1950 öncesi Editions Sociale tarafından Marx,
Engels, Lenin, Stalin vb. teorisyenlerin çeşitli yazılarından derlenmiş olan
“Kadın ve Marksizm”, kendi
gerçeklerini sizin zihninizde kabul edilebilir kılmak için, asıl gerçekliği
bozan, çarpıtan, değiştiren, arzu ettiği gibi aktaran manipülasyona
dayalı metinlere en güzel örneği oluşturuyor. Türkiye’de Mayıs 2003’te
sekizinci baskısını yapan kitap, Jeon Freville isimli bir Fransız tarafından
“derlenmiş.”
“Derleyen” tarafından kaleme alınan giriş
yazısı okunduğu zaman görülebileceği gibi, “derlemede” amaç; o dönem gerçek ve
tek sosyalist sistem olarak görülen SSCB’nin kadın konusu ile ilgili yapmış
olduğu tüm uygulamaları onaylamak, kapitalist/muhafazakar ideolojinin “aile
düşmanı” suçlaması karşısında SSCB’yi savunmak ve bir karşı atakla ailenin
gerçek savunucusunun, muhafazakarların dilinde olup da pratiklerinde olmayan
burjuva ahlakının gerçek uygulayıcısının Marksistler olduğunu “kanıtlamak”tır.
Hemen anlaşılacağı gibi reel devletlerarası çekişmede SSCB’nin pratik
ihtiyaçlarına yanıt vermek ve batı dünyası içinde yürütülecek SSCB yanlısı
propagandada kullanılmak üzere kurgulanan metnin, Marksizm’in gerçekte ne
olduğundan çok, ne olmasının SSCB’nin işine yarayacağı gibi bir yaklaşımı
vardır. Bu sebeple de tüm olguları kendi isteklerine göre çarpıtmakta sakınca
görmemektedir.
Metin tarafından savunulan “Marksist”
anlayış; ahlakçı, muhafazakar, kapitalist aile anlayışı ile yarışan, kadını
insan neslinin üremesinde kullanılan bir makine olarak gören, maço bir
anlayıştır. Biz böylesi bir Marksizm’i savunmasak da, bazı Marksistlerin böyle
bir tavır içinde olabileceğini kabul ediyoruz. Onlarla tartışmak, onların
görüşlerini dinlemek ve pratiklerini reddetmek hakkımızı da saklı tutmakla
beraber, kabul edemeyeceğimiz nokta; bizzat Marks’ın, Engels’in yazdıklarının; bu
bazı Marksistlerin kendi ataerkil ve muhafazakar anlayışları doğrultusunda
çarpıtılmasıdır.
Öncelikle başka hiçbir kaynaktan yararlanmadan,
sadece “Kadın ve Marksizm” kitabının kendi örneklerine dayanarak, Lenin’in ve
Stalin’in olaylara bakışındaki farklılıkları görelim:
Kitapta Lenin döneminin “kadın ve aile”
konularındaki icraatlarından bahsedilirken; yeni toplumda ailenin “evlat
sevgisine dayalı” hale getirildiği, yasal ebeveynlik ile tabii ebeveynlik
arasında hiçbir fark gözetilmediği (yani evlilik dışı veya evlilik dahilinde
yapılan çocukların meşru / garı meşru diye sınıflandırılmadığı), yasal olarak
evli olsun veya olmasın erkeğin çocuğuna ve kadına karşı babalık
sorumluluklarının devlet tarafından tanındığı, daha önce yasak olan kürtajın
serbest bırakıldığı, evlenme ve boşanmanın basit bir formalite düzeyine
çekildiği, bunun sonucunda da fiili birleşmelerin de yasal birleşmeler kadar
sıklaşması ile kanuni evliliğin niteliklerinin fiili birleşmelere de yayıldığı
anlatılmaktadır. Kadının erkek egemenliğinden ve bedeni üzerinde devlet
baskısından kurtuluşunun nüveleri diyebileceğimiz, günümüzün “ileri”
toplumlarında bile daha bulunmayan bu olumlu uygulamalar, 1910’lu yıllarda geri
bir ülkede hayata geçirilişleri ile bizde elbette hayranlık uyandırmaktadır.
Ancak kitabı derleyen Jeon Freville, bu uygulamalardan pek de memnun değildir.
Bu yüzden de Lenin’in ölümü ile Stalin döneminde bu uygulamaların teker teker
geriye götürülmesini sevinçle anlatmaktadır. Freville, Stalin’in “Sosyalizmin
kurulmasında başlıca faktör insan değil midir?.. En kıymetli sermaye insandır…
İnsanlara ihtiyacımız var. Hayatı yıkan çocuk düşürme ülkemizde kabul edilemez.
Sovyet kadını, erkek haklarına eşit haklara sahiptir; fakat bu onu tabiat
tarafından kendisine verilen şerefli ve büyük ödevinden özgür kılmaz; o
annedir, o hayat verir” cümlelerini ayakta alkışlıyor. Hemen ardından; kürtajın
yasaklanmasının, boşanmanın zorlaştırılmasının, sadece yasal evliliklerin
devlet tarafından tanınmasının ne kadar “haklı” gerekçelerle hayata
geçirildiğini anlatmaya başlıyor. Metnin gericilikte doruğa vardığı nokta;
1949’da SSCB’de 5-6 çocuklu annelere Annelik Madalyası, 7-8-9 çocuklu annelere
Annelik Şerefi Madalyası 10 çocuklu annelere de Kahraman Anne Madalyası verilmesini,
“anne ve çocuğu koruma, anneliği şerefli bir mevkiye yükseltme” olarak, hem de
Marksizm adına onaylamasıdır.
Derleyenin, Marksizm’i kendi maço ve ataerkil
bakış açısına uydurma girişiminden bilimsel sosyalizmin kurucularından Engels
de kurtulamıyor. Her ne kadar kitabın Türkçe çevirisi kötü çeviriye iyi bir
örnekse de, Engels’in “Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” isimli
yapıtından alındığı iddia edilen kısımlar incelendiğinde, söz konusu olanın
basit bir çeviri katliamı olmadığı rahatça görülebilir. Engels’ten
alıntılandığı iddia edilen bölümler bilinçli olarak sırasız ve karışık
seçilmiş, derleyenin hayal gücüne göre başlıklar uydurulmuş, nesnel/bilimsel
kavramlar bilinçli olarak ahlakçı yargılar içerenleri ile değiştirilmiş,
alıntıların devam ettiği yerlerde belirtmeksizin cümleler atlanmış ve bazı
kısımlar bilinçli olarak farklı yazılmıştır. Engels’in tamamen belirli bir
olguyu nesnel/bilimsel olarak tarif etmek için “para karşılığı bedenini satma”
olarak isimlendirdiği durum, her yerde “fuhuş” olarak kullanılmıştır. Veya Engels
tarafından, ailenin gelişimi içinde belirli bir tarihsel durağı niteleyen bir
sıfat olarak kullanılan “karı-koca ailesi” kavramı “tek eşli aile” olarak
kullanılarak, okuyucu manipüle edilmiştir. Engels’in “eş aldatma/evlilik dışı
cinsel ilişki” ifadeleri, tamamen burjuva ahlakına uygun bir tabirle “zina”
olarak nitelenmiştir. Engels’in özel olarak önem verdiği ve “engel tanımayan
cinsel ilişkileri” değil, “bekar veya evli olsun erkeklerin, evli kadınlarla”
beraber olmasını (yani sadece erkekler için çok eşliliği) nitelediğini altını
çizerek belirttiği “heta risme” kavramı, tamamen yanlış ve “fuhuşu” nitelediği
söylenerek “hafif meşreplik” olarak kullanılmıştır. Bu ve bunun gibi bilinçli
kavramsal manipülasyonlarla, Engels’in ne demek istediği anlaşılmaz hale
getirilmiş ve ahlakçı kelimelerin kullanımıyla sanki de Engels’in kendisi
ahlakçıymış gibi bir hava yaratılmıştır.
Yine Engels’in burjuva aile kurumunun
gelişimi ile sadece yasal çerçevede dahi olsa feodal döneme göre kat edilen
önemli bir ilerlemeyi belirten cümlesinin nasıl değiştirildiğine bir bakın: Orjinalinde
“Uzun sözün kısası aşk evliliği insan hakkı olarak ilan edildi; ve yalnızca
erkek hakkı olarak değil, ayrıca istisnai bir biçimde kadın hakkı olarak. Ama
bu insan hakkı…” şeklinde ilerleyen metin, “Kadın ve Marksizm” kitabında şöyle
veriliyor: “Kısacası aşk evliliği, erkeğin hakkı olarak ilan edildi ve sadece
erkeğin hakkı değil, üstelik istisnai olarak kadının da hakkı kabul edildi.
Fakat erkeğin bu hakkı…” Engels tarafından yalnızca erkeğin hakkı değil, “insan
hakkı” olduğu özellikle belirtilen bir şeyi, Freville büyük cüretle “erkek
hakkı” olarak “derlemekte”dir. Üstelik orijinal paragrafta tarihsel pratiklere
kıyasla İLK olması bakımından istisna olarak nitelenmiş olan bu hakkın kadına
da tanınmış olması durumu; gerçek bir çarpıtmayla, aslında erkeğe tanınmış olan
ama bazı özel durumlarda kadına da tanınan bir hak olması bakımından istisna
olarak nitelenmektedir. Kısacası bu kitabın savunduğu aile ve ahlak anlayışı
ile ilgili ne düşünürsek düşünelim (ki biz Baraka olarak asla onaylamamaktayız)
Engels’in söylediğini iddia ettiği şeylerin aslında söylenmemiş olduğunu
rahatlıkla görmekteyiz.
Sonuç olarak, Engels’i sıkı bir tek eşliliği
savunan ahlakçı bir kimse gibi yansıtan bu çakma Marksist kitapta; Engels
tarafından ifade edilen, günümüze kadar kadın-erkek ilişkilerinin ekonomik
gereklerle koşullandığı oysa daha şimdiden “bireysel cinsel aşkın” nüvelerinin
ortaya çıkmış olduğu, bu durumda “lafta bireysel cinsel aşka” ama gerçekte
“kapitalist gereklere göre” şekillenen tek eşli aile kurumunun gelecekte devam
edemeyeceği ancak nasıl bir evrim geçireceğine de gelecek kuşakların karar
vereceği düşünceleri kendine hiçbir yer bulamamaktadır. Tam aksine Engels sıkı
bir tek eşlilik savunucusu gibi sunulmaktadır. Bu yaklaşıma en güzel cevabı ise
yine Engels vermektedir:
“Eğer sıkı bir tek-eşlilik iffetin doruğu
ise, elliden iki yüze kadar değişen halkalarının her birinde eksiksiz bir erkek
ve dişi cinsel organa sahip bulunan ve bütün yaşamını, bu parçaların her biri
içinde, kendi kendisi ile çiftleşmekle geçiren münzevi solucana madalya vermek
gerekir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder