2 Temmuz 2010 Cuma

Marksizm ve “Kadın ve Marksizm”



1950 öncesi Editions Sociale tarafından Marx, Engels, Lenin, Stalin vb. teorisyenlerin çeşitli yazılarından derlenmiş olan “Kadın ve Marksizm”, kendi gerçeklerini sizin zihninizde kabul edilebilir kılmak için, asıl gerçekliği bozan, çarpıtan, değiştiren, arzu ettiği gibi aktaran manipülasyona dayalı metinlere en güzel örneği oluşturuyor. Türkiye’de Mayıs 2003’te sekizinci baskısını yapan kitap, Jeon Freville isimli bir Fransız tarafından “derlenmiş.”

“Derleyen” tarafından kaleme alınan giriş yazısı okunduğu zaman görülebileceği gibi, “derlemede” amaç; o dönem gerçek ve tek sosyalist sistem olarak görülen SSCB’nin kadın konusu ile ilgili yapmış olduğu tüm uygulamaları onaylamak, kapitalist/muhafazakar ideolojinin “aile düşmanı” suçlaması karşısında SSCB’yi savunmak ve bir karşı atakla ailenin gerçek savunucusunun, muhafazakarların dilinde olup da pratiklerinde olmayan burjuva ahlakının gerçek uygulayıcısının Marksistler olduğunu “kanıtlamak”tır. Hemen anlaşılacağı gibi reel devletlerarası çekişmede SSCB’nin pratik ihtiyaçlarına yanıt vermek ve batı dünyası içinde yürütülecek SSCB yanlısı propagandada kullanılmak üzere kurgulanan metnin, Marksizm’in gerçekte ne olduğundan çok, ne olmasının SSCB’nin işine yarayacağı gibi bir yaklaşımı vardır. Bu sebeple de tüm olguları kendi isteklerine göre çarpıtmakta sakınca görmemektedir.
Metin tarafından savunulan “Marksist” anlayış; ahlakçı, muhafazakar, kapitalist aile anlayışı ile yarışan, kadını insan neslinin üremesinde kullanılan bir makine olarak gören, maço bir anlayıştır. Biz böylesi bir Marksizm’i savunmasak da, bazı Marksistlerin böyle bir tavır içinde olabileceğini kabul ediyoruz. Onlarla tartışmak, onların görüşlerini dinlemek ve pratiklerini reddetmek hakkımızı da saklı tutmakla beraber, kabul edemeyeceğimiz nokta; bizzat Marks’ın, Engels’in yazdıklarının; bu bazı Marksistlerin kendi ataerkil ve muhafazakar anlayışları doğrultusunda çarpıtılmasıdır.
Öncelikle başka hiçbir kaynaktan yararlanmadan, sadece “Kadın ve Marksizm” kitabının kendi örneklerine dayanarak, Lenin’in ve Stalin’in olaylara bakışındaki farklılıkları görelim:
Kitapta Lenin döneminin “kadın ve aile” konularındaki icraatlarından bahsedilirken; yeni toplumda ailenin “evlat sevgisine dayalı” hale getirildiği, yasal ebeveynlik ile tabii ebeveynlik arasında hiçbir fark gözetilmediği (yani evlilik dışı veya evlilik dahilinde yapılan çocukların meşru / garı meşru diye sınıflandırılmadığı), yasal olarak evli olsun veya olmasın erkeğin çocuğuna ve kadına karşı babalık sorumluluklarının devlet tarafından tanındığı, daha önce yasak olan kürtajın serbest bırakıldığı, evlenme ve boşanmanın basit bir formalite düzeyine çekildiği, bunun sonucunda da fiili birleşmelerin de yasal birleşmeler kadar sıklaşması ile kanuni evliliğin niteliklerinin fiili birleşmelere de yayıldığı anlatılmaktadır. Kadının erkek egemenliğinden ve bedeni üzerinde devlet baskısından kurtuluşunun nüveleri diyebileceğimiz, günümüzün “ileri” toplumlarında bile daha bulunmayan bu olumlu uygulamalar, 1910’lu yıllarda geri bir ülkede hayata geçirilişleri ile bizde elbette hayranlık uyandırmaktadır. Ancak kitabı derleyen Jeon Freville, bu uygulamalardan pek de memnun değildir. Bu yüzden de Lenin’in ölümü ile Stalin döneminde bu uygulamaların teker teker geriye götürülmesini sevinçle anlatmaktadır. Freville, Stalin’in “Sosyalizmin kurulmasında başlıca faktör insan değil midir?.. En kıymetli sermaye insandır… İnsanlara ihtiyacımız var. Hayatı yıkan çocuk düşürme ülkemizde kabul edilemez. Sovyet kadını, erkek haklarına eşit haklara sahiptir; fakat bu onu tabiat tarafından kendisine verilen şerefli ve büyük ödevinden özgür kılmaz; o annedir, o hayat verir” cümlelerini ayakta alkışlıyor. Hemen ardından; kürtajın yasaklanmasının, boşanmanın zorlaştırılmasının, sadece yasal evliliklerin devlet tarafından tanınmasının ne kadar “haklı” gerekçelerle hayata geçirildiğini anlatmaya başlıyor. Metnin gericilikte doruğa vardığı nokta; 1949’da SSCB’de 5-6 çocuklu annelere Annelik Madalyası, 7-8-9 çocuklu annelere Annelik Şerefi Madalyası 10 çocuklu annelere de Kahraman Anne Madalyası verilmesini, “anne ve çocuğu koruma, anneliği şerefli bir mevkiye yükseltme” olarak, hem de Marksizm adına onaylamasıdır.
Derleyenin, Marksizm’i kendi maço ve ataerkil bakış açısına uydurma girişiminden bilimsel sosyalizmin kurucularından Engels de kurtulamıyor. Her ne kadar kitabın Türkçe çevirisi kötü çeviriye iyi bir örnekse de, Engels’in “Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” isimli yapıtından alındığı iddia edilen kısımlar incelendiğinde, söz konusu olanın basit bir çeviri katliamı olmadığı rahatça görülebilir. Engels’ten alıntılandığı iddia edilen bölümler bilinçli olarak sırasız ve karışık seçilmiş, derleyenin hayal gücüne göre başlıklar uydurulmuş, nesnel/bilimsel kavramlar bilinçli olarak ahlakçı yargılar içerenleri ile değiştirilmiş, alıntıların devam ettiği yerlerde belirtmeksizin cümleler atlanmış ve bazı kısımlar bilinçli olarak farklı yazılmıştır. Engels’in tamamen belirli bir olguyu nesnel/bilimsel olarak tarif etmek için “para karşılığı bedenini satma” olarak isimlendirdiği durum, her yerde “fuhuş” olarak kullanılmıştır. Veya Engels tarafından, ailenin gelişimi içinde belirli bir tarihsel durağı niteleyen bir sıfat olarak kullanılan “karı-koca ailesi” kavramı “tek eşli aile” olarak kullanılarak, okuyucu manipüle edilmiştir. Engels’in “eş aldatma/evlilik dışı cinsel ilişki” ifadeleri, tamamen burjuva ahlakına uygun bir tabirle “zina” olarak nitelenmiştir. Engels’in özel olarak önem verdiği ve “engel tanımayan cinsel ilişkileri” değil, “bekar veya evli olsun erkeklerin, evli kadınlarla” beraber olmasını (yani sadece erkekler için çok eşliliği) nitelediğini altını çizerek belirttiği “heta risme” kavramı, tamamen yanlış ve “fuhuşu” nitelediği söylenerek “hafif meşreplik” olarak kullanılmıştır. Bu ve bunun gibi bilinçli kavramsal manipülasyonlarla, Engels’in ne demek istediği anlaşılmaz hale getirilmiş ve ahlakçı kelimelerin kullanımıyla sanki de Engels’in kendisi ahlakçıymış gibi bir hava yaratılmıştır.
Yine Engels’in burjuva aile kurumunun gelişimi ile sadece yasal çerçevede dahi olsa feodal döneme göre kat edilen önemli bir ilerlemeyi belirten cümlesinin nasıl değiştirildiğine bir bakın: Orjinalinde “Uzun sözün kısası aşk evliliği insan hakkı olarak ilan edildi; ve yalnızca erkek hakkı olarak değil, ayrıca istisnai bir biçimde kadın hakkı olarak. Ama bu insan hakkı…” şeklinde ilerleyen metin, “Kadın ve Marksizm” kitabında şöyle veriliyor: “Kısacası aşk evliliği, erkeğin hakkı olarak ilan edildi ve sadece erkeğin hakkı değil, üstelik istisnai olarak kadının da hakkı kabul edildi. Fakat erkeğin bu hakkı…” Engels tarafından yalnızca erkeğin hakkı değil, “insan hakkı” olduğu özellikle belirtilen bir şeyi, Freville büyük cüretle “erkek hakkı” olarak “derlemekte”dir. Üstelik orijinal paragrafta tarihsel pratiklere kıyasla İLK olması bakımından istisna olarak nitelenmiş olan bu hakkın kadına da tanınmış olması durumu; gerçek bir çarpıtmayla, aslında erkeğe tanınmış olan ama bazı özel durumlarda kadına da tanınan bir hak olması bakımından istisna olarak nitelenmektedir. Kısacası bu kitabın savunduğu aile ve ahlak anlayışı ile ilgili ne düşünürsek düşünelim (ki biz Baraka olarak asla onaylamamaktayız) Engels’in söylediğini iddia ettiği şeylerin aslında söylenmemiş olduğunu rahatlıkla görmekteyiz.
Sonuç olarak, Engels’i sıkı bir tek eşliliği savunan ahlakçı bir kimse gibi yansıtan bu çakma Marksist kitapta; Engels tarafından ifade edilen, günümüze kadar kadın-erkek ilişkilerinin ekonomik gereklerle koşullandığı oysa daha şimdiden “bireysel cinsel aşkın” nüvelerinin ortaya çıkmış olduğu, bu durumda “lafta bireysel cinsel aşka” ama gerçekte “kapitalist gereklere göre” şekillenen tek eşli aile kurumunun gelecekte devam edemeyeceği ancak nasıl bir evrim geçireceğine de gelecek kuşakların karar vereceği düşünceleri kendine hiçbir yer bulamamaktadır. Tam aksine Engels sıkı bir tek eşlilik savunucusu gibi sunulmaktadır. Bu yaklaşıma en güzel cevabı ise yine Engels vermektedir:
“Eğer sıkı bir tek-eşlilik iffetin doruğu ise, elliden iki yüze kadar değişen halkalarının her birinde eksiksiz bir erkek ve dişi cinsel organa sahip bulunan ve bütün yaşamını, bu parçaların her biri içinde, kendi kendisi ile çiftleşmekle geçiren münzevi solucana madalya vermek gerekir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder