Beşinci sayıda küçük bir rötarla, ancak yine sizlerin desteğiyle sizlerle birlikteyiz ve sizden aldığımız güçle, (bu güç, yazılarınız ve eleştirileriniz olacaktır) daha iyiye daha güzele daha mükemmele ve gerçek barışa ulaşmak için eleştirilerimizi yöneltecek ve her zaman sizlerle birlikte mücadelemize devam edeceğiz.
Barış, nedense farklı kesimlerden farklı anlamlar yüklenen bir kavram. Bizler, halkın istediği gerçek barışın yanındayız. Barış ve kalıcı çözümün sağlanması için çok çalışmalıyız. Ve bu toplumun dinamiği olması gereken biz gençlerin giydirildiğimiz deli gömleğinden sıyrılıp, edilgen durumdan kurtulup, etken pozisyona gelmemiz gerekir Gençliğin ve toplumun sorunlarını anlamak ve çözümü için etkin roller almak zorundayız. Toplumun çözülmeyen doğan veya doğmayan birçok sorunları vardır. Bunların üzerine gitmek zorundayız. Örneğin: İşsizlik, Göç, Özelleştirme, Örgütlenme, Çevre sorunları v.s.
Üniversite bitiren veya
bitirmeyen Kıbrıslı Türk gençler işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalmakta, iş
bulma ve rahat yaşama umuduyla dış ülkelere göç etmektedirler. Özelleştirme
sağlıktan, eğitime, elektrik, otel ve paketleme evlerine kadar her alanda
uygulamaya konmakta ve ülkemiz kaynakları T.C mafyasına peşkeş çekilmektedir. Toplumun
zaten zayıf olan sendikal örgütlenmesi giderek yok edilmek istenmektedir. Bunun
sonucu da işsizlik ve göçtür.
İmar ve inşaat izni alınmadan
isteyen istediği yere fabrika açmakta, üniversite inşaatı yapmakta ve ülkemizin
toprakları "bilinçsizce" parsellenmektedir.
İşte tüm bu olumsuzlukların
içinde, bir dergi çıkarmanın zorluklarını bile bile, göğüsledik biz bu yorucu,
ağır, tüketici ve zor görevi. Bu, bir görevdi bizim için. Bir mecburiyet. Çünkü
kendini ifade etmek isteyen insanların gırtlakları ve ağızları dışında bir şeyleri
daha olsun istedik. Yaşama topluma ve insanlığa sevdamızı haykırmak için bir
aracımız daha olsun ve bu araç herkese açık olsun istedik. Ve yola çıktık.
Hatamızla sevabımızla işte beşinci sayımız ellerinizde. Eleştirin bizi ama
düşünün de. "Ben bu eleştiriyi yapma hakkını hangi pratiğimde
buluyorum". Duruşu eleştirel olmayanın, eleştiri hakkı var mıdır? Kavga
içinde olmayanın, nasıl bir kavga? Sorusuna cevabı olabilir mi? Varsa, ne kadar
ciddiye alınmalı?
Bu lafazanlık batağından
çıkalım, haydi şu an ve şimdi neler yapabileceğimizi arayalım. Bu bir çağrıdır!
Tribünlere değil, sevdaya oynayalım.
Yozlaşma doruktadır bugün. Bir
araştırmanın da belirttiği gibi, gençlik için en önemli şey PARA imiş. Gençler,
mutluluğun para ile olabileceğini düşünüyorlar. Aynı ararştırma 1970’lerde
yapıldığında cevap SEVGİ imiş. Yozlaşma, yabancılaşma, pragmatizm, YENİ DÜNYA
DÜZENİ dorukta.
Ve aklımıza tüm tartışmalarda,
tüm yürüyüşlerde ve kavgalarda bizlere yapıştırılan bir etiket geliyor. DON KİŞOTLAR.
Don Kişot saygıdeğer bir adamdı. Yalnız başına bile olsa kavga vermesini
biliyordu. İnandığı şeyler uğuruna bedel ödemekten korkmuyordu. Her yaptığı şey
için bir karşılık bekleyen, hayatı bir ticarete indirgeyen bugünün bireyine
bunun için bu kadar yabancıdır DON KİŞOT. Evet Don Kişot olunmalı. İnanmalı,
dövüşmeli. Gerekirse ölmeli ama insan gibi. Bugün insanlık onurumuzdan başka
yitireceğimiz bir şey yoktur. Ve kazanmamız gereken de bu insanlığımızdır.
Dünyanın Bütün DON KİŞOTLARI
BİRLEŞİN.
ÇATI'ya sorunlarınızı
eleştirilerinizi ve düşüncelerinizi yazıp paylaşın. Unutmayın bizim
sorunlarımız ancak bizim isteğimiz ve gayretimizle çözülebilir. Sorunlarımızı
başkalarına havale etmek bizim dışımızda bizim istemediğimiz çözümler ve yeni
sorunlar doğurur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder