30 Kasım 2023 Perşembe

“kktc Meclisi”nin Sınıfsal Analizi


Marx ve Engels Komünist Manifesto’da “Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir” demiştir. Bu söz Kıbrıs’ta pek önemsenmese de, bizim için de geçerlidir. Çünkü ekonomik, kültürel ve ideolojik bir ilişki biçimi olarak sınıf; toplumsal yapının temel bir bileşeni, siyasal süreçlerin temel sürükleyicisidir.

Sınıfsal ilişkiler çoğu zaman, kişisel, mesleki ve psikolojik etmenlerle gölgelenir veya bu ilişkilerin, çarpık bir görünümü olan farklı biçimlerde (dinsel, ulusal vb) ortaya çıkar. Sınıf belirli bir anda dondurulup incelenebilecek muhtevada olmadığı için, ancak ve ancak hareket halinde kavranabilecek bir yapısı olduğu için, üstelik de bu hareket ekonomik, kültürel ve ideolojik anlamda farklı yönlere doğru da olabileceği için, çoğu zaman çetrefil bir konudur(1). Üstelik egemen sınıflar, tüm toplumu temsil ettikleri iddiasını destekleyebilmek için, sınıfsal çıkarlarla hareket ettiklerini gizlemekte ustalaşmıştırlar. Bu nedenle bize anlatılan hikayeye göre başımıza gelenler; iyi veya kötü bireylerin, cahil veya okumuş kişilerin, belirli meslek gruplarının veya düpedüz kör tesadüfün eseridir.

Egemen anlatı, bizi yukarıdaki hikayeye ikna edemediği zamanlarda ise sınıf analizini ekonomik faktörlerle belirlenen, üretim ve mülkiyet ilişkileri ile şekillenen bir ilişki değil; tüketim alışkanlıkları ve kültürel donanım ile koşullanan bir yapı şeklinde sunarak çarpıtır. Tüketim alışkanlıkları ve kültürün elbette sınıfsal konum ile ilişkisi vardır. Ancak bu ilişki, sınıfsal konumu tayin eden değil, sınıfsal konum tarafından çerçevesi çizilen bir ilişkidir(2). Dahası kişiler için sınıfsal konum sadece üretim ilişkileri içerisinde bulunduğu yerden ibaret tanımlanamaz. Üretim ilişkileri içerisinde bulunulan konum temel olmak üzere, kültürel ve ideolojik bilinç de sınıfsal konum açısından önemli bir etkendir.

Okuyanlar açısından uzun sayılabilecek ancak sınıf analizinin teorik çerçevesini çizmek için fazlasıyla kısa olan bu girişten sonra, “kktc Meclisi”nde bulunan elli milletvekilinin sınıfsal kompozisyonunu incelemeye başlayalım. Çalışma halen mecliste bulunan milletvekillerinin, seçilmeden önce yaptıkları işler temel alınarak yürütülmüştür. Milletvekillerinin üretim ilişkileri içerisindeki konumlara bakılarak yapılan bu analizde, kişisel ideolojik konumlanışlar dışarıda bırakılmıştır. Bir milletvekilinin seçilmeden önce birden çok gelir kaynağı var ise daha fazla olan kaynak; farklı zamanlarda farklı gelir kaynakları olmuşsa daha yakın tarihli olan kaynak hesaba katılmıştır(3). Bu çerçevede, kapitalist toplumda bulunan üç ana sınıf (Burjuvazi, İşçi Sınıfı ve Küçük Burjuvazi) ve bunların alt katmanları yanında, kendi başına bir sınıf olmamakla birlikte Kıbrıs’ın yeni sömürge yapısına uygun olarak egemen blok içerisinde önemli bir yer kaplayan Askeri-Dinsel-Sivil Bürokrasiye mensup bireyler de çalışmada kategorize edilmiştir(4).

 

Burjuvazi Hükümette

kktc Meclisi’nde bugün 21 Burjuva, 16 Küçük Burjuva, 8 Beyaz Yakalı Emekçi ve 5 Asker-Sivil Bürokrat bulunmaktadır. İlk bakışta göze çarpan olgu, Meclis’te bulunan milletvekilleri arasında mavi yakalı özel sektör çalışanlarının bir tek kişiyle dahi temsil edilmiyor oluşudur. Halen milletvekilliği yapan kişilerden bir tanesi bile, işçi sınıfının mavi yakalı, özel sektör katmanından değildir. İşçi sınıfı kökenli sayılabilecek 8 Beyaz Yakalı’nın 5’i kamudan (3 öğretmen, 1, Doktor, 1 Memur), 2’si AB’ci sivil toplum kurumlarından, 1’i ise akademiden gelmektedir. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan özel sektör emekçileri, kktc Meclisi’nde yoktur. Ama %1 bile olmayan burjuvazi, 21 kişi ile Meclis’tedir!

Sınıfsal Konum

Sayı

Yüzdelik

Burjuvazi

21

42%

Küçük Burjuvazi

16

32%

Bürokrasi

5

10%

Beyaz Yakalı

8

16%

Bu tabloya göre Meclisin %42’sini oluşturan Burjuvazi, %32’lük Küçük Burjuvazi, %16’lık Beyaz Yakalılar ve %10’luk Bürokrasi’nin herhangi biri ile birlikte hareket ederek, istediği kararları aldırmak konusunda rahat bir görünüm sergiliyor. Küçük Burjuvazi’nin tarihsel olarak yukarıya özenip aşağıya düşmekten korkan çelişkili yapısı ve hem sınıf atlama hem de tüketim alışkanlıkları anlamında Beyaz Yakalı emekçilerin Burjuvazi ile flört eden karakteri de bu ilişkileri kolaylaştıran bir yapıya sahip. Farklı sınıfsal konumlanışlarına rağmen, tüketim alışkanlıkları ve kültürel refleksler bakımından birbirine çok benzeyen (ABD merkezli sosyolojik literatürde “orta sınıf” olarak tanımlanan) Küçük Burjuvazi ile Beyaz Yakalı Emekçiler ise toplamda %48’de kalıyor. Görülebileceği gibi Meclis’te Burjuvazi istemeden sinek bile uçamıyor!

Meclisteki 16 Küçük Burjuva’nın 7’si Doktor, 6’sı Hukukçu, 2’si Çiftçi ve bir tanesi de Esnaf! Görülebileceği gibi yükselen yeni orta sınıf olarak da tanımlanan Meslek Sahipleri (Doktor-Hukukçu) Meclis’te bulunan Küçük Burjuvaların neredeyse tamamını oluşturuyor(5). Esnaf ise tıpkı Mavi Yakalı emekçiler gibi neredeyse Meclis’ten silinmiş! Bağımsızlık Yolu olarak esnaf ve özel sektör çalışanlarının çıkarlarının siyasette dile getirilmedğine dair vurgumuzun ne kadar yerinde olduğu, bu rakamlara bakılarak da görülebilir.

Burjuvazi olarak kategorilenmiş 21 milletvekili incelendiğinde ise; bu sınıfın bir alt katmanı olan, beyaz yakalılardan devşirilmiş CEO’ların sadece 5 kişi olduğu, geriye kalan 16 kişinin ise sermayedarların bizzat kendilerinden oluştuğu göze çarpıyor. Bu önemli bir noktadır çünkü geleneksel olarak sermayedarlar, işlerini temsilcileri aracılığı ile görmeyi tercih ederler. Böylece çok da göz önünde olmadan sınıfsal çıkarlarının gerçekleşmesini garanti altına alırlar. Oysa kktc Meclisi’nde burjuvazi aracıları devreden çıkarmış ve 16 temsilcisi ile bizzat bulunmaktadır. Bunun muhtemel nedeni, burjuvazinin ortak çıkarları konusunda halen çözümlenememiş anlaşmazlıkları ve  her sermaye grubunun kendi işini kendisi görmek ve işini garantiye almak konusundaki hassasiyetleridir ancak detaylı incelenmeye değer bir konudur. Diğer yandan büyük sermayenin; inşaat, eğitim, sağlık, otomotiv, ulaşım, akaryakıt, turizm gibi neredeyse tüm sektörleri Meclis’te bulunmaktadır. Yapı bu şekildeyken, bu Meclis’ten kamusal eğitim, kamusal sağlık, toplu taşıma, kamusal barınma gibi toplumsal haklar lehine bir adım beklemek; ölü gözünden yaş beklemekle eşdeğerdir!

 

Partilere Göre Sınıfsal Dağılım

Sınıfsal dağılım, partiler bazında incelendiğinde net olarak görülebilecek olgu; Burjuvazi’nin Meclis’te bulunan tüm partilerde varlık gösterdiğidir. DP vekillerinin %100’ü, YDP vekillerinin %50’si, UBP vekillerinin %48’i ve CTP vekillerinin %26,31’i Burjuva sınıfından gelmektedir. Başka hiçbir sınıf burjuvazi gibi tüm partilere sızmış değildir. Burjuvazi rejim partilerinin tamamını kontrol altına almıştır!

 Milletvekillerinin %48’i (12 kişi) sermayedar olan UBP, tam bir Burjuva partisi görünümü çizmektedir. Küçük Burjuvazi’nin UBP vekilleri içerisindeki oranı ise %32’dir (8 kişi) ve bunun ezici çoğunluğunu hukukçu ve doktorlar oluşturmaktadır. CTP %36,84’ye denk gelen 7 kişi ile bir Küçük Burjuva partisi niteliğindedir. CTP’deki Beyaz Yakalı milletvekilleri ile Burjuva milletvekillerinin sayısı bire bir aynıdır (5’er kişi). CTP’nin Küçük burjuvaları da UBP gibi doktor ve hukukçulardan oluşmaktadır. Burjuvazinin CTP’de odaklanan kanadı İletişim, Basın ve Ulaşım alanındanken; daha geleneksel denilebilecek İnşaat, Otomotiv, Akaryakıt sermayesi UBP’de konumlanmıştır. İki milletvekili de sermayedar olan DP yanında dikkat çeken bir diğer parti, dinsel bürokrasiye temsiliyet alanı açan YDP’dir.

 

Kazalara Göre Sınıfsal Dağılım

Milletvekillerinin sınıfsal dağılımı kazalara göre incelendiğinde ise ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Her deliğe girme becerisi gösteren burjuvazi Omorfo ve Lefke’den vekil çıkaramamıştır! İki Lefke vekili de Küçük Burjuvazi’nin köylü katmanındandır. Üç Omorfo vekilinin ikisi Beyaz Yakalı, bir tanesi de Küçük burjuva meslek sahibidir. Ama Burjuvazi; Omorfo ve Lefke’den alamadığını diğer kazalardan fazlasıyla almıştır.

 İskele beş vekilinin üçü Burjuva sınıfından olan ve %60’lık oranıyla tam bir sermaye ablukasındaki kaza olarak ön plana çıkarken, onu %54,54 lük oranıyla Girne (11’de 6) ve %46,15’lik oranıyla Mağusa (13’de 6) takip ediyor. Bu oranların gerçek hayatı yansıttığını çıplak gözle baktığımızda da söyleyebiliriz. İskele ve Girne gerçekten de özel sektör patronlarının fütursuzca at koşturduğu iki kazamızdır. Ne yazık ki, bu tabloda gerçek hayata dair eksik olan şey, yazının başında da ifade ettiğimiz gibi; özel sektör emekçilerinin tamamen halının altını süpürülmüş olmasıdır. Bu da ancak Emekçinin Partisi’nin güçlenmesi ve rejim partilerini kuyruğuna takan Burjuvazi’nin tekerine çomak sokması ile mümkün olacaktır.

Kazalara dair söylenmesi gereken bir diğer nokta ise (Omorfo ve Lefke’yi saymazsak) Burjuvazi’nin en çok sıkıntı yaşadığı şehir olarak Lefkoşa’nın durumudur. Burjuva temsiliyet Lefkoşa’da genel ortalaması olan %42’nin 4,5 puan altındadır ve Beyaz Yakalıların temsiliyeti de genel ortalaması olan %16’nın 2.75 pan üzerindedir. Lefkoşa’nın genel olarak emek hareketine kucak açan yapısı bilinmektedir ve bu rakamlar da buna ters bir tablo göstermemektedir.

Sonuç

Meclis’te bulunan milletvekillerinin sınıfsal kompozisyonu, onların ve partilerinin ideolojik tavrı hesaba katılmadan hiçbir anlam ifade etmez. Dahası kişilerin sınıflarına ihanet etmeleri, bir sınıfa mensup oldukları halde başka bir sınıfa hizmet ettikleri tarihte hiç rastlanmayan bir olgu da değildir. Ancak partiler içerisinde milletvekillerinin hangi sınıfsal kökenden gelmekte oldukları onların ideolojik yapıları ile ilgili de bir gösterge olduğu gibi,  bu partilerden ne beklenip ne beklenemeyeceğine dair de sout bir veri kaynağıdır.

% 42’si Burjuva sınıfından gelen, %32’si bizzat kendisi sermayedar olan bir Meclis’ten Asgari Ücret’in en düşük kamu maaşına eşitlemesini, sendikasız işçi çalıştırmayı yasaklamasını veya Servet Vergisi alacak bir yasal düzenleme yapmasını bekleyemeyiz. Kamusal hizmetlerin (eğitimin, sağlığın, ulaşımın, barınmanın vb) geriletilerek kendi şirketlerine verilen teşvikler aracılığı ile sermayesinin semirmesi ile geçinen kişilerin egemen olduğu, sadece fikirsel olarak değil bizzat o Meclis’te belirleyici olduğu ortadayken, mevcut yapı değişmeden alınacak tüm kararların sermayeye hizmet edeceğini tahmin etmek zor değildir.

Bu durumun nasıl sürdürüldüğü ise yine Meclis’teki vekillerin bileşimine bakılarak anlaşılabilir. Meclis’te kol gücü ile çalışan, özel sektörde maaşlı emekçi olan, mavi yakalı tek bir vekil bile yoktur. Onları sınıfsal çıkarlarına bağlayacak bilinçli mavi yakalıların yokluğunda; beyaz yakalıların ve küçük burjuvazinin ise özendikleri sermayedarların dümen suyuna girmesinde şaşılacak hiçbir şey olamaz. Toplumumuzda olduğu gibi Meclis’te de Burjuvazi’nin ve Küçük Burjuvazi’nin mutlak hegemonyası, rejim partileri aracılığı ile sürdürülümektedir. Bu oyunu bozmak ise Emekçi’nin Partisi Bağımsızlık Yolu’nun güçlenmesi ve özel sektör emekçilerinin, hem sokakta hem Meclis’te Burjuva sermayedarların karşısına dikilmesi ile mümkündür!

-------------------------------

Dipnotlar:

(1) Bu konuda E. P. Thomson İngiliz İşçi sınıfının Oluşumu isimli eserinin önsözünde şöyle demektedir: “biz tarihi belirli bir anda durdurursak, ortada sınıflar kalmaz; yalnızca çok değişik deneyimleriyle çok sayıda insan kalır. Ama biz bu insanları toplumsal değişim içinde yeterince izlersek, ilişkilerinde, düşüncelerinde ve kurumlarında düzenlilik görürüz. Sınıf, insanların kendi tarihlerini yaşarken kendilerinin tanımladığı bir şeydir ve sonuçta sınıfın nihai tanımlaması da budur.”

(2) Burada, mutlak bir belirlenimcilikten bahsetmediğimi, “çerçevesi çizilen” diyerek bu çerçeve içerisinde farklı konumlanışların olabileceğini ifade ettiğimi söylemekle yetiniyorum. Sınıfsal konum kişilerin olabileceği şeyi tam ve kesin olarak belirlemez, sadece coğrafya ve tarihe bağlı olarak o şeyin olabilirlik sınırlarını belirler. Üstelik yine tarihe ve coğrafyaya bağlı olarak, tek tek kişiler için sınıflar arası hareketlilik de (kısıtlı da olsa) olasılık dahilindedir.

(3) Milletvekiliyken halen şirketlerinden gelir elde eden ve bu geliri milletvekili maaşından kat kat fazla olan burjuvazinin ve kimi küçük burjuvaların durumu ise ayrıca analiz edlmesi gereken bir konudur.

(4) Kabaca tanımlamak gerekirse: “İşçi Sınıfı”, maaşlı olarak ve emeğini satarak yaşanlardan oluşur. Kafa emeği “beyaz yakalı”, fiziksel emek “mavi yakalı” olarak tanımlanır. Kendi nam ve hesabına, kendi iş yerinde çalışanlar “Küçük Burjuvazi”yi oluşturlar. Küçük burjuvazinin doktor, avukat, mühendis, muhasebeci gibi kendi ofisi olan “meslek sahipleri”, küçük dükkancılardan oluşan “esnaf” ve tarımsal alanda çalışa “çiftçi” gibi alt katmanları vardır. “Burjuvazi” ise, yanında beyaz/mavi yakalı işçiler çalıştıran sermayedarlar ile işçi sınıfından devşirilerek, kendine iş güvencesi sağlamış üst kademe (CEO, İşveren Vekili vb) yöneticilerinden oluşur. Sınıfsal analizde temel belirleyici “meslek” değil, mülkiyet ilişkilerindeki konumdur. Örneğin büyük bir ofiste maaşlı olarak çalışan bir avukat beyaz yakalıyken; kendi ofisini çalıştıran avukat küçük burjuva, başka avukatları istihdam eden bir avukat ise burjuvadır.

(5) Mesleklere göre bakıldığında Mecliste Doktor sayısı 8, Hukukçu sayısı ise 7’dir. Bunları 3 kişi ile öğretmenler, 2 kişi ile muhasebeciler takip etmektedir. Ancak biz analizimizde meslekleri değil, üretim ilişkileri içerisindeki mülkiyet konumlarını takip ediyoruz. Bkz. 4 numaralı dip not.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder