Buse Savaşkan’ın Olimpiyatlarda görünür olması ve finale kalmasıyla birlikte, Kıbrıslı Türklerin kimlik sorunu geçtiğimiz hafta yeniden gündeme geldi. Bu durumun simgeleştiği ve hemen herkesin üzerinde fikir yürüttüğü olay ise; Buse’nin arkasında Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti bayraklarıyla göründüğü fotoğraf oldu.
Bu fotoğrafa bakan her kişi, Kıbrıs sorununda takındığı duruma uygun olarak farklı tepkiler verdi ve duygulanımları da buna göre şekillendi. Ancak birbirinden farklılıklar içerse de tüm tepkileri kabaca üç kategoride değerlendirebiliriz.
İlk ve en yaygın tepki “bu fotoğrafta biz yokuz” cümlesi ile özetlenebilir. Çoğunluğu federal bir Kıbrıs istenci içerisinde olan kişilerce dile getirilen, ancak bunu Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkili siyasal boyutlarını dengede tutarak ifade etmeyi tercih eden, romantik ve duygusal yönü ağır basan bir tepkiydi bu…
“Fotoğrafta biz yokuz” diyenlerin, bizim kim olduğumuzu tarif etme
yükümlülükleri o duygusallığın içerisinde görünmez oldu. Fotoğrafta var
olanların, bizim yokluğumuzdaki rolü ve sorumluluğu, hatta çıkarı da hiç
tartışılmadı. Çünkü romantik “barış severlik” kimse ile dalaşmadan barışa
ulaşmayı gerektirir. Yani bu kesimlerin önünde bir mücadele planı, bu nedenle
pratik bir “yapılacaklar” listesi de yoktur.
Böylesi bir pozisyon için en uygunu; üzülmek, duygulanmak,
mağduriyet anlatısını defalarca kez yinelemek ve kendine acıyacak birilerini
ararken kendi kendine acımaktır! Her meşrepten (kendini sosyalist sayanından
liberal sayanına, sosyal demokrat sayanından ideolojisiz sayanına)
liberallerimiz bu pozisyona sarıldı ve hafta boyunca paçalarından romantizm
akan bir duygusallık sosyal medyadan evlerimize yayıldı!
Liberaller Buse’nin fotoğrafına baktılar; oradaki Türkiye ve
Kıbrıs Cumhuriyeti bayraklarını gördüler ve “biz bu fotoğrafta yokuz” diye
üzüldüler!
***
Bir noktadan sonra Türk milliyetçileri bu sosyal medya
ağlaklığından rahatsız olarak kafalarını kaldırmaya başladılar! “Türk bayrağı
ile yarışmak bir gururdur” şeklinde özetlenebilecek bir pozisyonun arkasına
geçerek, Kıbrıslı Türklerin uluslararası tanınmamışlığının aşılmasında
Türkiye’den başka bir kapımız olmadığı tezini yükselttiler.
Buna göre, “bizi dünyadan silmeye çalışan Rum-Yunan ikilisi
karşısında, bize imkan sağlayan Türkiye’nin bayrağını ‘bizim saymamak’
nankörlük”tü! Türk milliyetçileri bu tezlerini her zaman bu keskinlikte dile
getirmeseler de, “spora siyaset karıştırmama” ezberini benimsemiş geniş bir
kesimden de onay almayı başardılar!
Bu demagojinin eksik bıraktığı nokta ise; “kktc’nin tanıtılması”
iddiasının sahiplerinin, kendi iddialarının hayat bulmaması durumunda, Kıbrıslı
Türklere sunabilecekleri tek alternatifin, Türkiye Cumhuriyeti olduğudur! Yani
aslında “kktc’nin tanıtılması” diyen herkesin, bize “hepiniz Türkiye vatandaşı
olun” demiş olduğudur!
Türk milliyetçileri Buse’nin fotoğrafına baktılar; oradaki
Türkiye Cumhuriyeti bayrağının Kıbrıslı Türkleri temsil etmek için yeterli
olduğunu söylediler. Daha fazlasını isteyeni kınadılar, yer yer “hain” ilan
ettiler!
***
İşte üçüncü pozisyon da Türk milliyetçilerinin açıkça
söylemediğini, kendilerine slogan yapan Kıbrıs milliyetçilerinde şekillendi.
Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti bayrağı bizi temsil etmiyorsa, o fotoğrafta bir
bayrak daha vardı ve seçeneklerimiz de iki taneydi: “Ya Türkiye Cumhuriyeti ya
Kıbrıs Cumhuriyeti!” Fotoğraf da zaten bu durumun özetiydi!
Bu slogan esasen her iki devleti savunan her iki milliyetçi
kesimin de üzerinde hemfikir olduğu bir slogandır! Kıbrıs milliyetçileri açık
açık söylerken, Türk milliyetçileri bunu açıkça ifade etmek yerine “kktc’nin
tanınması, iki devlet” gibi gizlenmiş biçimlerde sunup, sonra da “Rumlar kabul
etmedi, napalım” diyerek bize uluslararası temas için Türkiye vatandaşlığını
önermektedir!
Biri gizlice biri açıkça “ya Türkiye Cumhuriyeti ya Kıbrıs
Cumhuriyeti” diyen her iki milliyetçiliğe de Kıbrıslı Türklerin yanıtı ise her
zaman “ne yama ne rehin” oldu. Yani “ne Türkiye Cumhuriyeti ne Kıbrıs
Cumhuriyeti. Siyasal eşitliğe dayalı, birleşik, federal bir Kıbrıs!”
Kısacası Kıbrıs milliyetçileri Buse’nin fotoğrafına baktılar ve
bize orada bulunan iki bayraktan birini seçmemiz gerektiğini söylediler!
***
Bunu biraz daha ileri götürenler, “Buse’nin Kıbrıs Cumhuriyeti
vatandaşlığı olsaydı, Kıbrıs adına yarışmayı tercih eder miydi?” diye soru dahi
sorabildiler. Buse Savaşkan bir karma evlilik çocuğu. Binlerce karma evlilik
çocuğu gibi vatandaşlık hakkı Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından gasp edilmiş. Ve
Kıbrıs milliyetçiliği bu hakkı gaspeden devlete “neden” diye soracağına, hakkı
gasp edilen Buse’ya, “hakkın olsaydı kimi tercih ederdin” diye soruyor!
Tıpkı uluslararası tanınmanın tek yolu federasyon olduğu halde
bunu reddeden ve “iki devlet”te ısrar eden Türk milliyetçilerinin, bizi
kapattıkları kapandan “gurur duymamız” gerektiğini söyleyip, kendi rollerini
sorgulamadıkları gibi!
Ancak Kıbrıslı Türkler bir yandan federasyon istencini yukarda
tutarken diğer yandan eğitim hakları için Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığına
başvuruyorlar. Bir yandan Kıbrıs’ın birleşmesi için mücadele ederken, diğer
yandan sportif faaliyetlere katılmak üzere gerektiğinde Türkiye Cumhuriyeti
formasını giyiyorlar. Her iki milliyetçi kesim de istiyor ki o kimlikleri, o
formaları aldık diye kendi devletlerine tapınalım! Ama olmuyor, olmuyor…
***
Şu nankör Kıbrıslı Türkler, kendilerini iki yandan kapana
kıstırmış iki devletin verdiği kadarını bireysel olarak alırken; halk olarak ne
Türkiye’ye rehin olmayı ne de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yama olmayı kabul
ediyorlar!
İşte bu nedenle Kıbrıslı Türkler Buse’nin fotoğrafına
baktıklarında iki bayrak görmüyorlar! O fotoğrafta bölgesel ve stratejik
çıkarları için kendilerini yok sayan her iki devletin her türlü ayak oyununa
rağmen, Buse’nin bedeninde dalgalanan üçüncü bir bayrak görüyorlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder