13 Kasım 2017 Pazartesi

Siyasi Etik ve Milletvekilliği Adaylığı Üzerine

Bağımsızlık Yolu Genel Sekreterliğine aday olmaya karar verdiğim gün, Baraka'daki yöneticilik görevimden ayrıldım. Genel Sekreter olacağım garanti değildi, ama benim yönüm, ilgim, hedefim, kararım belliydi...
Neden ayrıldım peki? İki örgüt birbirine zıt görüşleri savunduğu için mi? Elbette hayır!!!
İktidarı hedefleyen siyasal örgütlerle, ekonomik-demokratik mücadele yürüten alan örgütlerinin yöntem ve stratejilerindeki doğal fark yüzünden... Sendikalarda, derneklerde, demokratik kitle örgütlerinde yürütülen mücadele ile siyasi partilerde yürütülen mücadelenin farklı yöntemlerle yürütülmesi gerektiğine inancımdan...
Koordinasyon, ilişki, dayanışma... Elbette... Ama iki yapıda da yönetici aynı kişi olunca, kişinin kendi kendisi ile dayanışma ve koordinasyon yürütmesi beklenemez herhalde...


Biz geçmişte ktams gibi bir sendikanın başkanlığını yürütürken, aynı anda iktidar partisinden meclis koltuğunda oturan milletvekilleri de gördük. Demokratik kitle örgütlerini, siyasi ihtiraslarına alet edip hükümet partilerine kapağı atan sosyalistler, feministler, sendikalistler, anarşistler de gördük. Olan kime oldu, kime oluyor? Zararı kim görüyor? Sokaktaki mücadele...
İki grev yapıp kollarını aça aça pozlar veren Sıla Usar’ın tüm yaptıklarını milletvekilliği için yaptığını söyleyenleri, kim yalanlayabilir şimdi? O grevlere katılan tüm doktorlar ctp’li miydi peki?
Uzun söze gerek yok... Örgütünün verdiği mücadeleye bir gramcık saygısı olan herkes, milletvekilliği adaylığına karar verdiği anda sendikasındaki, derneğindeki yöneticilik görevinden istifa etmeli ve örgütünün adını bulaştırmamalıdır bu işlere. Seçimde kazanır, kazanamaz o başka... Siyasi etik bunu gerektirir... Yoksa kaybeden demokratik kitle örgütleri, sokak, mücadeleye inanç olacak; bir de bu insanlara azıcık saygımız varsa o da gidecek, o kesin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder