7 Eylül 2020 Pazartesi

Bu Davet Bizim!


Ülkemiz siyasal arenasında bugüne kadar “sol” ve “sağ” arasındaki ayrım; hep Kıbrıs sorunu endeksili bir şekilde kurgulandı. Çözüm ve barıştan yana olanlar “solcu”, çözüm sürecine dair tedirginliği olanlar “sağcı” sayıldı. Ancak bu her anlamda yanlış bir düşünce tarzıydı!

Öncelikle çözüm ve barıştan yana olan tüm insanların, “çözüm adına yapılan her şeyi” desteklediği söylenemez. Üstelik çözüm sürecine dair somut konularda tedirginliğini ifade etmek, illa ki barışa karşı olmak anlamına gelmiyor! Tüm bunlara rağmen, “çözümcüler solcu, sağcılar çözüm düşmanı” kalıplaşmış ezberi on yıllardan beridir ülkemizde yerleşmiş bir düşünce tarzı oldu.

İş öyle bir noktaya gelmiş durumda ki, kendini solcu sayan partiler sırf “çözüm istiyor” diye ultra zenginlerin örgütü Ticaret Odası Başkanı’nı dahi bünyesine alabiliyor artık. Böyle olunca sol adına “özelleştirme”, “paralı eğitim”, “paralı sağlık” gibi fikirler savunulabiliyor; emekçilerin hakları, özel sektör çalışanlarının ve esnafın sıkıntıları “sol”un gündeminde kendine yer bulmuyor!

Oysa siyasette “sol” ve “sağ” arasındaki ayrım çizgisini belirleyen şey; emeğin kurtuluşu konusunda nerede durulduğudur. Dünyaya emekçiler tarafından mı bakıyorsunuz, patronlar tarafından mı? Emekçilerin hakları için mi mücadele ediyorsunuz, patronların karları için mi? Budur sizi solcu veya sağcı yapan şey!

Konuyu kendi içinde bile net olmayan “çözümcüler” ve “çözüm karşıtları” şeklinde sınıflandırdığınız zaman; işçilerine asgari ücret ödemeyen, ek mesai hakkını gasp eden, sigorta yatırmayan ya da sigortayı gerçek maaş üzerinden yatırmayan, yıllık ücretli izin hakkını tanımayan, hastalık izni kullandırmayan patronlar ile aynı “sol” partide beraber mücadele ederken bulursunuz kendinizi! Dahası o patronların çıkarları için partiniz özel sektörde çalışan insanların sendikalaşmasına karşı da çıkar, ultra zenginlerin servet vergisi ödemesi düşüncesine itiraz da eder! Ve siz sırf kurultayınızda Çav Bella çalıyor, gençleriniz Che t-shirtü giyiyor ve partiniz “barışçıdır” diye sol bir partide olduğunuzu düşünmeye devam edersiniz.

Konu kişilerin ne düşündüğünden ibaret olsaydı, ortada konuşulacak hiçbir mesele olmazdı. Sonuçta herkes kendi yanılgısını yaşamakta özgür bırakılmalıdır. Ancak özel sektör tam bir cehenneme dönmüşken ve özel sektör emekçileri yasal haklarını dahi kullanamayacak derecede sömürülürken, emeğin haklarını savunacak bir partinin olmayışı, kişilerden fazlasını ilgilendiren toplumsal bir meseledir.

İşte bu noktada kavramları yerli yerine oturtmak, emeğin kurtuluşu için mücadele hedefi olanlarla patronların arkasını kollayanları birbirinden ayırmak gerekiyor! Bağımsızlık Yolu işte  bu hedefle yola çıktı: Karına kar katmak isteyenlerin, kamu ihalelerinden pay kapmaya çalışanların, kendini veya çocuğunu torpille işe sokmak isteyenlerin Bağımsızlık Yolu’nda yeri yok!  Bu rejimden beklentisi olanlar için kurulmuş onlarca düzen partisi var! Bağımsızlık Yolu emekçilerin örgütlü gücünden başka bir umudu kalmayanları buluşturmayı hedefliyor, bunun için mücadele ediyor!

Bu yüzden de başkasının emeğini sömürerek geçinmeyen herkesi, emeğin kurtuluşu için birlikte mücadele etmeye çağırıyor! Bu davet bizim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder