14 Aralık 2011 Çarşamba

Bu Meşaleleri Takip Edin!



“Yürüdüğün vakit seninle birlikte yürüsün diye kentlerdeki daracık sokaklar/ geniş alanlarına çıksın diye alınterinin/ yürüdüğün vakit değişsin diye dünya/ ve yaşam mutlu bir türkü olsun diye/ dağlarda tek tek yakılan bu ateşler” Kemal Özer

Bir varoluş kavgası veriliyor, ufacık adamızda...
Kime karşı, neye karşı, kiminle beraber ve nasıl verildiği tartışmalı çoğu zaman.
Nerede bir birikim, nerede bir birleşme, nerede bir dayanışma olsa; hemen orada bitiveren birileri var... Geliyorlar ve SAĞduyunun, aklın, mantığın huzurlu sesi ile telkinlerine başlıyorlar hemen... Bu mantık, bu akıl; dönüp dolaşıp, seçimlere kadar beklemeye, kendilerine oy vermeye dayanıyor elbette. Ve bir de “marjinal unsurlara” karşı uyanık olmaya...

Değil mi ki, AK-PAK PARTİ’nin değerli yöneticilerini kızdıran bu densizler yüzünden hükümet koltucukları riske girebilir! Bu yüzden dikkat etmeli de UBP dışında kimseciklere laf kondurtmamalı alanlarda...
Ama ayrılıklar birleşmelerin önüne geçtiğinde, içimizdeki “polisler”in mantıklı sesi öfkemizi tutsak ettiğinde ve heyecanımız sönüp “marjinaller” geri çekildiğinde; birden bire yok oluyor birleşme de, dayanışma da, birikim de...
Ne zaman “yeter!” dese bu toplumun onurlu sesleri, sadece o zaman güçleniyor varoluş mücadelemizin alevi...
Şimdi, KTÖS ve KTOEÖS tekrar çağırıyor bizi sokaklara...
“Meşalelerinizi alın ve gelin, yürüyelim” diyorlar... Bu çağrıya yanıt vermeli tüm Kıbrıslı Türkler, bağımsızlık özleyenler, Ankara hegemonyasından kurtulmak isteyenler... Ve herkes bu akşam yanacak meşalelerin ışığını takip etmeli
Yok mu bu mücadelenin eksikleri? Var elbet...
Konuşmamalı mıyız bunları? Yok, ne münasebet...
Denilebilir ki; “Sendikal araçlarla bağımsızlık elde edilemez...”
Doğrudur! Doğrudur, yetersizdir sendikal araçlar...
Ama var mı bugün elimizde daha iyi bir araç?
Yoktur diye, kendisine parti deyen oy toplama mekanizmalarının peşinden sandık sandık dolaşmamız mı gerek? Yoksa “yeter artık” deyip, meşaleyi elimize almamız mı gerek?
Uygun araçlar, mücadelenin içinde yaratılmayacak mı hem?
Kervan yolda düzülmez mi hem?
Başlamak bitirmenin yarısı değil mi hem?
Onun için, boşverin siz aklın, mantığın, SAĞduyunun sesine...
Onun için boşverin, “hava soğuk”, “günler kısa”, “çocuğun ödevi var”, “elektrikler kesik”, “misafir gelecek”, “zaten bişey olmaz” sızlanmalarına...
Siz bu akşam yanacak meşaleleri takip edin...
Hataysa hata, yanlışsa yanlış... Ama bizim hatamız, bizim yanlışımız...
Öğreneceğiz hatamızdan da, yanlışımızdan da... Ve tamamlayacağız eksiklerimizi...
Ve bu yol böyle yürünecek...
Düşe kalka, bata çıka...
Yok kestirmesi, kısası, zahmetsizi, kolayı...
Bir de bakacaksınız, bu sendikaları en çok eleştirenler, en önde yürüyecek...
Zaten gidecek yerleri mi var? Görev yerleri aramız, içimiz, beynimiz...
Aldırmayın onlara, siz meşaleleri takip edin...
Yaşam tarzımızı, din anlayışımızı, ekonomik ve sosyal haklarımızı korumak için...
Sürgün tüzüğünü, ilahiyat bölümünü, sendikalarımızın bölünmesi girişimlerini, neo-liberal paketleri protesto etmek için...
Bu meşaleleri takip edin...
“Zamanı değil susmanın!/ Göreceksin nice çiçeklerin dirildiğini, nice korkuların dağıldığını yüzlerden/ gelip de bir kavşağa dirençsiz mi kalmışlar/ güç katacak nice insana boşalınca dudaklarının arasından, göğsünün içinde tuttuğun hava/ Yükle o soluğu ey suskun!/ Geliştir sınırlarını, varacağı yönleri genişlet, büyüt yeni bir gökyüzü kadar/ Döndüreceği yeni kanatlar eklensin değirmenlere/ yeni yataklar bulunsun ırmakların akacağı/ yeni dallar yaratsın kavgadaki ağaç/ kırdaki bekleyiş yeni anlamlar edinsin.” Kemal Özer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder