1 Kasım 1996 Cuma

“Üniversiteler” Açılırken

Eylül-Ekim ayları, okul piyasasının kızıştığı aylardır. Ve bu aylarda ilkokul-ortaokul-lise ve üniversiteler yeni dönem kayıtlarını yaparak, derslerine başlarlar. Bu açıdan, bahsettiğimiz dört kurumun birbirlerinden hiçbir farkları yoktur.

İlkokul-ortaokul ve lise arasındak en temel ayrım noktası, birbirlerini bütünlüyor olmalarına karşın, eğitim yoğunluğunun liseye doğru giderek artmasıdır. Bu eğitim, Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenmiş kitaplar ve ders planları doğrultusunda öğrencilere “verilir.” Oysa tüm bu yapılardan farklı olması beklenen üniversitede böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü üniversiteler birer okul değildirler. Üniversiteler; bilgi alışverişi, bilimsel üretim, bilimsel araştırma ve akademik özgürlüğün kaleleridirler.
Lisedeki öğrenci-öğretmen ilişkisi, üniversite denen yapıda; aynı labaratuarda deney yapan iki bilim insanının ilişkisine dönüşmüştür. İki taraf da bir şeyler öğretirken, bir şeyler öğrenir. Üniversitenin yaptığı çalışmalar, araştırma ve deneyler, en sonunda da çıkardığı sonuçlar; bir toplumun beynini oluşturur.
Üniversite toplumun beynidir. Ve bu beyin hiçbir şekilde ve hiçbir güç tarafından kontrol altında tutul(a)mamalıdır, kimse bu beyne “sahip” olamaz ve ne düşüneceğini veya düşünmeyeceğini, ne araştıracağını veya araştırmayacağını belirleyemez. Çünkü üniversite denen yapı özerk bir yapıdır ve özerklik tüm bunların teminatıdır.
Bu özerk yapı kendi iç içleyiş ve organizasyonunu kendisi düzenler. Alınacak kararlar, girişilecek yeni araştırmalar, basılacak kitaplar ve yeni düzenlemeler, en başta ve yalnızca bu yapının içerisinde bulunan bilim ailesi fertlerince kararlaştıtılır. Dışardan hiçkimse ve hiçbir güç üniversitenin işleyişi ve yönetimi hakkında, söz söyleme hakkına sahip değildir. çünkü ünversite denen yapı, demokratik bir yapıdır. Ve demokratiklik üniversitenin olmazsa olmazıdır.
Üniversite bir toplumun beynidir, dedik. Beyin düşüncenin sembolüdür. Nasıl beyin vücuttan ayrı düşünülemezse, üniversite de toplumdan ayrı düşünülemez. Böylece ortaya “yeni” bir gerçek çıkıyor; hiçkimsenin kontrolü altına gir(e)meyen üniversite toplumun malıdır. Toplumun malı tekrar dönüp topluma satılmaz ve toplumun bütün üyelerine açıktır. Tek bir şartla; üniversitede çok sağlam bir eleme sistemi olmalıdır. Bilimsel çalışma yönteminde başarısız olanlar, bu işi çok daha hakkıyla yerine getirebilecek olanlara bırakırlar. Ama herkes üniversiteye gitme, bilimsel çalışmada bulunma hakkına sahiptir. Çünkü üniversite parasız bir yapıdır. Ve parasız olması tüm bunların teminatıdır.
Evet ülkemizde bu yıl da ilkokul-ortaokul ve liseler derslerine başlıyorlar. Ne yazık ki henüz üniversitemiz yok. Çünkü bahsettiğimiz gibi üniversite; özerk-demokratik ve parasız bir yapıdır ve bu özelliklere sahip olmayan bir yapıya ne denir, onu bilemiyorum. Herhalde olsa olsa tırnak içinde “üniversite” diyebiliriz.
Bugün üniversite gençliğinin önündeki en büyük hedef, içlerinde bulundukları yapıları gerçek birer üniversiteye dönüştürmektir. Bilim ancak böyle üretilir, toplum ancak böyle gelişir. Özerk-Demokratik-Parasız Üniversite mücadelesi, örgütlü öğrencilerin ve bilime inanan öğretim görevlilerinin mücadelesidir. Ve tekrarlıyorum “olmazsa olmaz”dır.

Üniversiteler hakkında daha yazılacak ve söylenecek bir çok şey var. Ancak asıl olan yapılacak olanlardır. Unutmayalım, üniversite “bizim” demekle bizim olmaz. Üniversite kim örgütlüyse onun kontrolündedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder