“Bilimin eşiğinde,
cehennemin giriş kapısında olduğu gibi, şu kurala uymak zorunludur: Qui si
convien lasciare ogni sospetto / Ogni vilta convien che qui sia morta
Burada bütün kuşkular
kovulsun / Ve burada her türlü korku yok olsun
(Dante İlahi Komedya)”
Karl Marx
Ekonomi Politiğin
Eleştirisine Katkı
İster pozitif
bilimlerde olsun isterse de sosyal bilimlerde olsun, bilimsel yöntem olguların
verili durumunu tahlil etmekle çalışmalarına başlar. İnceleme konusu yapılan ve
bilimin nesnesi durumundaki olgunun verili durumunun ne olduğu her türlü ön
yargıdan, art niyetten, arzu, beklenti, korku, kuşku ve istekten bağımsız
olarak, gerçeği ortaya çıkaracak şekilde tespit edilmelidir. Herhangi bir
olgunun verili durumu tespit edilirken, ortaya çıkacak sonuçlardan çekinmek ve
verili gerçeği arzularımızla değiştirmek bilimsel bir tutum değildir. Elbette
hiçbir olgunun verili durumu mutlak, sabit ve değişmez olarak kabul edilemez.
Her olgunun bir geçmişi, bir bugünü, olası bir geleceği ve olmasını arzu
ettiğimiz bir biçimi vardır. Ancak olmuş olan, olmakta olan, olabilecek olan ve
olmasını istediğimiz biçimler arasında ayrım yapmamak ve bunları birbirine
karıştırmak gerçeğe de bilime de aykırıdır. Marksist yöntem bilimsel bir metot
olduğu içindir ki, tüm olguları tarihsel varoluşu içinde geçmiş, bugün ve
gelecek diyalektiğine uygun olarak ele alır. Gelecekte yaratmak istediği ile
bugün var olan durum arasındaki farkı göremeyen, bilim dışı bir tavır asla
Marksizm’e ait bir tutum olamaz.
“Devrimci olan gerçeğin kendisidir,
bundan korkan devrimci değildir” Lenin
Kıbrıs sorununa yönelik tespitler ve çözüm düşünceleri ortaya
konulurken, üzerinde en çok tartışma yürütülen ve sol içi anlaşmazlıklara konu
olan halk/halklar konusu da böyle bir konudur. Kıbrıslı Türk halkının
varlığı/yokluğu tartışması tarihsel olarak revizyonist gelenek ile devrimci
gelenek arasında ortaya çıkan temel bir tartışma ekseni idi. Biz bu yazıda
‘gerçekleri inkar etmenin Marksistlerin işi olmadığı’ konusuna
odaklanacağımızdan ve gerek devrimci hareketin geçmişinde gerekse de Baraka
tarafından ortaya konmuş birçok yazılı materyalde yeterince olgu
sıralandığından Kıbrıslı Türk halkının varlığını ispatlamak noktasının üzerinde
pek az duracağız. Ancak tarihsel, sosyo-ekonomik ve siyasal olguların tahlili
sonucunda tartışmasız bir gerçek olarak ortaya çıkan Kıbrıslı Türk halkının
varlığının inkar edilmesinin, devrimci sol için Kıbrıs’ın somut gerçeklerini
anlayamayan, anlayamadığı için de değiştiremeyen bir politikasızlığa mahkumiyet
demek olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.
Bunca tartışmaya neden olan halk ve toplum kavramları neyi ifade
etmektedir? Siyasal anlamda toplum;
“belli bir ekonomik altyapıyla belirlenmiş belli üstyapı kurumlarına sahip olan
sosyo-ekonomik bir biçimlenmedir.” Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Elenlerin
farklı ekonomik altyapılara hatta farklı üstyapı kurumlarına da sahip olduğu
inkar edilemeyecek gerçeklerdir. O zaman ortada siyasal anlamda farklı iki
toplum vardır. Bu durum hoşumuza gitse de gitmese de böyledir. Yapılması
gereken, gerçeği inkar etmek değil; anlamak ve değiştirmek için mücadele
etmektir. Halk ise “belli bir dönemde belli bir ülkenin gelişmesine katılan
çeşitli sınıfları kapsayan insan topluluğu olarak tanımlanır. Tarihsel süreçte
dönüşüme katılan bu sınıf ve tabakaların tümüne halk kitlesi denir.” Nüfusun
belli gruplarının halkın bir parçası sayılması için başta gelen ölçüt, bu
grupların toplumun ilerlemesinde, açıkça ortada olan çıkarları ve bu ilerlemede
kendilerine düşen görevleri yerine getirebilme güçleridir. Yani en kaba
tanımıyla halk, toplum içerisinde devrimde çıkarı olan sınıflardan oluşan
bileşime verilen isimdir. Bir toplumun yoksulları, ezilenleri, işçileri,
köylüleri, kamu emekçileri, kadınları, gençleri halka dahil olabilirler. Ancak
egemenleri, bürokrasisi, burjuvazisi, zenginleri ve tüccarları halka dahil
olamazlar. Halk toplumun yaşayan çekirdeği, yaratıcı özüdür. Halk bir toplumu
her defasında yeniden yaratan, onu her defasında ileriye doğru taşıyan temel
sınıfların bileşimidir. Bu sebeple de her tarihsel dönemde devrimciler içinde
yaşadıkları toplumun yaratıcı gücüne yani halka seslenmişlerdir.
Kıbrıs’ta iki halkın varlığı gün gibi açık bir gerçektir. Ancak bu
halklar Denktaş, UBP ve CTP’nin iddia ettiği gibi Türkiye’nin uzantısı Türk
halkı ile Yunanistan’ın uzantısı Elen halkı değildirler. Bu halklardan birisi Kıbrıslı Türk halkı, diğeri ise Kıbrıslı Elen halkıdır. Bu iki halkın
tarihsel çıkarları, emperyalist güçlerin adamızdan kovulmasında ve iki halkın
kardeşçe birliğine dayalı yeni bir toplumsal üstyapının yaratılmasında
somutlaşmaktadır. Bu bağımsız ve halkları kardeş bir birleşik Kıbrıs demektir. Kıbrıslılık
yani tek halkın oluşması ise ancak bu sürecin sonucu olarak ortaya çıkacak bir
hedef olarak anlamlıdır. Kıbrıslılığa (tek halka) varmak arzusu ile verili
durumda iki halkın varlığı gerçeğini, ‘ya ayrılıkla sonuçlanırsa’ şeklindeki bir
kuşku veya korku ile birbirine karıştırmak demek, gerçeklerden korkmak ve
gerçekleri değiştirmenin birincil koşulu olan ‘verili durumu anlamak’
imkanından mahrum kalmak demektir.
Kıbrıslı Türk halkının varlığını inkar eden
bilim dışı tavır; ‘Denktaş ile aynı tezi savunmamak’ gibi anlamsız bir gerekçeye,
‘Kıbrıs’ın kuzeyinde uluslararası hukuka uygun olamayan bir rejim olduğu’ gibi
bir yasalcı mantığa veya ‘her halkın ayrı bir devlet kurması gerektiği’ gibi
bir ezbere dayalı, korkularla beslenen bir tavırdır. Bilimsel gerçeklerle ve bu
gerçekleri anlayıp değiştirmekle değil, gerçeklerin olası olumsuz sonuçlarından
kaçmakla devrimci olunmaz. Halkların kendi kaderini tayin hakkının illa ki ve
her koşulda “ayrılık yönünde kullanılacağı” gibi bir kural yoktur ve olamaz.
Lenin, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı isimli yazısında “boşanma hakkını
savunmakla boşanmayı savunmak bir ve aynı şey değildir” der. Bilime değil
mantığa dayalı bir çıkarsama bile, kendi kaderini tayin hakkının birleşme
yönünde de ayrılma yönünde de kullanılabileceği ve her ülkedeki devrimcilerin
içinde yaşadıkları halkın somut çıkarları neyi gerektiriyorsa onun
propagandasını yapmaları gerektiği sonucunu verecektir. Kısacası Kıbrıslı Türk
halkının varlığını inkar (bu halk bir olgu olduğu sürece) sadece inkar
edenlerin kendi ellerini kollarını bağlamasına yarar. Oysa egemenlerin inkar
ettiğimiz gerçekliğe kendi çıkarları yönünde müdahale etmesini engelleyemez.
Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar,
iktidar sorunu demek olan Kıbrıs sorununun çözümü, Kıbrıs halklarının kendi kaderini tayin
haklarının önündeki emperyalist engelin kaldırılmasından geçer. Bunun için
devrimcilerin içinde yaşadıkları halkın varlığını inkardan vazgeçmeleri
şarttır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder