8 Şubat 2011 Salı

Baraka: 'Ankara elini yakamızdan çek'


Baraka Kültür Merkezi, Kıbrıs’ın kuzeyinde, “halk olma hakkı ihlal edilmiş bir halkın hakları” için neoliberalizme karşı mücadele ediyor. Kıbrıs’taki son mitinge “Ankara elini yakamızdan çek!” pankartıyla katıldı ve mitingin mesajını özetleyen bu pankart faşist saldırı girişimlerinin ve Ankara’nın hışmının hedefine oturdu. Baraka’dan Münür Rahvancıoğlu ile son eylemlerin gerçek dinamiklerini, hedeflerini, öznelerini ve Tayyip Erdoğan’ın sert çıkışının Kıbrıs’taki karşılığını konuştuk


Sendika.Org: Kıbrıslıların derdi ne? Bu halk neden böylesi bir tepkiyle sokağa çıktı?

Münür Rahvancıoğlu: Kıbrıslıların derdi ekonomik temelli. 1986’dan beri devam eden 15-20 yıllık bir sürecin sonucu. Özal’dan beri ülke ekonomisine Ankara yapımı neoliberal ekonomik paketler yön veriyor. Bugün bu politikalara karşı tepkiler artık siyasal bir söyleme dönüştü. Bu nedenle Ankara bu kadar öne çıktı. Çünkü, neoliberal politikaların kaynağında Türkiye hükümetleri var.

15-20 yıllık bir süreç ama tepki şimdi patlak verdi. Şu an gündemde neler var?

Son bir yılda olanları anlatayım. Kıbrıs THY özelleşti. Çalışanları sokakta kaldı. Sırada ADSL hizmetleri vs. Dâhili telefon özelleştirmesi var. Elektrik üretim, iletim, faturalandırmasıyla tamamen özelleştirilecek. Kooperatif özelleştirilecek. Kooperatif bankasıyla, tohumculuk, tahıl, süt, hellim işletmeleriyle Kıbrıslı Türklere ait ciddi bir değerdir. Kıbrıslı Türklerin üretimde tek şansıdır. Bu özelleştirmeler Kıbrıs’ın bitmesi anlamına gelir.

Çalışan haklarında da gerilemeler var. Ek ödemeler, desteklemeler kaldırıldığı gibi maaşlarda da kesintilere gidiliyor. Bu arada Tayyip Erdoğan 10 bin lira maaş aldığımızdan bahsediyor ama Kıbrıs’ta en yüksek maaş bile 10 bin lira değil. En yüksek maaş cumhurbaşkanınındır o da 8 bin lira alır. Asgari ücret ise bin 300 liradır ve şu anda yeni işe başlayanlar için maaşların artık asgari ücretten verilmesi planlanıyor.

Tamam, Erdoğan doğru söylememiş ama bu da yüksek bir maaş değil mi? Türkiye’ye kıyasla bin 300 lira asgari ücret iyi bir rakam.

Ama Kıbrıs ve Türkiye’de fiyatlar çok farklı. Benzin ve mazot dışında her şey Türkiye’dekinin birkaç katı fiyatınadır. Ortalama iki katı diyelim. Benzin ve mazotun ucuza olması da aslında Türkiye’deki gibi bir avantaj sunmuyor. Çünkü burada hiçbir toplu taşıma hizmeti yok. Taksi bile yok. Kıbrıs’ta bir yerden bir yere gitmek için özel arabanız olmalı.

Yani ne Erdoğan’ın dediği kadar yüksek bir maaş var ne de elimize geçen para Türkiye’deki kıymetinde. Şimdi hem ek ödemeler kaldırılıp hem de kesintilere gidilince mevcut durum daha da kötüleşiyor ve halk da buna karşı çıkıyor.

“Göç Yasası” diye bir yasa var. Buna karşı Kıbrıs tarihinde pek çok ilkin yaşandığı mücadeleler verildi. Polis ilk kez bu gösterilerde gaz bombası kullandı. Ne yapıyor bu yasa. Kamuya yeni girenlerin maaşı yarı yarıya düşürülüyor, asgari ücret seviyesine geliyor.

Sendikal haklarda da gerileme var. Toplu sözleşme hakkı “Göç Yasası” ile imkansız hale getiriliyor. Yasada çalışana çıplak ücret dışında bir şey verilmeyeceği yazılı. Toplu sözleşmede ek haklar, desteklemeler isteyemeyecekseniz ne yapacaksınız. Toplu sözleşme sadece kuru ücret pazarlığına indirgeniyor.

Peki, yasanın adı neden göç?

Sendikalar, bu yasanın uygulanması halinde Kıbrıslıların yaşamasının artık imkansız hale geleceğini, göç etmek zorunda kalacağını söylüyor. O nedenle resmi adı başka olsa da “Göç Yasası” diye anılıyor.

Bu düzenlemeler şimdiki Ulusal Birlik Partisi (UBP) hükümeti dönemine mi ait? Öncesi yok mu?

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) döneminde paket hazırlandı. Daha doğrusu AKP hazırladı ve CTP’ye verdi. CTP’liler diyor ki, “Biz bu yasayı geçirmek istemedik, o nedenle de erken seçime gittik.” Ama seçime giderken hiç böyle bir şeyden söz etmediler. “Ekonomik kriz var, önemli tedbirler almamız gerekiyor,” dediler.

Bizce CTP erken seçime, bu yasaları geçirmeden önce onay almak için gitti. Seçilemeyince de söylem değiştirdi.

Paketler o kadar yeni değil ama değil mi? 15-20 yıllık bir süreçten söz ediyorsunuz?

1986’dan beri bu paketler var. O zaman bir sanayi vardı, alüminyum işletmeleri, plastik boru fabrikaları, iğne fabrikaları. Turgut Özal geldiğinde Kıbrıslılar “Biz üretmek istiyoruz” dediler. Özal da dedi ki, “Siz üretmeyin. Zaten İstanbul’un bir mahallesi kadarsınız. Biz sizin paranızı göndeririz.” O zamandan bu zamana uzanan bir süreç.

Ankara bu sorunun kaynağı… Ankara’yı hedef alan sloganların nedeni de bu.

Bu sloganlarla bir miting örgütlendi ve tartışmalar da buradan çıktı. Kim örgütledi bu mitingi, gerçekte söylenen neydi?

Mitingi Sendikal Platform örgütledi. Kıbrıslılar bu mitingde asıl olarak “Kendimizi kendi irademizle yönetmek istiyoruz” dedi. Eylemde en kalabalık grubu oluşturan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) bir pankart açtı: “Ankara, ne paranı, ne memurunu, ne paketlerini istemiyoruz!”

KTÖS, Kıbrıs’taki öğretmenlerin yüzde 99’unun örgütlendiği bağımsız bir sendika. Sendikal Platform’daki diğer sendikalar arasında CTP ile ilişki içinde olanlar var. Burada KTÖS ve CTP arasında bir fark var. KTÖS her zaman bu pankartta ifade ettiklerini savundu ve bu anlamda bir tutarlılık, sözüne güvenilirlik var. CTP ise muhalefete düştüğü için iktidara karşı burada. Ancak gelenlerin önemli bir bölümü KTÖS’e güvendiği için geldi.

Katılanların bir kısmı esas olarak UBP hükümetine karşı, bir kısmı sadece ekonomik taleplerle, eylemlerde ağırlık sahibi olan KTÖS’ün de dahil olduğu kesimse sorunun yapısal olduğuna işaret eden siyasal taleplerle oradaydı.

Tayyip Erdoğan’ın çıkışı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Erdoğan, Kıbrıs’a değil kendi iç kamuoyuna oynuyor. Bu çıkışları Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin arasını bozar. Ankara ile Kıbrıs arasında bir uzaklaşma bizim açımızdan sorun değil. Ancak bu sözleriyle, Türkiye ve Kıbrıs halklarının arasını bozmak istiyor ki biz buna karşıyız.

Kıbrıs’ta Türkiye’den göç etmiş Kıbrıslıların çoğunluğu da şu anda bizim tarafımızda.

Mitingdeki sloganlar Ankara’ya hitap ediyordu. Egemenler “Has.tir” yazılı pankartı mitingin zayıf karnı olarak gördüler. Bu pankart üzerinden bir tepki örgütlemeye çalıştılar. Kıbrıs’ta da birçok kişi bu pankarta içeriğinden dolayı değil ama üslubundan dolayı sempati ile bakmıyordu. Erdoğan’ın açıklamalarından sonraysa durum değişti. Ciddi bir kitle “o pankart az bile” demeye başladı. Erdoğan deseydi ki, “Tamam anlıyorum bir tepkiniz var ama o pankarttaki üslup yakışıksız oldu”, o zaman durum farklı olurdu. Ama o doğrudan Ankara adına Kıbrıslıları hedef alınca eylemin mesajının da daha iyi anlaşılmasını sağladı.

Erdoğan’ın dile getirdiği iddialar var. Güney yönetimiyle işbirliği içinde olduğunuz vs. gibi…

Eylemlerin güneyle hiçbir ilgisi yok. Maddi destek, talimat vs. gibi hiçbir şey yok. Biz güneydeki yoldaşlarımıza dedik ki, “Siz de Avrupa Birliği’nin (AB) neoliberal politikalarına muhalefet edin, Türkiye’ye değil. Bizi böyle desteklemiş olursunuz.”

Erdoğan şimdi UBP’den şikâyet ediyor, pankartları engellemedi diye. Ama biz Türkiye’den farklıyız. Gösteri ve ifade özgürlüğüne ilişkin haklar çok geniş. Yasal mevzuat farklı. Bir eylem yaparsanız, polisin işi o eylem için yolu açmaktır. Pankartta ne yazdığına da karışamaz.

Erdoğan’ın üslubu bizi çok rahatsız ediyor. Kıbrıs halkının Ankara’ya karşı tepkisini besliyor. Ama şu bilinsin. Bizim derdimiz Türkiye halklarıyla değil. Dünyanın bütün halklarının başımızın üstünde yeri var. Bizim derdimiz kendi halkını da ezen hükümetlerle.

Erdoğan aynı zamanda bir itirafta da bulundu. “Yunanistan Kıbrıs’ta ne için varsa biz de onun için oradayız” dedi. Yunanistan Kıbrıs’ta ABD için, NATO için üsler kurulsun, Ortadoğu’da emperyalizmin denetim olanakları artsın diye var. Tabii ki bal tutan parmağını yalıyor ve Türkiye ile Yunanistan’ın Kıbrıs’ta kendi çıkarları da var ama asıl olarak emperyalizme hizmet için buradalar. Erdoğan bunu itiraf etmiş oldu.

Bir de size (Baraka Kültür Merkezi) dönük faşist, provokatif bir eylem gerçekleşti. Kontrgerilla boş durmuyor herhalde. Neler yaşandı?

Bize dönük saldırı mitingden 3 gün sonra gerçekleşti. Faşistler “Ankara elini yakamızdan çek!” pankartını bahane ederek küfürlü bir eylem yaptılar. (Genç Mücahitler Derneği isminde bir derneğin birkaç üyesi Baraka'yı protesto etmek amacıyla 31 Ocak 2011 tarihinde bir "ziyaret" düzenledi. "Or.... Çocukları" gibi "yaratıcı" bir pankart açan bu şahıslar, basın açıklaması yaptı. "Kıbrıs Türktür Türk kalacak!" diye slogan attıktan sonra, tekbir getirerek Baraka'dan ayrıldılar.) Bizim tepki göstermemizi sağlamak ve tepkimizle birlikte gerginlik yaratıp eylemleri gölgelemek istediler. Ama istedikleri gibi olmadı. O konu kapandı. Esas sorun ortada artık.

*Bu söyleşi, 8 Şubat günü telefon yoluyla gerçekleştirilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder