19 Nisan 2009 Genel Seçimleri öncesinde Argasdi’nin
14. sayısında şöyle demiştik; “seçim
sonrası hükümeti kesinlikle bir ‘Neo-liberal İç Savaş Hükümeti’ olacaktır. Bu
hükümet, CTP tarafından belli bir noktaya getirilen neo-liberal saldırının
genişletilmesi ve derinleştirilmesi ekseninde yürüyecektir. Bu hükümet, emek
mücadelelerine, grevlere ve eylemlere karşı çok daha acımasız olacaktır. En
ufak bir direniş eğilimini bastırmak konusunda tereddütsüz ve emeğin haklarına
saldırı noktasında pervasız olacaktır. Doğanın talanını iştahla devam ettirecek
bu hükümet, gerçek bir iç savaş hükümeti olacaktır.”
Karpaz bölgesinde CTP’nin götürdüğü elektrik
hattından sonra büyümekte olan ekolojik talan, CTP tarafından yürürlüğe konulan
neo-liberal yasaların UBP tarafından derinleştirilmesi, neredeyse her eylemde
görülen polis şiddeti, tutuklamalar ve davalar bizi haklı çıkarıyor. CTP
tarafından 2009 sonrasında işe girenler için 60 yapılan emeklilik yaşı UBP
tarafından mevcut çalışanları da kapsayacak şekilde yaygınlaştırılıyor. CTP
tarafından önerilen eşel-mobil sisteminin geriletilmesi UBP tarafından
gerçekleştirildi bile. CTP tarafından gündeme getirilen Göç Yasası UBP’nin
başının tacı… CTP tarafından savunulan ek mesai ödeneğinin geriletilerek
angarya çalışmanın dayatılması UBP tarafından uygulandı. Emeklilerden vergi
alınması, mevcut çalışanların maaşlarının düşürülmesi, TC’li göçmen işçilerin
ihtiyat sandığı hakkının gasp edilmesi, yaz mesaisinin kaldırılması ve toplu
sözleşme yolu ile hak ilerletmenin imkansız hale getirilmesi uygulamalarının
tamamı sermayenin emeğe yönelik top yekun saldırısının sadece ufak başlıkları.
Bunların ardından çok daha fazlasının geleceği, hükümette CTP’nin mi, UBP’nin
mi yoksa TDP’nin mi olduğunun hiç fark etmediği, devrimciler için gün gibi açık
gerçeklerdir.
Ülkemizde emeğe karşı CTP’den önceleri başlayan,
şimdilerde de UBP eli ile devam eden saldırı, dünyadaki genel sermaye
saldırısının bir parçasından ibarettir. Demek ki devrimcilerin yürüttüğü
direniş de, enternasyonal direnişin bir parçasıdır. Oysa daha 3 yıl önce
neo-liberal politikalarına direnen sendikaların yönetimlerini kendi kontrolüne
almak üzere operasyonlar düzenleyen CTP’nin “yeni solcu” kurmayları, şimdi
özeleştirisiz bir yenilenme iddiası ile karşımıza çıkmaktadırlar. Böylece,
sermaye hem UBP’nin yürütmekte olduğu politikalarla cepheden hem de CTP’nin
yarattığı kafa karışıklığı ile cephe gerisinden saldırıyor. Bu yüzdendir ki,
hem UBP tarafından daha baskıcı bir şekilde uygulanan neo-liberal politikalara
karşı kararlılıkla direnmeli hem de daha düne kadar sökülüp atılmak üzere
olduğu emek cephesine tekrardan sızan CTP işbirlikçiliğine karşı mücadele
etmeliyiz.
Her 4-5 yılda unutma ve unutturma politikaları ile
tekrardan hükümete gelmeye çalışan sözde sol partilerin gerçek yüzlerinin her
platformda deşifre edilmesi şimdi devrimci bir görevdir. 1990’ların ilk
yarısında kurulan CTP’li hükümetler, 1990’ların ikinci yarısında TKP’li
(şimdinin TDP’si) hükümetlere dönüşmüştü. Bugün karşısında coplara, biber
gazlarına, tutuklamalara ve davalara rağmen direndiğimiz uygulamalar için o
zamanın TKP (TDP) başkanı “bu acı ilaçtır içeceksiniz” diyordu. Ama acı ilacı
içen kendileri oldu ve partileri kapanmaktan beter oldu. Böylece TDP (TKP)
yerini CTP’ye bıraktı. CTP’nin başına gelenler ve bugünkü sözde muhalefetleri
ise herkesin malumu. Şimdi yeniden TDP’li bir hükümet konuşuluyor. Ta ki CTP
yeniden hükümete ısındırılana kadar. Bu tahtravalli oyunundan bıkan Kıbrıslı
Türk halkının, devrimci bir dinamiğe sahip olması hem UBP-DP-ÖRP gibi şöven
neo-liberal hem de CTP-TDP gibi sol liberal partilere karşı eş zamanlı
yürütülecek mücadele ile mümkün olacaktır. TDP’nin oportünist yönetimine karşı
kendi gençlik kollarından yükselen onurlu ses ise, partiye bağımlı gençlik
hareketinin yanlışlığının görülmesi ve bağımsız bir yapılanma haline
dönüşülmesi ile gerçek anlamını bulabilir. Gene de TDP gençliğinin itiraz
edebilme erdemine sahip olması ile papağan gibi ağabeylerini tekrar eden CTP
gençliğinden farklı duruşunun da hakkı verilmelidir.
Neo-liberal iç savaş saldırısının yarattığı çetin
koşullara rağmen Baraka’nın sağlam yürüyüşü biraz daha ivme alıyor. Argasdi’nin
20. sayısına yönelik hazırlıklarımız için son üç aya baktığımızda,
devrimcilerin kendi gündemleri ile halkın gündemini yan yana getirebilen bir
çizgiyi yakalamakta olduklarını görüyoruz. KGP tarafından düzenlenen Kıbrıs’ta
Sivil Toplum ve Sol” başlıklı seminerde, “Ekoloji”, “Toplumsal Cinsiyet” ve
“Sendikalar” başlıklarında ortaya koyduğumuz teorik ve pratik tavır; neredeyse
tüm gençlik kesimlerinden çok yaygın bir onay alarak, fikirlerimizin meşruluk
zemininin yaygınlaştığına işaret etti. 2003 yılında kendi içimizde yaşadığımız
bunalımlar sırasında yüksekte tutmakta zorlandığımız bayrağımız, şimdi yaygın
bir onay bulmakta.
Örgütsel bir fetişizme saplanmadan ortak işlere
imza atmaktaki maharetimiz her gün biraz daha gelişiyor. Anti-militarist Barış
Harekatı zemininde örülen “Evine Dön Ayşe” konseri tüm baskılara ve sözde sol
partilerin (TDP-CTP) yokluğuna rağmen 400’den fazla gencin buluştuğu radikal
bir protesto arenası oldu. Bir zamanlar bizlere “marjinal” sıfatını takanlar,
polis barikatlarında şov amaçlı çıkışlarla içi boşaltılmış kararlılık
gösterilerinde bulunurken, KKTC rejiminin mahkemelerinde teslimiyetçi
tavırlarını tekrarlayıp “polis aracına zarar verdiklerini” kabul edip dizleri
titreyerek 1200 TL ödeyip evlerine koşuyorlar. Barakacı devrimciler ise mahkemeye
“hiç bir iddianızı kabul etmiyoruz, teklif ettiğiniz parayı ödemiyoruz,
yargılanmaya da hapse girmeye de hazırız” diyerek gerçek kararlılığın nasıl bir
şey olduğunu bir kez daha gösteriyorlar. Oysa kendi halkına yalan söylemekte
uzmanlaşmış sözde sol, başlattığı imza kampanyasının sonunu getirmekten aciz,
“savcılığa teslim edeceğim” diyerek topladığı imzaları yatağının altında
saklamaya devam ediyor.
Baraka, 2009 yılında başlattığı ve halkın para
vermeden denize girme hakkına vurgu yapan “Beleş Deniz” eylemlerini bu yıl da
devam ettirdi. Afrika Gazetesi’nin tüm eleştiri kabul etmeyen, hakaretamiz
tutumuna rağmen, mafya tehditlerine karşı yanında olarak toplumsal mücadeleyi
kişiselleştirmeyeceğini gösterdi. Bu yıl beşincisi düzenlenen yaz kampımıza
katılımın yüksekliği ve 1 Eylül’de en kitlesel, en coşkulu kortej olarak alana
girişimiz geniş kitlelerle buluşmak yolunda uzun mesafeler kaydettiğimizin
göstergesidir. Şimdi yeni bir üretim dönemine başlarken, hemen tüm faaliyet
gruplarımız coşku ile çalışıyor. Sol Anahtarı 2011 yazında çıkaracağı yeni
albümünün çalışmalarına başladı. BTE 2011 baharında sergileyeceği yeni oyunun
heyecanı ile cıvıl cıvıl. Soluk Müzik Topluluğu birçok yeni elemanın
katılımıyla büyüdü. En eski faaliyetimiz İzle-Tartış kesintisiz bir
şekilde yoluna devam ediyor. Bir
zamanlar en tenha etkinliğimiz olan Okuma-Tartışma grubumuz bile diğer
etkinliklerimizle yarışıyor. Ekim ayı diğer emek dostu örgütlerle birlikte İşçi
Filmleri Festivali’ni 3. kez ülkemize taşıdığımız ay oluyor. Devrimciler
sermayenin neo-liberal iç savaş saldırısına emekten ve halktan yana tok bir
devrimci direniş örgütleyebilme bilinç, beceri ve deneyimini coşkuyla
biriktiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder