5 Temmuz 2011 Salı

UBP ve İşbirlikçilik



Ülke tam bir yangın yerine dönmüş durumda. Neo-liberal politikalar ile dinsel gericilik, asimilasyon saldırısı ile ekolojik talan el ele gidiyor.
Gelen-giden hükümetlerden ve partilerden bağımsız ilerleyen bu süreç, yeni bir şey değil. Ancak yeni olmaması başka bir şey, artık dayanacak gücümüzün kalmaması bambaşka bir şey...
Asimilasyon süreci köklerini 1950’lerden alıyor. Köy isimlerinin değiştirilmesi, soy isimler ile ilgili zorlamalar, Kıbrıslı Türklerin konuştuğu dile, okuduğu tarihe, yaşadığı coğrafyaya müdahaleler hep bu sürecin parçası...

Ekolojik talan, 1974 sonrası ganimet ve yağma çılgınlığı ve son dönemin sermaye yoğunlaşması ile tehdit edici noktaya da gelmiş olsa; çok daha uzun bir sürecin ürünü...
Neo-liberal; özelleştirme, taşeronlaştırma ve piyasalaştırma saldırısı, küresel sermayenin 1990’lardan beridir din katına yükselttiği bir yaklaşım. IMF, Dünya Bankası, AB tarafından paketleniyor, dünya çapında yerel hükümetler tarafından servis ediliyor.
Dinsel gericilik ise AKP hükümetleri sayesinde yüzleştiğimiz nispeten yeni bir bela...
Her dört saldırı da UBP’ye özgü veya UBP’nin karakteristik özelliklerinden kaynaklanmıyor. Ama tıpkı “solcu” CTP tarafından uygulandığı gibi şimdi de “sağcı” UBP tarafından büyük bir şevkle uygulanıyorlar. Dördünün de tabiri caizse kökü dışarda, dördünden de Kıbrıs dışı özneler faydalanıyor ve dördü de Kıbrıs halklarının nefretini çekiyor. Ama hangi hükümet, hangi parti, hangi başbakan gelirse gelsin dördünden de vazgeçemiyor. Ve üstelik UBP hiç utanmadan, sıkılmadan, göstere göstere, övüne övüne, kendi halkını döve döve, “bu işi en iyi ben yaparım” dercesine uygulamak konusunda özel bir çaba harcıyor.
UBP tabanı özelleştirmeci, piyasalaştırmacı, taşeronlaştırmacı mıdır? Tam aksine UBP seçmeni oldum olası, kamusal kurumların varlığından memnuniyet duymuştur. Parti yetkililerinin kendilerini ve çocuklarını buralara usulsüz bir şekilde istihdam etmesi, haksız şekilde terfi vermesi ve işe dahi gelmeden maaş ödemesi için kamusal mülkiyetin gereğini gayet iyi anlamış bir kesimdir UBP tabanı. Öyle neo-liberalizm, esnek çalışma, arz-talep gibi meselelerden anlamaz; ekonomi bilgisi dayı-amca, el-etek, ceket-düğme, yağlama-yıkama gibi faaliyetlerle sınırlıdır.
UBP tabanı kökten dinci midir? Ne münasebet! UBP tabanı kesin ve net bir şekilde Kıbrıslı Türk toplumunun büyük çoğunluğu gibi laik bir anlayışa sahiptir. Eğer dinsel gericiliğe yakın bir tabandan illa söz etmek gerekirse DP’nin tabanı ve tabii yenilerde de kesinlikle ÖRP’nin tabanından başkası bulunamaz. UBP tabanı camilerden, Kur’an kurslarından, zorunlu din derslerinden hazzetmez... Refah ve mutluluğu ölümden sonraki yaşamda değil, tam aksine hükümetteki partisinin yağma sofrasından dökülenlerde arayan gayet dünyevi bir tabandır UBP tabanı...
UBP tabanı ekoloji ve asimilasyon süreçlerine nasıl bakar? Ekoloji meseleleri pek de umrunda değildir açıkçası, bu bakımdan yaşanan talan ve yağmadan rahatsız olduğu söylenemez belki ama asimilasyon meselesinde yaşananlar UBP tabanını bile rahatsız edecek noktaya varmıştır. Evet UBP Türkçü, milliyetçi, anavatancı bir partidir. Ama 1990’larda baba-oğul Denktaşlar ile yollarını ayırmasının esas sebebi tam-entegrasyon’a itiraz etmesi, Kıbrıs ganimetini anavatandaki “soydaşlarla” paylaşmak istememesidir.
Peki nasıl oluyor da kendi karakteristik özelliklerine taban tabana zıt bir politikayı uygulayabiliyor UBP yönetimi ve nasıl oluyor da buna hiç itiraz etmiyor UBP tabanı?
İşbirlikçilik denilen olgunun sırrı budur işte. Bir kez kendiniz dışında bir özneye geçici veya kalıcı niyetlerle biat ettiniz mi, sonrasının kontrolü tamamen sizden çıkar. UBP yönetimi için hükümette kalmak hayati önemde bir ihtiyaçtır. Hükümetsiz kaldıkları 5 yıllık dönemde gazetesini bile çıkaramayacak duruma gelen bir “parti”den söz ediyoruz. Yapısal olarak “suyun başında” durmadığı sürece yok olmaya mahkum bir harami çetesinden...
Aynısı UBP tabanı için de söylenebilir. Güç uygulamak ve erk sahibi olmayı tapınma nesnesi haline getirmiş, hiçbir yaptırıma maruz kalmadan haksızlık yapan bir gücün parçası olduğu duygusu ile avunan, köşe dönme, yolunu bulma, başkasının sırtına basma gibi şeyleri alkışlanacak faaliyetler olarak gören bir insan yapısı söz konusu. Bu insanlardan ideolojik tutarlılık veya ilkesel tavır mı bekleyeceğiz?
İşte bu yüzden Kıbrıslı Türk toplumunun parçası olsa da kesinlikle Kıbrıslı Türk halkının parçası sayılamayacak olan UBP bir işbirlikçiler partisidir. Halkımız içinde yuvalanmış, dış güçlerin elçisi ve maşasıdır. Fikri de, eylemi de dışardan gelir, dışarıya çıkar sağlar. Halkın kendi kaderini kendi ellerine aldığı gün, ilk hesap soracağı da bu işbirlikçilerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder