20 Nisan 2010 Salı

'Kıbrıs'ı çok daha sert günler bekliyor'



Kıbrıs’ta gerçekleştirilen seçim sonuçlarını değerlendiren Baraka Kültür Merkezi aktivisti Münür Rahvancıoğlu seçimler dış politikada herhangi bir değişim olmayacağını, ancak neoliberal politikaları hızlandıran hükümetin önümüzdeki günlerde çok daha sertleşeceğini dile getirdi.

Geçtiğimiz hafta sonu (18 Nisan) Kıbrıs’ta yapılan seçimleri yüzde 50.3 oy ile Ulusal Birlik Partisi (UBP) adayı Derviş Eroğlu kazandı. Mehmet Ali Talat ve Derviş Eroğlu arasında geçen seçimler öncesi ve sonrasında basında çıkan yorumlar ağırlıkla “yüksek siyaset” değerlendirmesi şeklinde gerçekleşti. Talat’ın Kıbrıs’ta “çözüm” için en önemli aday olduğu ve kaybetmesinin çözümü zora soktuğuna vurgular yapıldı. Öte yandan Derviş Eroğlu’nun seçim zaferinin Kıbrıslıların sadece Talat’ı değil aynı zamanda AKP iktidarını da cezalandırması anlamına geldiği söylendi. Peki seçim sonuçları Kıbrıs halkı için ne getiriyor? Seçim sonuçlarıyla Kıbrıslıların hayatlarında neler değişecek?

Seçimler Kıbrıs’ta neyi değiştirecek?
Mehmet Ali Talat’ın izlediği politikalar, müzakere süreçleri doğrudan Türkiye hükümetinin çizdiği çerçeve doğrultusunda şekillenmekteydi. Bu yüzden Türkiye’nin belirlediği çerçeve değişmeden Eroğlu’nun dış politikada farklı bir çizgi izlemesi mümkün değil. Ancak seçim sonuçlarının iç politikada etkileri olacaktır. Sonuçta Talat da Eroğlu da neoliberal politikaları uygulama konusunda hem fikirler. Diğer taraftan Eroğlu’nun aldığı yüzde 50’yi geçen oy oranı partisi UBP’ye büyük bir özgüven verecektir. Son zamanlarda belirgin bir şekilde iç politikada yaşanan sertleşme daha da artacaktır.

Sertleşmeden neyi kast ediyorsunuz?
Hatırlanacağı gibi hükümet Kasım 2009’da “göç yasasına” karşı çıkan binlerce Kıbrıslı Türke karşı ülke tarihinde ilk defa biber gazı kullanmış ve 16 kişiyi tutuklamıştı. Bu tarihten itibaren hükümet toplumsal muhalefetin düzenlediği eylemler karşısında giderek sertleşti. Son olarak eylem yapan Atatürk Öğretmen Akademisi öğrencilerine ses bombalı saldırılar gerçekleşti. Şimdi toplumdan onay aldığına inanan hükümet bir taraftan neoliberal politikaları hayata geçirirken diğer taraftan ise oluşan tepkileri güç kullanarak bastırma yoluna gidecektir.

Talat neden kaybetti?
Mehmet Ali Talat AKP’nin Kıbrıs şubesi gibi çalıştı. Başta da dediğim gibi Mehmet Ali Talat ve CTP izlediği neoliberal politikalarla ve Türkiye hükümetleri ile kurduğu ilişki biçimi ile Kıbrıslı Türk halkına adeta ihanet etti. Kıbrıslı Türk halkının yaşamında hiçbir ilerleme yaratmayan üstelik Türkiye ile onurlu bir ilişki yaratma çabası da gütmeyen CTP günden güne eridi.

Kıbrıs solu destek vermedi mi?
Kıbrıslı Türk solu Talat’ın arkasında durdu. Ancak Kıbrıslı Türk solu açısından da durum o kadar iyi sayılmaz. Seçim sürecinde kimi partiler kendi içlerinde ayrışma yaşadılar, kimisi sessiz kalmayı tercih etti. Şu an Kıbrıslı Türk solunu ruh hali tamamen moralsizlik olarak açıklanabilir.

Ama diğer taraftan Kıbrıs’ta etkili eylemler oluyor
Evet, ancak sol partilerin bu eylemlerde herhangi bir etkinliği yok. Daha çok eylemlerin arkasından sürüklendiklerini söyleyebiliriz. Eylemleri büyütecek bir irade sergileyemiyorlar. Örneğin Atatürk Öğretmen Akademisi öğrencileri, kamusal bir eğitim hakkı için 28 gündür boykot 8 gündür çadır eylemi yürütüyorlar ancak sol partilerle hiçbir bağlantıları yok.

Seçimlerde sizin tavrınız ne oldu?
Biz seçimlerde temel olarak “Eroğlu’nun oyları geriletilmelidir” dedik. Sonuçta seçime katılan yedi adaydan ya Eroğlu ya da Talat seçilecekti. Boykot ise solun gerileme içinde olduğu bir dönemde doğru bir yaklaşım değil. Talat’ın da Eroğlu’nun da Kıbrıs halkına yeni bir çözüm önermediğinin ve asıl ihtiyacımızın devrimci bir alternatif yaratmak olduğunun farkındayız. Ancak böylesi bir alternatif boykot ile değil neoliberalizm karşıtı halk hareketlerinin içinden yaratılabilir.

Çözümden ne kastediyorsunuz, Kıbrıs solunda farklı çözüm anlayışları var mı?
Elbette. Kıbrıs solu genel olarak çözümden işsizliğin azaldığı, demokratik bir yönetime sahip olan kısaca söylemek gerekirse 70’lerin Avrupasındaki refah devleti kazanımlarını anlıyor. Ancak bu mümkün değil. Yunanistan örneği karşımızda. Neoliberal politikalar artık Avrupa’nın kapısında değil içine girmiş durumda. O halde öncelikle neoliberalizme karşı mücadele etmek gerekiyor. Biz öncelikle Kıbrıslı Türk halkının kendi geleceğini kendisinin belirlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin vesayeti altında bir yaşamın Kıbrıslı Türk halkına bir çözüm getirmeyeceğini, doğru ya da yanlış kendi kararlarımızı almamız gerektiğini söylüyoruz.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bugün Kıbrıs’ta yaşananlar, 2002 yılında ortaya çıkan büyük halk hareketi ile açılan bir pencerenin kapandığının göstergesidir. Özellikle 1998-2002 döneminde Derviş Eroğlu’nun partisi UBP tarafından mutlak bir şekilde belirlenen toplumsal ortamın, baskıların, sessizliğin, korku kültürünün yeniden yaşanacağı tedirginliği hemen her kesimde hissediliyor. Bu durumun oluşmasında CTP’nin büyük suçu vardır. Ancak tüm suçu CTP’ye atmak ve süreçten sadece CTP’yi sorumlu tutmak bizim kendi eksiklerimizi görmemize engel olacağı gibi, artık 1998’lere geri dönmenin de imkanı yoktur.
Açık bir gerçek vardır ki, CTP’nin mevcut yapısı, ilişkileri ve ideolojisi ile daha farklı bir politika yürütmesini zaten mümkün değildi. Kıbrıslı Türk solu olarak artık devrimci bir alternatifi kurumsallaştırmak, sadece seçimlere dayalı olan siyasetlerle hesaplaşmak ve Türkiye vesayetini reddederken AB/ABD vesayetini de reddedebilen bağımsızlıkçı bir yaklaşımı yaymak görevi ile karşı karşıyayız. Başkasının eksiği kimsenin fazlası olmadığına göre, CTP eleştirisinin yanına kendi görevlerimizi ne kadar yerine getirebildiğimize dair değerlendirmeleri de koymak zorundayız.
Son olarak, hükümette UBP’nin cumhurbaşkanlığında UBP parti başkanının olduğu mevcut koşullar ne kadar zorlu olursa olsun; Kıbrıslı Türk halkının 2002-2003 yıllarında ortaya koyduğu azımsanamayacak eylemliliklerden sonra 1998’lere dönülmesi artık mümkün değildir. Üstelik yaşanan süre zarfında politik hayata atılmış azımsanamayacak miktarda yeni bir genç kuşak devrimcinin varlığı nedeniyle UBP’nin işi iki kat daha zordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder