1 Nisan 2016 Cuma

Hükümetin Gündemi: Korku

2016’nın ilk üç ayına, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünden ve kktc’nin varlığından beslenen iki “büyük” partinin korkusu hakim oldu. Bir yanda Halkın Partisi isimli yeni partinin siyasal arenaya dahil olması, diğer yandan Lefkoşa Türk Belediyesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yükselişini gösteren sol ittifak bileşenlerinin yarattığı tedirginlik; UBP ve CTP için artık yolun sonuna işaret etmekte. Ne sokakta ne de sandıkta direnebilen “hükümet”, bu sebeple elinden gelen en karanlık yöntemlerle muhalefetin dengesini bozmaya, kendini de koruma altına almaya çalışıyor.
kktc’nin iki kadim partisi ve hükümet ortağı konumundaki UBP ve CTP, son şanslarını kullandıklarının bilinciyle, temel bir davranış pratiği geliştiridiler: Gizlilik, yalan ve muhalefeti bölme girişimleri.


Su Anlaşması ve Şeffaflık
Gizlilik ve yalana dayalı UBP-CTP ortaklığı kendini en belirgin olarak sözde “su krizi” ve muhalefetin şeffaflık talebi karşısındaki soğuk sesssizlikte gösterdi. Üretilen şehir efsanesine göre, AKP’nin dayattığı su anlaşmasına karşı CTP’nin Parti Meclisi “kahramanlar gibi” direnmekteydi. Ve CTP PM’ye destek vermeyen toplumsal muhalefet, “yanlış yapmakta”ydı. Ancak CTP unsurlarının tüm patırtısı; toplumsal muhalefetin “reddettiğiniz nedir, bilelim de ona göre destek verelim” şeklindeki sorusu karşısında derin bir sessizliğe büründü. Su konusu ile ilgili üç aya yakın devam eden “tartışmalar”, söylenti, dedikodu, varsayım, iddia düzeyinde kaldı. Hükümet tüm şeffaflık çağrılarına sessizlikle yanıt verdi. Haklı olarak korkuyorlardı.
Anlaşmanın imzalanması ile eş zamanlı olarak kırktan fazla örgüt tarafından oluşturulan Su Platformu da hükümeti, şeffaflık ve diyaloğa davet etti. Ama ne hükümet, ne CTP, ne de kahraman! PM; bu çağrıya yanıt vermedi. Şeffaflıktan korkuyorlardı, gizli ilişkilerinin bilinmesini istemiyorlardı. Çünkü halka başka, muhalefete başka, TC’ye başka konuşuyorlardı...

Dernekler Yasası ve Diyalog
Su Anlaşması’nın imzalanması, hükümet partileri için yaşamsal önemdeydi. Çünkü ilk seçimde AKP’nin gazabına uğramamanın şartı bu anlaşmanın imzalanmasından geçiyordu. Diğer yandan hükümet için bir diğer sorun da içerdeki muhalefet unsurlarından, derneklerden geliyordu. Son yıllarda seçim siyaseti, siyasal partiler ve sendikalar konusunda halkta yaygınlaşan güvensizlik nedeniyle, toplumsal muhalefetin sokaktaki nabzı dernekler çerçevesinde yürütülen faaliyetlere doğru kaymaktaydı. Bu “sorunun” en görünen kısmını ise içinde Baraka’nın da bulunduğu sol, sosyalist, demokrat dernekler oluşturuyordu. İşte bu yüzden dernekleri zapturapt altına almak hükümet açısından önemli konu başlıkları arasındaydı.
Adına Dernekler Yasası denilen faşist baskı yasası işte bu saiklerle gündeme geldi. Derneklerin tüm mali hesaplarını baskı altına almak, üye listelerini ele geçirmek, keyfi para cezaları ile yıkıma uğratmak ve gerekli görüldüğü takdirde kolayca kapatmak için tasarlanan Yasa; Meclis’ten bu ortamda geçti. Başta Baraka olmak üzere, Yasa hakkında yazılı görüş veren ve Meclis Komitesinde bu konuyu konuşmak isteyen derneklerle her türlü diyalogtan kaçınılmasının sebebi yine ayniydi; korku...
Faşit baskı yasası, Cumhurbaşkanı tarafından “Anayasa’ya aykırı bulunarak” Meclis’e iade edilirken, iade yazısında derneklerle diyalogtan kaçınılmaması tavsiyesi de bulunması bu anlamda manidardır. Hükümetin tavrının ne olacağını ilerleyen süreçte göreceğiz, ancak yasadan olumsuz etkilenecek dernekler şimdien kendi aralarında toplanmaya ve ortak bir direnişin yollarının konuşmaya başlamış durumdalar.

8 Mart ve Bölücülük
Hükümet bileşenlerinden CTP, sol muhalefet içerisinde yaşadığı prestij yitimini her alanda “uzman” bireyler aracılığı ile parti siyasetini yaymak üzerinden telafi etmeye çalışırken; bu zemindeki en net hamlesini feminizm alanından yaptı. Adına Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu denilen, ancak altında adı yazan örgütlerin yürütme kurulları atlanarak “hücreler” aracılığı ile kararlar alan yapı, 8 Martı böldü ve ana işlevinin; feminizm alanını CTP’ye tabi kılmak olduğunu gösterdi. 2011’den beri 8 Mart yürüyüşünü organize eden örgütlerin oluşturduğu Komite’nin ortak yürüyüş için defalarca çağrı yapmasına, BES’in “uzlaştırma toplantısı” isteyerek davet yapmasına rağmen; TCEP yaptığı açıklamada, “Organizasyon Komitesi’ni feshettiğini” ilan etti. 8 Martı tekeline almaya çalışan bu zihniyet, Organizasyon Komitesi’nin ilk kez iki toplumlu olarak düzenlediği eylemi ve barış mücadelesini baltalamaya çalışmakta beis görmedi.
Hali hazırda toplanmakta olan ve hiçbir zaman gündeminde “fesh konusu” görüşülmemiş olan, üstelik bileşenlerinden birçoğu TCEP’e dahil olmayan Komite’nin, nerede, ne zaman ve nasıl feshedildiği ise muamma olarak kaldı. Çünkü CTP paraleli yapı; Su Anlaşması ve Faşist Baskı Yasası konusunda olduğu gibi susmaktaydı.
Böylece hükümet partileri şeffaflık karşısında gizlilik ve dedikodu, diyalog karşısında yalan ve toplumsal muhalefetin bölünmesi için nifak sokma siyasetini her üç alanda da ilan etmiş oldu. Bu tavrın açık nedeninin ise siyasal ölümlerinin giderek yaklaşmasından kaynaklı korku, kamusal tartışmalarda ahlaki olarak mahkum olacaklarının bilinci ve muhalefetin bölünmesi ihtiyacı olduğu açıktı...

Önümüzdeki Süreç
Önümüzdeki sürecin nasıl şekilleneceği ise, muhalefet bileşenlerinin, özellikle de sol ittifağın direniş becerisine bağlı olacak. Bizi daha yakından ilgilendiren CTP’nin stratejisi, bir yandan HP’den sakınırken, diğer yandan sol ittifağı zayıflatmak üzerine kurulmuş durumda. Bunun için Dernekler’i yasa ile baskı altına almaya ve muhalefeti birbirine karşı güvensizliğe itmeye çalışıyorlar.
Ancak yeni yeni şekillenmeye başlayan bir diğer hamle asgari müşterekler temelinde biraraya gelmiş sol ittifağı, yeni bir odak aracılığı ile kan kaybına uğratmak yönünde. CTP’nin sözde kendisine muhalifet eden kanaat önderleri aracılığı ile kendi etrafında çekim merkezi yaratma taktiği, bugünlerde sol ittifağa alternatif üretmeye odaklanmış durumda.
Şimdi her şey sol ittifağın; asgari müştereklerde biraraya gelme, farklılıkları zenginlik olarak görme ve çok seslilik, şeffaflık, diyalog ve halktan yana tavır koyma prensiplerine sıkıca sarılma temelinde toplumsal muhalefete önderlik etmeyi başarıp başaramayacağına bağlı. Çünkü kktc de, onun ayrılmaz parçası CTP ile UBP de adım adım mezarlarına doğru yürüyor. Ya üzerlerine toprak atıp korunacağız, yada çürümeleri sonucu toplum olarak biz de hastalanacağız...
Bize gereken bir kürek ve biraz gayret...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder