabalarında sekiz tane miting
düzenlenmiş, bunların hepsinde de devrimciler ve halk iç içe olmuştur. Diğer
yandan halkın bir diğer yaşamsal sıkıntısı, o dönem tüm Türkiye’yi saran
karaborsa sorunuydu. Devrimciler militan bir inisiyatifle, karaborsa satış
yapan işyerlerinin malları istiflediği depoları tespit etmiş ve sömürücüleri
halkın önünde teşhir etmiştir. Belediye yönetiminin ele geçirilmesinden sonra
Fatsa’da karaborsa tamamen önlense de, karaborsaya karşı mücadelenin bundan önce
başladığını vurgulamak gerekir. Kısacası halkın sorunlarını halkla birlikte
çözmek için yürütülen mücadele seçimlerin kazanılmasından çok önce başlamış,
seçimlerin kazanılması bu mücadelenin sadece bir uğrak noktası olmuştur.
İşte yıllardan beridir uygulanan bu
doğru anlayış, 14 Ekim 1979 tarihinde gerçekleşen yerel yönetim seçimlerinde
bağımsız devrimci aday, asıl işi terzilik olan Fikri Sönmez’i belediye
başkanlığına taşımıştır. Seçimlerde Fikri Sönmez 3096 oy alırken, onun
dışındaki adaylar toplam 1992 oyda kalmıştır. Seçimlerden sonra, Fatsa’da
Devrimci Yol’un Direniş Komiteleri anlayışına uygun bir biçimde Halk Komiteleri
oluşturma yoluna gidilmiştir. 11 birime ayrılan Fatsa’da her birim nüfusuna
göre üç ile yedi arasında Halk Komitesi oluşturdu. Halk Komiteleri sadece fikir
ve eleştiri sunan yapılar olarak değil, KARAR alan ve belediyenin bu kararlara
göre hareket etmesini zorunlu kılan doğrudan demokrasi nüveleri olarak
oluşturulmuştur. 20 bin nüfuslu ilçede, Halk Komiteleri sayesinde 5000’i aşkın
yetişkin aktif politikanın içine girmiştir.
Halk Komiteleri’nin ilk kararı
Fatsa’nın çamur içindeki yollarının düzeltilmesi olmuştur. Bu çerçevede açılan
“Çamura Son Kampanyası” ile teknik elemanların “4 yılda bitirilemez” dediği
işler tam altı günde bitirilmiştir. Üstelik tüm Fatsa çamurdan kurtulurken 4 km
uzunluğunda yeni bir cadde de Fatsa’ya kazandırılmıştır. Bu kadar büyük bir
işin bu kadar kısa bir sürede başarılmasının nedeni, tüm yöre halkının aktif
katılımı ve kendi aldıkları bir kararı uyguluyor olmalarının coşkusudur.
Önceden de değindiğimiz gibi, Fatsa’da
devrimci bir anlayışla yürütülen belediyecilik sonucu; tüm Türkiye’de yaygın
olan karaborsa tamamen sona ermiş, kumar bitmiş, faşist saldırılar ve can
kayıpları durma noktasına gelmiştir. Silahlı Kuvvetlerin tanklı tüfekli Nokta
Operasyonu ile sona eren 9 aylık kısa devrimci halk iktidarı dönemine bir de
Halk Kültür Şenliği sıkıştırılmıştır. Fatsa’da gerçekleşen şenlik, diğer
belediyelerde gerçekleşenden çok farklı olarak, emperyalist kültür karşısında
halkın kendi yaratıcı kültürünü ön plana alan devrimci bir festival olmuştur.
Türkiye oligarşisi elbette bu
gelişmelerden rahatsız olmuştur. Süleyman Demirel, faşist katliamlardan kan
gölüne dönmüş Çorum’dan gözleri uzaklaştırmak için gazetecilere “Çorum’u
bırakın Fatsa’ya bakın” demiştir. Oysa kendi partisinin Fatsa İlçe Başkanı,
“Huzur içinde, Fatsalı kardeşlerimizle yaşıyoruz…” derken, MSP’li İlçe Başkanı
da “Fatsa’da ateş ile barut yok, zorlama yok, tazyik yok, herkese insan gözü
ile bakılıyor” demektedir.
11 Temmuz 1980 tarihinde, yani 12
Eylül’den 2 ay önce tanklarla, tüfeklerle Fatsa ilçesine saldıran Türk Silahlı
Kuvvetleri, oligarşinin rahatsızlığına son vermiştir.
Fatsalı devrimcilerin ve Terzi
Fikri’nin suçu büyüktür; onlar Türkiye ve dünya halklarına, yerel yönetim diye
küçümsenen yerlerde, doğrudan demokrasinin halkı nasıl birlik haline
getireceğini, yapılamaz denen işlerin el birliği ile nasıl yapılabileceğini,
devrimci çalışmanın her yerde ve her alanda nasıl yürütülebileceğini süslü
laflarla değil, somut hayatta göstermişlerdir.
Not: Yazının hazırlanması sırasında, “Fatsa Bir Yerel
Yönetim Deneyi, Pertev Aksakal, Penta Yayıncılık” kitabından yararlanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder