Baraka
Kültür Merkezi aktivisti Münür
Rahavancıoğlu 'Can Sarvan'la Sabah Postası' programına katılarak,
Sarvan'ın sorularını yanıtladı:
Soru:
Neredeyse hangi sivil toplum kuruluşu eylem yapıyorsa Baraka olarak oradasınız.
Bizim STK’ların çoğu AB ve USAİD gibi kurumların fonlarından yararlanmak üzere
kurulduğu için olsa gerek üye sayıları çok düşük. Siz uzmanlaşmış
aktivistler olarak her eyleme lojistik destek veriyor gibisiniz. Sizinle
aynı ideolojik görüşü paylaşmasalar da sivil toplum örgütleri sizi çok
seviyor...
Münür
Rahvancıoğlu: Baraka
özünde bir kültür merkezi. Ben ve birçok başka arkadaş da kendimizi devrimci
olarak tanımlıyoruz. Kültürel alan da bizim için politik bir alan. Her alanın
politik bir alan olduğunu düşünüyoruz ve bundan dolayı içinde bulunduğumuz her
alanda tabii ki kültürel alanla bağlantısını kurarak tavrımızı koyuyoruz.
Amacımız senin ironik bir şekilde ortaya koyduğun gibi sadece eylem yapmak
değil.
Soru: Ama
‘beleşe deniz’den, gece kulüplerine, çevre eylemlerinden sendikal eylemlere
kadar her yerde siz varsınız. Polisin aşırı güç kullanmakla eleştirildiği
eylemde Baraka Kültür Merkezi olarak siz de eleştirildiniz ve provokatör
olduğunuz söylendi. Bu eleştirilere cevabınız nedir?
Münür
Rahvancıoğlu: Baraka
provokatör bir örgüt değil, proaktif bir örgüttür. İsim vermeyeyim ama birçok
örgüt güvenlik görevlilerinin fotoğraflarını çekip deşifre etmek olsun;
işbirlikçilerdir, faşisttilerdir gibi söylemlerle hareket etmek olsun kendi
çevrelerinde bunu yapıyorlar. Biz tam aksine güvenlik görevlilerinin birçoğunun
iş bulmak maksadıyla o işe girdiğini, tabii ki elbette ideolojik görüşü net
olanlar vardır ya da sivriltiliyorlardır ve üst kadamelere ilerletiliyorlardır
ama birçok güvenlik görevlisinin ve polisin senden benden, herhangi bir
insandan farkı olmayan, bazısı sol görüşe yakın olabilir; bazısı sağ görüşe
yakın olabilir; bazısı depolitik olabilir ama halkın genel profilinden çok da
farklı bir profile sahip olmadıklarını düşünüyoruz.
Tam aksine bizim güvenlik
görevlilerine yönelik olarak özel bir hıncımız da yok. Tersine diğer örgütlerle
olan ilişkimizde de yanlış bir tavır içerisinde olduklarını söylüyoruz. Eğer
toplumsal bir dönüşüm sağlanacaksa bu elbetteki askerinden polisine kadar
halkın tüm kesimlerinde yaşanacak bir dönüşümdür. Uzaydan
insanlar getirmeyeceğimize göre bu şekilde olacak bir şey. Tabii biz
savunduğumuz görüşü, yaptığımız eylemi yürekten bir şekilde sahiplendiğimiz
için, aktif bir şekilde orada bulunduğumuz için, güvenlik görevlilerinin aldığı
emirle bizim yaptığımız faaliyetin bazı durumlarda birbirine uyumsuz gibi
olması ve çakışması doğaldır. Onlar görevlerini, biz de inandığımız şeyi
yapıyoruz. Ama bunu genel olarak insanlara yönelik bir hınca değil, sisteme
yönelik bir hınca çevirmeyi de biliyoruz.
Bize CTP de UBP de 'provokatör'
dedi. Provokatör eylemin kendisine dahil olmayan, tamamen dışardan, sırf eylemi
başka bir boyuta çekmek için görevli olarak gönderilmiş kişidir. Bizse eylemin
esas öznesiyiz. İçinde bulunduğumuz bütün eylemlerin karar alma
mekanizmalarının içerisinde varız, ortaya fikir de strateji de koyuyoruz, kitle
de fiziksel güç de koyuyoruz. Biz hiç seyirci pozisyonunda olmadık ki ya da
birisi organize etsin de biz gidiyor değiliz ki...
Soru: 6
Mayıs’taki davada kaç Baraka aktivisti yargılanacak?
Münür
Rahvancıoğlu: Ben hem 23
Kasım hem 28 Ekim’den dolayı iki davada da yargılanıyorum. Bir tanesinde 2
Baraka aktivisti var, bir tanesinde de 5.
Soru: Toplam
yargılanan kişi sayısı ne kadar?
Münür
Rahvancıoğlu: İki
davadan 30 küsur kişi yargılanıyor. Tek davadan 16 kişi var yargılanan ve 16
kişiden 5’i Baraka aktivisti. Diğerleri sendikacı ve öğretmen. O konuda da bize
‘siz sendikacı mısınız; size ne?’ şeklinde eleştiriler yöneltiliyor. Biz böyle
bakmıyoruz olaya. 'Göç Yasası' dediğimiz yasa benim çocuğumun işe girmesini
engelleyecek de bir yasa. Benim çocuğumun hak ve özgürlükleri ile ilgili
de bir yasa. Gençler açısından bakıldığında da esas gençleri ilgilendirmesi
gereken bir yasa. Ne diyordu hükümet: Sendikalar niye eylem yapıyor? Eylem
yapmasınlar çünkü düzenleme varolan çalışanları etkilemeyecek; yeni işe girecek
olanları etkileyecek. Eğer böyleyse o zaman sendikalardan çok gençlerin ve
toplumun diğer kesimlerinin aktif olarak bu yasaya karşı mücadele etmesi
gerekiyordu.
Soru: Ama
bir yandan da 'Ankara’nın ne paketini ne parasını...' diyorsunuz. Bu konuda
sadece Baraka değil bazı sendikalar da eleştiriliyor. Bu sloganı
sahipleniyorsunuz fakat sonra 'Göç Yasası’na da hayır diyorsunuz...
Münür Rahvancıoğlu: Kıbrıslı Türkler bunu çok iyi biliyor. Beni üretimden koparan, benim kendi irademe sahip olmamı engelleyen, benim kendi geleceğime dair karar almamı engelleyen bir odak beni memuriyete doğru yönlendirip, ondan sonra da zaten paranı ben veriyorum diyerekten ki 1974’ten sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulu altyapısının kuzeyde kaldığını, Irak ve Suriye’ye kadar hafif sanayi ürünlerinin satıldığını, bu yapılırken ülkede 40’tan fazla fabrikanın olduğunu, Türkiye’de bile olmayan fabrikaların burada olduğunu ve bunun bilinçli politikalarla, bilerek ve isteyerek kapatıldığını; bazılarının çivisine kadar sökülüp Türkiye’ye taşındığını ve Türkiye’de tekrar kurulduğunu Kıbrıslı Türkler biliyor. Ve bizi yüksek maaşlarla memuriyete yönlendirenin de Ankara olduğunu, şimdi de üretimden kopardıktan sonra bütün parayı ben veriyorum o zaman benim söylediğimi yapacaksın dediğini biliyoruz. Olmuyor ki böyle... O zaman sen bırakacaksın beni; ben kendi üretimimi yapayım, kendi ilişkilerimi kurayım, kendi irademe sahip olayım...
Soru: Ama
senin deyiminle ‘bırakana kadar’ da parasını ödeyecek öyle mi?
Münür
Rahvancıoğlu: Burada
olduğu sürece ve beni yönettiği sürece parasını ödeyecek. Bunun başka
yolu yok. O zaman ne yapalım? Verdiği parayla Yakın Doğu Üniversitesi’ne kaynak
aktarılsın; ne bileyim Medikentler mi kurulsun? Hayır bunlar emekçiye verilsin,
çalışana verilsin.
Soru: Öyle
diyorsun da bizdeki memurların gerek çalışma saatlerinin azlığı gerek aldıkları
ücretin fazlalığı nedeniyle bazı yerlerde Avrupa standartlarının bile üzerine
çıktığını biliyoruz...
Münür
Rahvancıoğlu:
Tabii, doğru. Şimdi düşürülecek ve Avrupa standartlarına geleceğiz. Bütün plan
ve program bu eksende. Sistemin mantığı içerisinde bu çok doğal; bizim de buna
karşı çıkmamız çok doğal. Bazı noktalarda AB’den ileride, bazı noktalarda
AB’den çok geride haklarımız var. Bu bizim ülkemizin stratejik bir yeni sömürge
olması ile ilgili bir olay. Biz stratejik bir sömürgeyiz. Ekonomik temelden
değil bizim sömürge oluşumuz; stratejik temeldendir. Bundan dolayı da bilerek
ve isteyerek nispi bir refah yaratılmıştır. Nispi refah derken yapılan üretimle
elde edilen gelir arasındaki uçurumu kastediyorum. Yoksa insanların çok daha
iyi yaşamayı da hak ettiğini düşünüyorum; o ayrı bir konu.
Soru: Sen
devlet memuru musun?
Münür
Rahvancıoğlu: Evet.
Soru:
Memurlarla özel sektör çalışanları arasındaki ücret farkılılığı ve özel sektör
çalışanlarının çok daha yoğun çalışıyor olması da ayrı bir sorun ve
sınıfsal katmanlar arasında çatışma yaratıyor...
Münür
Rahvancıoğlu: Ama
bizdeki özel sektörle Türkiye’deki özel sektörü karşılaştırdığınız zaman
bizdeki özel sektör de nispi refahtan faydalanıyor. Özel sektörün % 50’sinden
sonrası saat 5-6’dan sonra evindedir. Hadi en fazla akşam 7’den sonra
evindedir. Türkiye’de öyle değildir; akşam 8’e, 9’a, 10’a kadar çalışır
insanlar.
Soru: Hangi
özel sektörden bahsediyorsun bilmiyorum ama özel sektörde prim almak istiyorsan
Türkiye’deki gibi çalışmak zorundasın ve maaşlar düşük tutulduğu için daha
fazla prim yapmak için daha fazla çalışmak zorundasın...
Münür
Rahvancıoğlu: Evet
doğru ama alınan ücret Türkiye’ye göre çok daha avantajlıdır. Nispi refah
sadece kamu için değil, özel sektör için de varolan bir şey; sadece göreceli
bir fark var. Kamu da maaşlar yüksek. Kamu ile özel sektör arasındaki
maaş farkı konusunda kesinlikle haklısın. Bu yüzden biz özel sektörde
sendikalaşmanın zorunlu olduğunu söylüyoruz.
Özel sektörün sendikalaşması için
fonlar ayrılması gerektiğini, kısa vadeli, sadece üye üzerinden politika
yapılmasının yanlış olduğunu, bunun varolan sendika ağını yok edeceğini çünkü
geçmiş dönemin sona erdiğini de söylüyoruz. Bizim düşüncemize göre sendikaların
özel sekörü sendikalaştırmak için ayrı politikalar geliştirmesi gerekiyor.
En ileri sendika olarak mesela
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası özel okullarda nasıl sendikalaşırımın
hesabını yapmalı ve bunun için ayrı parasal kaynaklar oluşturmalı, belki
profesyoneller tutmalı belki de gizli çalışmalar yütümeli.
Soru: Gizli
çalışmalar mı?
Münür
Rahvancıoğlu: Aksi
takdirde işten atılır insanlar.
Soru:
AB’den, UNDP ya da USAID’den destek aldınız mı? 150 bin Dolar destek aldığınız
iddia edildi...
Münür Rahvancıoğlu: Kesinlikle hayır. Hiçbir para almadık.
Soru: Kendi
özel projeleri için Baraka üyeleri arasından fonlardan yararlanan da mı olmadı?
Münür
Rahvancıoğlu: Hayır,
hayır; yok öyle bir şey. Baraka Kültür Merkezi ya da hiçbir üyesi hiçbir
yabancı fondan yararlanmamıştır. Biz ideolojik olarak fonlanmaya karşıyız.
Soru: Nasıl
giderlerinizi karşılıyorsunuz? Dergi, t-shirt satarak, kermes düzenleyerek mi
masraflarınızı karşılıyorsunuz?
Münür
Rahvancıoğlu: Aynen
öyle. Bir de aidatlarımız var. Aidatlarımızı topluyoruz.
Soru: Toplam
kaç üyeniz var, gizli değilse?
Münür
Rahvancıoğlu: Biz
üye yazmıyoruz. Kuruluşta 15 kurucu üye göstermiştik. Ama bunlar teknik olarak
Kaymakamlığa göstermek için. Fakat kadro, aktvisist ve dost olarak
sınıflandırdığımız bir ilişki ağımız var.
Soru: Ben
düşman sınıfına giriyorum herhalde...
Münür
Rahvancıoğlu: Hayır,
düşmanımız yok (gülüyor). Aslında potansiyel olarak bütün Kıbrıslı Türk
halkı bizim dostumuzdur. Yaklaşık 100 kişi kadar toplam kadro, aktivist ve
dostumuz var diyebilirim.
Soru: Bir de
kültürel aktiviteleriniz var. Sinemadan, müziğe, tiyatroya kadar... Bu
çalışmalarınız sanatasal etkinlikler midir yoksa örgütlenmenize zemin
hazırlamak üzere mi yapılan çalışmalardır?
Münür
Rahvancıoğlu: Evet
kültürel alanda çalışmalarımız var. Sen pek beğenmesen de çektiğimiz filmler,
belgeseller var. Fikirlerimiz doğrultusunda en estetik olanı yapıyoruz. Zaten
biz yaptığımız şeye kendimiz inanmasak, özellikle gençlik kesimi arasında bu
kadar yankı bulmazdık. Düşünsenize büyük paralar harcanarak profesyoneller
tutuluyor, partiler yapılıyor ama bu kadar genç bir araya getirlemiyor. Biz
getiriyoruz çünkü kendi yaptığımız işe inanıyoruz.
Soru: Ne CTP
ne UBP yaşasın Mahir Çayan mı diyorsunuz siz?
Münür
Rahvancıoğlu: Hayır,
kendimizi sadece devrimci olarak tanımlıyoruz. Bilinen Stalinist, Trotskist
gibi fraksiyonlarla değil de olsa olsa Che Gueavaracıyız diye
tanımlıyoruz. Bizim durduğumuz nokta 1960’lardan sonra başlayan ulusal
kurtuluş mücadeleleriyle paralel. Bağımsızlıktan sonra daha da ileri
götürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz öncelikle ülkenin bağımsızlığını
savunuyoruz. İşte AB olsun ABD olsun bu ülkenin emperyalistlerden
bağımsızlaşması gerektiğini düşünüyoruz.
Soru:
Önümüzdeki aylar toplum son derece gerginleşebilir. Baraka aktivistleri olarak
daha neşeli, daha eğlenceli ve daha yaratıcı eylemler düzenleyerek
gerginliği azaltmayı tercih eder miydiniz?
Münür
Rahvancıoğlu: Karşı
taraf gerilirse bizde geriliriz n’apalım ama Karpaz’a elektirk götürülmesi
sırasında biz Mahkeme bahçesinde elektrik değil, eşek tepsin diye sokak
tiyatrosu oynadık. Eşeğimiz ve kaplumbağımızla birlikte gayet renkli ve
yaratıcıydı o eylem. Başbakan’a ‘Ai’ imzalı, ‘Karpaz’a elektrik stop.’
diye bir telgraf çektik. Başbakanlık önüne direk diktik çünkü mahkeme halen
devam ettiği halde hükümet direk dikmeye devam ediyordu. Bu da bence yaratıcı
bir eylemdi. Davullarla sokaklara çıkmak, sokakta müzik yapmak gibi başka
eylemler de ortaya koyabiliriz. Bunlar hiç gergin şeyler değil. Ama siz sokak
tiyatrosu yaparken veya neşeli bir eylem ortaya koyarken sizin
önünüze biber gazı ve copla birileri dikildiği zaman, e tamam o zaman ben
de eve gideyim diyecek haliniz yok.
Soru: Biber
gazı atılmasının savunulur bir yanı asla olamaz da biber gazı atıldığı gün siz
şarkı mı söylüyordunuz?
Münür
Rahvancıoğlu: Evet,
şarkı söylüyorduk.
Soru:
Haftanın sorusunu sorayım şimdi müsaadenle: Sayın Eroğlu Talatlaşlaşır mı
Talatlaşmaz mı tartışması yapılıyor biliyorsun. Sayın Eroğlu Talatlaşır mı
yoksa Davutloğlulaşır mı çok uzun gelecek, Davutlaşır mı?
Münür
Rahvancıoğlu: Biz de
tam bunu tartışıyoruz. İlk tepkimiz sayın Eroğlu’nun Talatlaşacağı yönündeydi.
En son sayın Eroğlu’nun BM Genel Sekreteri’ne yazdığı mektubu gördük. 24 Nisan
iradesinden bahsediyor, referandumda evet denilmesinden bahsediyor. Mektubu
sanki sayın Eroğlu yazmamış gibi. Böyle bakınca neden Talatlaşlaşsın,
Davutoğlulaşır.
Ama şu da var: Bizde Türkiye ne
derse o olur gibi bir anlayış var. Aslında Türkiye’nin bir belirleyiciliği var
ve bu ABD aracılığıyla olan bir şey. Baraka Kültür Merkezi olarak biz
Türkiye’yi Kıbrıs’ta ‘işgalci’ olarak görmüyoruz. Biz Kıbrıs’ın işgal altında
olduğunu düşünüyoruz ancak hem kuzeyinin hem güneyinin emperyalizmin işgali
altında olduğunu ve Türkiye ile Yunanistan’ın sadece taşeron olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye emperyalist bir ülke de değildir. O yüzden de ‘işgalci’ olamaz. Bizim
diğer sol ile genel olarak yaklaşım farkımız buradadır. Dünyada emperyalizmin
taşeronluğunu yapan başka ülkeler de vardır. Türkiye’nin Afganistan’da aynı
rolü oynadığını görüyoruz. İşgalcinin taşeronluğunu yapıyor.
Dolayısıyla bizim esas mücadelemiz
Türkiye’ye karşı değildir. Bizim esas mücadelemiz ABD’ye, AB’ye yani
emperyalistlere karşıdır. Soruna dönersek Eroğlu’nun pozisyonun içten içe
Türkiye Cumhuriyeti devlet politikasına gizli bir isyan ya da altan alta bazı
şeylere çomak sokma pozisyonunda olabilme olasılığı vardır. Oraya kim oturacak
olursa olsun kurulu kukla gibi düğmesine basılcak da şarkı söyleyecek gibi
basit düşünememek lazım.
Türkiye’deki CHP, MHP’nin de
buradaki sürece destek verdiğini, Özel Harp Dairesi’nin ve Ergenekon’un
Kıbrıs’ta doğduğunu biliyoruz; en son öleceği yer de Kıbrıs’tır. Bugün
Türkiye’de çok gerilemiş olabilir ama burada hâlâ güçlüdür ve kendi arasında
bir dayanışma sürecinde de olabilir. Cezayir’de sömürgeci çekilmeye karar
verirken sömürge askerlerinin kendi sömürgesine, kendi anavatanına isyan
ederek, hayır gidemezsin demesi tarihte ve dünyada ilk değildir. Türkiye
Eroğlu’nu mu seçtirmiş; sayın Eroğlu gizli bir isyan mı yaparmış; sayın
Eroğlu Davutoğlulaşır mı; hepsi olabilir.
Peki biz ne yapacağız? Biz diyoruz
ki kendi irademize sahip olmamız lazım. Eğitim hakkımızı, sağlık, ulaşım,
barınma hakkımızı kimseye peşkeş çektirmememiz lazım. Mücedele etmemiz lazım.
Mücadele edenler her zaman kazanmayabilir ama her zaman kazananlar mücadele
edenler olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder