İnsanın en
önemli yetilerinden birisidir hayal kurma yetisi...
Yaşam
koşulları içerisinde sıkışmış, bu sıkışıklığı aşmak konusunda önünde herhangi
bir umut görmeyen insan, tarihin en eski çağlarından beridir kafasında kurduğu
hayallere sığınmıştır. Daha güzel bir dünya, daha adil bir gelecek ve daha
uygun yaşam koşulları için ortaya konan çabalar bu hayallerle şekillenmiş,
uğruna mücadele etmeye değer bir nitelik kazanmıştır.
Günlük
yaşamın dönüştürülmesi, hayatın içerisindeki toplumsal, siyasal, ekonomik
sorunlarla başa çıkılması mücadelesinde hayaller yol açıcı olduğu kadar bir
kaçışın, unutuşun da aracı olmuştur zaman zaman... Ancak hayal kurma edimi
insanın ayrılmaz bir özelliği olmuştur, olmaya da devam edecektir.
Marx bir
yerlerde insan ile örümceği karşılaştırır. Örümcek ağının mükemmelliğine ve
kusursuzluğuna değindikten sonra, mimari anlamda insanların örümceğin hala
gerisinde olduğunu vurgular. Ancak bu kıyaslamada ortaya koyduğu önemli bir
nokta vardır ki, örümcek eserini üretmeden önce bunu zihninde tasarlamaz. Oysa
insan için en basit bir kulübe bile planlanarak, projelendirilerek yaşama
geçirilir... Bu yüzdendir ki; düş gücü insan üretkenliğinin ayrılmaz bir
parçasıdır.
Düş kuran,
düşlerini yaşama geçirme çabası içinde olan insan bilir ki; ortaya çıkacak olan
eser ile kafada canlandırılan hayalin biribiri ile tamamen örtüşmesi mümkün
değildir. Zaten gerçeğe dönüştürülmeye çalışılan hayaller, süreç içerisinde
tadil edilir, elden geçirilir ve bazen de bu hayallerin yerini yenileri alır...
Ama insanı
yerinden kaldıran, bilinmez maceralara sürükleyen ve koşullarına kafa tutmasını
sağlayan da bu hayaller olmuştur hep. İnsan gerçekliğin içinde yaşar ve gerçek
bir yaşam için olgularla bağını yitirmemesi önemlidir elbette. Olguların daha
iyiye dönüşmesiyse bu olguların karşısına, “daha iyi”yi vaadeden hayaller
aracılığı ile çıkmakla mümkündür...
Amcam bir
keresinde şöyle demişti bana; “eğer
herkes babasının yaptığını yapmaya devam etseyi, bugün hala mağralarda yaşıyor
olurduk.” Yeniye, değişime ve denemeye açık olmak için kışkırtıcı bir
çağrıdır bu... Gerçekliği reddetmeden, farklı olanı deneyimlemek için çok basit
bir neden...
Büyük
edebiyatçı Eduardo Galeano’dan alıntılamayı sevdiğim bir cümlede ise şöyle
denmektedir: “Ütopya neye yarar? Ütopya
ufuk çizgisi gibidir. Siz ona bir adım yaklaşırsınız, o sizden bir adım
uzaklaşır. Siz ona iki adım yaklaşırsınız, o sizden iki adım uzaklaşır. İşte
ütopya buna yarar: Yürümeye!”
***
İnsan
yaşamının ve gerçekliğin ayrılmaz parçası sadece hayaller değildir elbette.
Konumuz bağlamında gözardı edemeyeceğimiz bir diğer “gerçek” de kabuslardır...
İnsan
yaşamı bir hayalin peşinde koşamakla veya bir kabusun önünde kaçmakla da geçebilir.
İnsan hayallerini gerçekleştirme isteği ile olduğu kadar, kabuslarının
gerçekleşmesinden kormakla da motive olabilir... Kabuslar da en az hayaller
kadar yer kaplar insan zihinide... Ve cennet hayalleri ile varılan cehennemler
de az değildir insanlık tarihinde...
Gene de,
korku ve önlem alma ihtiyacı hayatın durağan tarafının; risk almak ve yeni
maceralara atılmak da canlılığın simgesi olmuştur bu tarih boyunca...
Zamyatin,
"Biz" isimli karşıütopyasının sonunda mutlak bir baskıyı insanlara isyan etmeden
kabul ettirmenin yolu olarak “düş gücü ameliyatını” önerir. Eğer beynimizde düş
kurmamızı sağlayan bölümü bulup, ameliyatla alabilirlerse ancak o zaman rahatça
sürdürebileceklerdir egemenliklerini egemenler. Aksi taktirde her zaman
tehlikededirler...
***
Krishan
Kumar’ın Kalkedon Yayınlarından çıkmış mükemmel eseri Modern Zamanlarda Ütopya
ve Karşı Ütopya; sözünü ettiğimiz hayal ve kabusların insanlık tarihindeki
izini titizlikle sürüyor. “Kitaplarla ilgili bir kitap” olarak, yazılanları
gerçeğe dönüştürmeye çalışanların pratiğini de özenle takip ediyor...
Hayallerinde ısrar
edenlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder