-
Eskinin mücadele yöntemlerine dayalı stratejiler iflas etmiştir. Eski
örgütlenme ve mücadele yöntemleri direnişe katkı sunmak bir yana, egemenlerin
politikalarını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir.
-
Adamızın yeniden birleşmesi yolunda Baraka Kültür Merkezi; şarkı, şiir,
tiyatro, sinema ve politik mücadele yöntemlerine dair durmak bilmez bir
üretkenlik sergiliyor. Adamızdaki tüm olumlu unsurlar için bir çekim ve ilham
kaynağı oluyor.
Yeni Yönetici Elitimizin
işi başından aşkın.
Önlerinde
duran “yapılacaklar” listesi hayli kabarık. Üstelik safdışı kalmış gibi görünen
sermayenin şahin kanadı Denktaş ve UBP çevresinin soluğu, her an enselerinde.
Çoğunlukla CTP
kadrolarından oluşan Kıbrıs Türk Yönetici Eliti’nin öncelikli görevlerinden
biri; TC egemenlerinin ve onların da “ağabeyi” konumundaki ABD’nin “olur”unu
muhafaza etmek. UBP ve Denktaş’ın fırsat bekleyen saldırganlığı altında, en
ufak bir hatanın tüm stratejiyi çökerteceği bu ip cambazlığı; neo-liberal
amentünün gereklerini yerine getirip milliyetçileşirken, “barışçılığı” da
kimselere kaptırmamayı şart koşuyor... Yeni Yönetici Elitimizin işi gerçekten
başından aşkın...
CTP – AKP - ABD İşbirliği
Ledra’ya bir geçiş
kapısı açılması konusunu neredeyse savaşa vardıracak kadar milliyetçi
söylemlerle dinamitleyen, köprüleri atmak için oldu bitti yaratarak köprüler
inşa eden CTP kurmaylarının “barış” diye bir derdi kalmamıştır. “Milli dava”yı
en iyi kendilerinin savunduğunu göstermek için, Mülkiyet Yasası, Anayasa’nın
Demokratikleştirilmesi gibi başlıklar altında liberal düzenlemelerin de
öncülüğü yapılmaktadır. AKP ve Bush Cuntası ile iyi ilişkileri korumak,
neo-liberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmle işbirlikçilik şartlarını yerine
getirmeyi gerektiriyor. Gemikonağı bölgesine, ABD Savunma Bakanlığı ile yakın
ilişkideki bir şirket vasıtasıyla gemi söküm tersanesi yapılacağına dair
gazetelere yansıyan haberler, Başbakan tarafından da onaylanmıştır. Başbakan,
söz konusu tersanenin özel bir şirket tarafından işletileceğini belirtse de;
Irak’taki ABD işgal kuvvetlerinin %50’sinin özel güvenlik şirketlerinden
oluştuğu, ABD’de hapishanelerin bile özelleştirilmiş olduğu ve söz konusu özel
şirketin ABD Savunma Bakanlığı ile işbirliği halinde çalıştığı gerçekleri
Başbakanın açıklamasını anlamsızlaştırmaktadır.
Yeni Liberallerden – Neoliberalizm
Bir zamanlar “liberal”
kelimesini küfür niyetine kullananlar; bugün özelleştirmenin nimetlerinden,
piyasa ekonomisinin kaçınılmazlığından bahsetmektedirler. Kuş Gribi salgınını
bahane ederek zaten can çekişmekte olan köy tavukçuluğuna bir darbe daha
vurulmuştur. Büyük sermayenin kitlesel tavuk katliamına dayalı, sağlıksız
tavukçuluk yöntemleri, krizden daha da tekelleşerek çıkıvermiştir. Eğitim’de
tam gaz devam eden özelleştirme saldırısı, karşısında güçlü bir sendikal
direniş bulunca; Özel Dersaneler ve Özel Üniversiteler vasıtasıyla altı oyulan
“öğretmen muhalefeti”nin zayıf düşmesi, şimdilik zamana bırakıldı. Bunun
yerine, Mart ayı sağlık sistemine karşı girişilen yeni bir özelleştirme
saldırısının reklamlarıyla geldi: Sağlık Bakanı, sağlık hizmetini
metalaştıracak bir sürece start vererek Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nı
övgü dolu sözlerle kamuoyuna anlatmaya başladı. Gerçi hali hazırda hastahenenin
temizlik ve yemek gibi hizmetleri özel şirketlere devredilmiş ve her yerde
cirit atan özel güvenlik şirketleri, devlet hastahanesini işgal etmiş
durumdadır. Ancak “sağlıkta metalaşma ve piyasaya açılma”nın altyapısını ören
bu “Genel Sağlık(sızlık) Yasası”, sağlıkta özelleştirme saldırısının daha ileri
bir boyuta tırmandırılacağının sinyallerini veriyor. Elektrik ve Eğitim’den
sonra şimdi de Sağlık’ta özelleştirme sürecine giriliyor.
Bir yandan da, “kayıt dışı yaşamın kayıt altına alınması”
söylemi altında, göçmen işçiler kölelik koşullarında çalıştırılıyor. İsyan eden
köleler, insan avları düzenlenerek sınırdışı ediliyor. Sermayenin baronları,
“kayıt dışı”nın tek ve kesin çözümünün “sendikalaşma” olduğunu bilmezden
geliyorlar. Tüm kavramları ters yüz eden neo-liberalizm, kayıt dışılığın tek ve
asıl kaynağı olan sermaye çevrelerini yanına almış, göçmen işçileri daha da
köleleştiren önlemlerini sıkılaştırmış durumdadır.
Yeni Koşullar Bize Yeni Görevler Yüklüyor
Eskinin mücadele
yöntemlerine dayalı stratejiler iflas etmiştir. Eski örgütlenme ve mücadele
yöntemleri direnişe katkı sunmak bir yana, egemenlerin politikalarını
meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. KTOEÖS’nın grevi ve bu grevin örgütlenme
yöntem ve stratejilerinin yarattığı sonuçlar açıkça göstermektedir ki, emeğin
bütünsel kurtuluşunu öngörmeyen her türlü adım devletin/sermayenin işine
yaramaktadır. Grev hakkını tartıştıran, grev yasaklayan bir hükümetin kamuoyu
nezdinde “haklı görünmesini” sağlayan bir sendikal strateji, yeni koşulları
anlamayarak körlemesine eski tarza saplanan eski sendikacılığın ölüm
çığlığıdır. Oysa emperyalizmle uzlaşarak, milliyetçilik ve neo-liberalizm
bayrağını yükselten sermayeye hak ettiği yanıtı vermek, yeni koşulları anlayan
ve onun gereğini yerine getiren bir örgütlenme ve mücadele stratejisini şart
koşuyor.
Başka Bir Kıbrıs Mümkün
Bu yoğun gündemin
içinden alternatif kültürel-politik hattın örülmesi yolunda gösterilen çabalar
henüz zayıf, cılız ve yetersizdir. Bir yandan neo-liberalizmin dünya çapındaki
saldırısını anlamak, diğer yandan Fransa, Almanya, Latin Amerika gibi
coğrafyalarda yeşeren direniş tarz ve yöntemlerini takip ederek kendi ülkemize
özgü olanları yaratmak görevleri ile karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz her
alanda direniş odaklarını desteklemek ve alternatif politikanın tohumlarını
serpmek yolunda gösterdiğimiz çabalar, toplum gözünde gücümüzün çok ötesinde
bir meşruluğumuzun oluşmasına neden oluyor. Bu da kendimize güvenimizin
artmasını sağlıyor. Sadece dört gecede 600’e yakın insanı çeken tiyatro
gösterimlerimiz, Kumsal Parkı Direnişi’nde bölge halkı ile kurduğumuz sağlıklı
ilişkiler ve hedefe ulaşmayı bilmemiz, elektrik kesintileri karşısında toplumun
nabzını tutarak öfkeyi özelleştirme karşıtlığına yönlendirme stratejimizin
etkin olması ve 18 Mart’ta işgal karşıtı kortejimizin ardında yürüyecek pankart
bulamayan bağımsız katılımcıların tercihi olması doğru yolda olduğumuzu
gösteriyor.
Bu arada gerici,
karanlık güçlerin Koro ve Tiyatromuzun ODTÜ KKK’da davetli olarak
gerçekleştirdiği etkinlikte karşımıza çıkma provasında bulunmaları da; hem
gücümüzün ötesinde bir ilgiye mazhar olduğumuzu gösterdi, hem de toplumun
ilerici güçlerinin etrafımızda kenetlenmesi sonucunu doğurarak meşru çizgimizin
anlamlılığını bir kez daha ortaya koydu.
Önümüzdeki dönemde
birçok ilke de imza atmak yolundayız; Mayıs ayı başında Atina’da gerçekleşecek
Avrupa Sosyal Formu’na Kıbrıs’tan ilk kez organize bir katılım
gerçekleştiriyoruz. 1 Mayıs’ta eylem alanına Kıbrıs’ta bir Kültür Merkezi’nin
gerçekleştirdiği en kitlesel katılımla gireceğiz ve Mayıs ayı sonunda
Türkiye-Kıbrıs-Yunanistan’dan gelen filmlerden oluşan kendi barış filmimizi
gösterime sokacağız. “BiradadaBirarada” film projesi, daha şimdiden mücadele
tarihimize geçmiş durumda. Adamızın yeniden birleşmesi yolunda Baraka Kültür
Merkezi; şarkı, şiir, tiyatro, sinema ve politik mücadele yöntemlerine dair
durmak bilmez bir üretkenlik sergiliyor. Adamızdaki tüm olumlu unsurlar için
bir çekim ve ilham kaynağı oluyor.
Bu koşullar altında, 3
aylık bir periyodla yayınlayacağımız Argasdi’yi sadece bir gazete veya teorik
dergi olarak görmüyoruz. Argasdi ile; güncel olayları, teorik anlamlarını açığa
vurarak çözümlemeyi hedefliyoruz.
Neo-liberal saldırı karşısında şaşkınlığa düşmüş
emek örgütlerinin, emeğin gücüne olan güvenini eşitlikçi ve özgürlükçü bir
barış adası hedefi çerçevesinde yeniden toparlaması yolunda mücadelemiz devam
edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder