1 Ağustos 1996 Perşembe

Uyuriken Uyardılar



Kutlu Adalı’nın öldürüldüğünü 7 Temmuz Pazar sabahı öğrendim. O anki ruh halimi hiçbir şekilde anlatmam olanaklı değil. Çünkü bu olay, düşünen bir beynin, insanın, demokrasinin katledilmesinden, entegrasyon politikalarında bir adım olmasından öte; bazı kişilerin söylediklerinden farklı düşünen herkesin (ki buna ben de dahilim) tehdit altında olduğunun bir göstergesiydi. Bu ülkede, tehditlerden, bombalamalardan, bildiri ve köşe yazılarında yapılan salyalı, küfürlü “uyarılardan” sonra bir de cinayet işlenmişti. Ve bir arkadaşımın da dediği gibi, Kutlu Adalı cinayeti birçok şeyin değiştiği noktaydı, artık herkes duruşunu yenibaştan değerlendirmek durumundaydı.

Gelinen noktada “Kutlu Adalı neden öldürüldü?” diye sormanın fazlaca anlamı yoktur. Gelinen noktada egemenlerin rotası entegrasyondur ve bu ülkede olan her şeyin (mil uygulamasından km’ye dönülmesi, kimlikle giriş, KDV, özelleştirme vb.) bununla uzaktan veya yakından ilişkisi vardır. Bu saptamayı gözönünde bulundurarak bir değerlendirme yaparsak, şunları söyleyebiliriz: Kutlu Adalı, tüm Kıbrıs’a barış istediği için, “Ne Taksim ne Enosis” dediği için, Kıbrıs Türk halkının tinsel ve fiziksel varlığının yok edilmesine karşı çıktığı için, kısacası “onlardan” olmadığı için öldürüldü. Ve zaman gösteriyor ki, bu fikirleri Kutlu Adalı ile paylaşan herkes için 5 seçenek kalmıştır:
1- Saf değiştirmek
2- Susmak
3- Göçetmek
4- Öldürülmek
5- Mücadele etmek
İşte, “Kutlu Adalı öldürüldükten sonra, herkes duruşunu yenibaştan değerlendirmek durumundadır” derken bunu kastediyordum. Çözüm, etkin mücadeleden geçer ve bunun dışındaki her şey YOKOLMAKLA özdeştir.

KİM YAPTI
Kafalarda oluşan ikinci bir soru da, bu cinayeti kimin işlediğidir. Cevap olarak bir isim tatmin edici olacaksa, alın işte TİT. Yok eğer kavram gerekiyorsa FAŞİZM. Ama bunların hiçbiri soru işaretini gidermiyor. Yine de tüm bunların ışığında yeni bir gerçek ortaya çıkıyor: Bu cinayeti TİT, FAŞİZM veya köşe yazılarından, bildirilerinden insanlara durmadan tehtidler yağdıranlardan biri işlemiş olabilir, ne farkeder? Aslolan hepimizin birer canlı hedef haline gelmiş olmamızdır. Ve eğer birilerinden hesap sorulacaksa, “iç ve dış güvenliğimizden” kimler sorumluysa, onlardan sorulacaktır. Çünkü bu kadarcık bir adada bile güvenliğimiz kalmamıştır ve yine söylüyorum, durmadan bombaların, tehtidlerin patladığı, insanların öldürüldüğü bir yerde kimse huzur ve güvende hissedemez.

KİMİ GÖMDÜK?
Cenaze töreni, yaklaşık dörtbin kişilik bir yas seli ile gerçekleşti. Sloganlarla, hınçla ve kararlılıkla yürüdü insanlar. Katillerin kimler olduğunu bilerek, Kutlu Adalı’nın niye öldürüldüğünü bilerek, sıranın kendilerine yaklaştığını bilerek ve Kutlu Adalı’yı değil ENTEGRASYON POLİTİKALARINI GÖMEREK yürüdü insanlar. Birileri sağdan, birileri soldan ahkam kesiyordu ama işin ciddiyetini anlayan ve gerçekten samimi olanlar sokaktaydı. Ama sadece bedenleriyle değil, sesleriyle, sözleriyle, her şeyleriyle...
Yıllar süren bir uykudan uyanmış gibiydi Kıbrıs Türk halkı. Ve birileri rahatsız oldu bundan elbette, sonra “Kutlu Adalı’nın öldürülmesi zamansızdı” dedi. Tabii ki zamansızdı, hazır insanlar her şeye kafa sallıyor; KDV’ye pekiyi, maaşların gecikmesine pekiyi, bombalara pekiyi, kilometre uygulamasına pekiyi çekiyorlar, ne gereği var uyuyanı uyandırmaya, gözünü açmaya?
GÖMDÜK! Tüm geçmişimizi, sinikliğimizi, pasifliğimizi, birilerinden özgürlük dilenmelerimizi, kabullenmeleri, entegrasyonu, savaşı, korkuyu gömdük ve UYANDIK. Bu işin peşini bırakmayacağız ve Kıbrıslılar olarak kendi kendimizi ifade özgürlüğümüzü her ortamda her şeye ve herkese karşı savuncağız. Yani bu adada varolacağız. Konuşmamızla, yemeklerimizle, şakalarımızla, gülmemizle, ses tonumuzla, ifade tarzımızla, yüklemsiz, öznesiz, soru imsiz cümlelerimizle, yani KÜLTÜRÜMÜZLE, yani HER ŞEYİMİZLE bu adada varolacağız. Çünkü evet, gelen Türktür ama ölen Kıbrıslı Türktür.
Cenazede sloganların yüksek sesle hakırılması bunun için gerekliydi ve bazılarının itirazlarına rağmen gerçekleşti. Kimse Kutlu Adalı’nın belli pozisyonlarından dolayı onu sahiplenme girişimlerinde bulunmamalıdır. Çünkü Kutlu Adalı geçmişimizin bir parçası, bizim için çizilen senaryoların bir göstergesidir ve mirası hepimizin mirasıdır.

NE YAPMALI?
Şimdi zaman, yıllardır kendi kendimize verdiğimiz “merkez” sıfatını bir tarafa bırakmak, “en doğruyu ben bilir ben söylerim” anlayışını aşmak ve varolma kavgası vermek zamanıdır. Çünkü biz olmazsak fikirlerimiz de olmaz ve tam tersi. Kısırı çekişmeler, sen-ben kavgaları, hep öldürenlerin işine yarıyor, kendi kendimizi öldürüyoruz.
Kendi varoluşumuza karşı ciddi olmalıyız ve söylediklerimizde samimi, kendi kendimize önem vermeliyiz. Çünkü, kolaya kaçmak, havale etmek, aşamalara bölmek, msiyonerlikler yapmakla geçen Kıbrıslılık yaşamımızda hiçbir zaman esasa ilişkin yol katetmedik. Hiçbir zaman “Hemen şimdi istiyoruz” demedik. Hiçbir zaman, koşullar, dünyanın ve Kıbrıs’ın özel durumu teranelerini bırakıp istediğimizi yaşama geçirmeye bakmadık.

BİRİKİR BİRİKİR PATLARIZ!
Öyleyse tam zamanıdır. Her şeyi ama her şeyi protesto etmenin. Birleşik, bağımsız, özgür Kıbrıs istemenin. Özgür insanlar istemenin, fırsat eşitliği istemenin, ifade özgürlüğü istemenin tam zamanıdır.
Öyleyse,
Hemen Şimdi Mücadele!
Hemen Şimdi Özgürlük!
Hemen Şimdi Fırsat eşitiliği!
Hemen Şimdi Kardeşlik!
Çünkü BU MEMLEKET BİZİM,
ve sizler,
Sömürerek yaşayanlar
Sizler kanla beslenenler
Sizler ölülerin üzerinde politika yapanlar
Sizler iktidar heveslileri
Sizler milliyetçilik üzerine, insanın insana kkırdırılması üzerine basarak yükselenler
Sizler mevki hırsıyla, para hırsıyla dolup taşanlar
Sizler bu sistemden hala medet umanlar
Sizler eşitlik, kardeşlik, özgürlük düşmanları
Ve sizler AZRAİLİN ARKADAŞLARI
Sizler BİZDEN DEĞİLSİNİZ...

Çatı, Sayı 2, Ağustos 1996

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder