Kıbrıs Cumhuriyeti’nde gerçekleşen seçimlerin en çok
konuşulan noktası faşist ELAM örgütünün barajı geçerek parlamentoya iki
milletvekili sokması oldu.
ELAM’ın bu “başarısı”nın nedenlerine, bu durumun ortaya
çıkmasında kimin ne kadar payı olduğuna ve bundan sonra ne yapılabileceğine
odaklanan tahlillere ise pek rastlayamadık...
Yorumların birçoğu hangi yönden ve nasıl gelirse gelsin;
marazi bir sızlanmanın ötesine geçemedi...
***
Kıbrıslı Elen solunun hegemonik örgütü AKEL ve onun etki
alanındaki çevrelerden Kıbrıslı Türklere yönelik yükselen ses “üzgünüz”
şeklinde oldu. Ancak bu üzüntünün, kaynağına dar herhangi bir açıklık
getirilmedi...
AKEL,bu söylemi ile yıllardır ortaya koyduğu politik
açılımların eksik, hatalı olduğunu mu kastediyor; yoksa doğru teorisini halka
anlatmakta başarısız olduğundan dolayı mı üzgün? En önemlisi Kıbrıslı Elen
faşistlerin bu başarısından, yani Kıbrıslı Elen solunun bu başarısızlığından
AKEL kendine bir pay çıkarıyor mu? Yoksa Kıbrıslı Elen halkının siyasal
“basiretsizliğinden” dolayı utanç içinde olduğunu mu kastetmekte?
Siyasal bir partinin, özellikle de Kıbrıslı Elenlerin en
kitlesel sol siyasal partisinin böylesi bir konuda ortaya koyacağı tahlillerin,
ağlak bir acındırmadan öte olmasını beklemek hakkımızdır sanırım. Dahası AKEL’in
bu süreçteki kendi hatalarına dair konuştuğunu duymak istememiz de, yanlış
olmaz diye düşünüyorum...
***
Kıbrıslı Türk sağı, ortaya çıkan durumu klasik “Rumlar
barış istemez” söylemine tahvil etmekte bir an bile tereddüt etmedi. %5’i bile
bulmayan bir oy oranı ile, Kıbrıs Cumhuriyeti seçim sisteminin nispeten daha
demokratik olması sayesinde parlamentoya giren ELAM yüzünden, tüm Kıbrıslı Elen
halkını “düşman” diye nitelemek elbette akıl işi değil... Ancak Kıbrıslı Türk
solunun birçok kesminden yükselen “sanki bizde durum çok farklı” şeklindeki
cevabın da yetersiz kaldığını kabul etmemiz gerek...
Evet Kıbrıslı Türkler arasında da aşırı sağ ve faşist
örgütlenmeler mevcut; bunların önemli bir kısmı Türkiye’den ithal de olsa
geçtiğimiz yıllara göre Kıbrıslı Türklere nüfuz etme oranlarının arttığı da bir
gerçek... Ama mevcut durumda ELAM’ın konumu ve gelişimi ile Kıbrıslı Türkler
arasındaki faşist örgütlenmeleri bir tutmamız ne kadar doğru bir yaklaşım olur?
Sebebi ne olursa olsun, sokakta aktif olmayı önemseyen
faşit bir örgütlenmenin parlamentoya girmesi, küçümsenecek bir olgu değildir.
Sağcıların bunu fırsata çevirmesine ve iki halkın arasına güvensizlik duvarları
örmesine tepki duymak gayet anlaşılır olmakla birlikte; gelişen olumsuzluktan
kaçınmak durumun sağlıklı bir tahlilini yapmaktan geçer, “tencere dibin kara”
düzeyindeki laf dalaşından değil...
Peki ELAM’ın parlamentoya girişi bize ne öğretmeli?
***
Kıbrıs Cumhuriyeti uzunca bir süreden beridir neo-liberal
yoksullaşma, güvencesizleşme, özelleştirme ve işsizlik basıncının etkisi
altında yaşıyor. AB üzerinden özellikle de TROYKA aracılığı ile dayatılan ve
sosyal devlet uygulamalarının tasfiyesini öngören neo-liberal politikaların,
halkın dayanma eşini zorlamakta olduğu ortada...
İşsizlik artıyor, mevcut işler güvencesiz ve tatmin edici
olmayan bir seviyede, yoksulluk yükseliyor ve halk umutsuz... Kıbrıslı Elen
solunu zapturapt altında tutmakta olan AKEL’in ise uzunca bir süredir emek
eksenli bir sınıf mücadelesini söylem olarak bile azalttığı biliniyor. Sınıf en
sıkıntılı günlerini yaşamaktayken, AKEL sınıfın çıkarlarından giderek
uzaklaşıyor. Bu yetmezmiş gibi, AKEL dışındaki sol grupçuklar ya “AKEL’i düzeltmek”
gibi beyhude bir siyaseti sürdürüp işlevsizleşiyorlar yada AKEL’in gazabına
uğrayıp teker teker dağıtılıyorlar...
Neo-liberal yoksullaşma politikalarına sokaktan
temellenen devrimci bir yanıt üretilemediğinde; faşist, neo-nazi ve köktenci
siyasetlerin yükselişe geçtiği gerçeği ilk kez Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ortaya
çıkmış yeni bir olgu değil; yaşananlar Kıbrıslı Elenlerin yapısal faşistler
olduklarının göstergesi hiç değil...
***
Kıbrıslı Elenleri sarsmakta olan neo-liberal saldırının
neredeyse aynisi Kıbrıslı Türkler için de geçerliyken; bizde sokağı da tutan
bir faşit örgütlenmenin henüz parlamentoya taşınmamış olmasının sebebi nedir?
Bu sorunun yanıtı gururumuzu okşayarak anlatılmakta olan,
bizlerin “demokrat, çağdaş, barışsever” vs. insanlar olmamız değildir...
Yanıt, neo-liberal saldırıya sokakta karşılık üreten
devrimci siyasal öznelerin varlığında yatmaktadır. Yetersiz de olsa, istenilen
seviyede işlev gösterememekle kusurlu da olsa, bir çok eksiklerle damgalı da
olsa, kendi içinde parçalı ve çatışmalı
da olsa; Kıbrıslı Türk devrimci siyaseti 1970’li yılların ikinci yarısından
beridir örgütsel bağımsızlığını özenle korumuş ve AKEL’in kuzeydeki karşılığı
olan CTP’nin hegemonyası altına girmemiştir. Ne pratikte ne de
düşünsel/duygusal düzeyde...
Her özelleştirme, yoksullaştırma, gericileştirme
saldırısı; karşısında kararlı bir şekilde diklenen Kıbrıslı Türk devrimcilerin
cılız gövdesini bulmuştur. Sokağın hiçbir zaman boş bırakılmadığı bu pratik, özellikle
2011 sonrası Kıbrıslı Türk halkı içerisinde geniş bir kitle tabanına hitap eder
noktaya varmaktadır. Sokaktan sandığa yansıyan son 2-3 seçimin sonuçları bunun
en bariz göstergesidir...
Kıbrıs Cumhuriyeti sokaklarında neo-liberalizme karşı
bağımsız devrimci bir örgütlenmenin yokluğunda ELAM yükselirken; Kıbrıslı Türk
halkı içinde böyle bir durumun yaşanmaması, üstelik devrimci siyasetin giderek
daha fazla alternatif niteliği kazanması bundandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder