24 Mayıs 2010 Pazartesi

Baraka Kültür Merkezi'nden Hüseyin Alasya’ya Cevap



Baraka Kültür Merkezi adına Münür Rahvancıoğlu, Hüseyin Alasya'nın kendileri ile ilgili olarak yönelltiği iddialara cevap verdi. Baraka Kültür Merkezi'nin cevabı şöyle:

"17 Mayıs Pazartesi sabahı, Posta FM’de yayınlanan Can Sarvan’la Sabah Postası programına konuk olarak katılan, Hüseyin Alasya isimli kişi, derneğimiz Baraka Kültür Merkezi’ni de dahil ettiği bazı iddia ve ithamlarda bulunmuştur. Söz konusu programın konuşma dökümleri Kıbrıs Postası haber portalında http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/35/news/35894/PageName/KIBRIS_HABERLERI
linkinde görülebilir.

Baraka olarak Hüseyin Alasya’nın iddia ve ithamlarına yanıt vermezden önce; kendisi tarafından yapılan “istediğimiz ortamda tartışma” davetini büyük bir memnuniyetle kabul ettiğimizi vurgulamak isteriz. Kendisi ile tarafsız herhangi bir ortamda (televizyon, radyo, konferans salonu vb.) bizimle ilgili istediği her şeyi konuşmaya açık olduğumuzu büyük bir hevesle duyururuz.
Hüseyin Alasya, Baraka Kültür Merkezi’nin Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci olarak nitelediğini söylemektedir. Bu çerçevede de Baraka ile Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerinin söylemlerinin aynı zeminde olduğunu söyleyerek aslında ne Kıbrıs sorununu ne de Baraka’nın bu soruna bakışını anlamadığını göstermektedir.
Baraka Kıbrıs adasının sadece kuzeyinin değil bir bütün halinde tamamının işgal altında olduğu olgusunu vurgular. Baraka bu işgalin Türkiye ve Yunanistan gibi emperyalizmin yeni-sömürgeleri tarafından değil, bizzat emperyalistlerin kendisi ABD-AB tarafından yaratıldığı gerçeğini her zaman söylemlerinde önde tutar.
Yunanistan ve Türkiye gibi devletlerin Kıbrıs halklarının işgal altında tutulmasındaki rolü sadece emperyalizmin el ayak işlerini gören birer taşeron olmalarından ileri gelir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti kendi halkının isteği aleyhine Afganistan’da nasıl işgalci ABD’nin taşeronluğunu yapmaktaysa, aynı şekilde Kıbrıs’ta da kendisine verilen rolü oynamaktadır.
Buradan hareketle biz Baraka’cı devrimciler olarak Türkiye’ye işgalci değil, bizce daha ağır olmak üzere, işgalcinin taşeronu demekteyiz. İşgalin esas kaynağı ABD ve AB ülkeleriyken, işgalci adına ada halklarını birbirine düşman eden taşeronlar Türkiye ve Yunanistan da elbette kendi konumlarından belli çıkarlar sağlamaktadırlar.
Ama bu onları esas özne yapmamaktadır. Türkiye’nin ve Yunanistan’ın adamızda hiçbir yasal gerekçeye değil emperyalistlerin fiili desteğine dayalı olarak bulundurduğu askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel nüfuz, bal tutan parmak yalar misali avantajlar yanında, iki eski imparatorluğun (Osmanlı ve Bizans) anısını canlı tutarak alt-emperyalist duyguların tatminine de hizmet etmektedir.
Türkiye’nin Kıbrıslı Türk halkını “sizi biz kurtardık” söylemi ve duygulanımı altında kendisi ile ilgili hiçbir konuda karar veremez bir konuma iteklemesinin en görünen örneklerinden birisi olan Polis Sınavı rezaletinde takındığımız tavır; halkımızın onurunu ayaklar altına alan bir dış odağa kararlı bir cevaptır.
Bu cevap gerekli yerlerden gerekli şekillerde doğru algılanmıştır. Ancak Hüseyin Alaysa gibi görevlendirilmiş kişiler aracılığıyla mesajımızın bozulması çabaları hala devam etse de halkımız tarafından içtenlikle benimsenmiştir. Yazılı sınavda başarılı olan, spor sınavında kendisini ispatlayan Kıbrıslı Türk gençlerin, kendi polis teşkilatımıza alınıp alınamayacağına bizim karar veremeyeceğimiz yönünde hareket eden bir devlet; eğer bu hareketini “sizi biz kurtardık” söylemine dayandırıyorsa, o zaman kendine “buyur al diyetini” demek her onurlu halkın yapması gereken şeydir.
Alasya’nın “Elçilik önüne kanlı kol atmak” olarak tarif ettiği bu eylem, Ömer Seyfettin’in DİYET öyküsünün bir canlandırmasından ve irademizi bize layık görmeyenlere kararlılığımızın gösterilmesinden ibarettir. Bu bağlamda kendi kaderini tayin etmek konusunda dünyadaki her halk kadar basiret sahibi olan Kıbrıslı Türk halkının, kimseye şükran çekecek bir onursuzlukta değil ama Türkiye dahil dünyanın her ülkesi ile onurlu bir eşitlik temelinde ilişki kurmasından yana olan Baraka; söz konusu eylemi gururla sahiplenmektedir.
Bu eylem, bu adada onuru ile yaşamak isteyen Kıbrıslı Türkleri değil yalnız ve yalnız bu halkı başka bir devlete kul köle yapmak isteyen şükrancıları rahatsız edebilir, nitekim de etmiştir. Hüseyin Alasya’nın uzlaşmacılık, çatışmadan uzak olmak gibi beyanatlarını da hayretle okuduk. Kendisinin, 2008 yılında Çağlayan Parkı’nın adının Kıbrıslı Türklerin iradesine rağmen değiştirilmesini savunduğunu, Lefkoşa’ya Lefkoşe dediğini, bunu hayretle karşılayan kişilere LTB Meclis toplantısında kameraların önünde ARKADAN VURDUĞUNU unutmuş değiliz.
Bu ülkenin başkentinin kendisinin çok savunduğunu iddia ettiği yasal ismini bilerek yanlış telaffuz eden ve sonra da buna tepki gösteren kişilere arkadan vuran bir kişinin; kışkırtıcılıktan ve uzlaşmacılıktan bahsetmesi bize bir hayli dokunaklı gelmiştir.
Hüseyin Alasya’nın söyleşisinde birçok tarih, isim, olgu ve yaklaşımda yanlışlıklar söz konusudur. Ancak cevap yazımızı uzatmamak için bunlara değinmiyoruz. Kamuya açık bir şekilde kendisi ile (bizzat kendisi ile) tartışmak istediğimizi tekrar ediyoruz. Böylesi bir tartışma kendisi gibi güce tapan kişilerin saldırgan davranışlar içerisinde olmalarının temel nedeninin bilgiden ve fikirden yoksun olmaları olduğunu halkımıza çok daha net bir şekilde gösterecektir".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder