1 Mayıs 2006 Pazartesi

Argasdi Hammaliye Kurulu (Sayı 2.5)

- Eskinin mücadele yöntemlerine dayalı stratejiler iflas etmiştir. Eski örgütlenme ve mücadele yöntemleri direnişe katkı sunmak bir yana, egemenlerin politikalarını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir.
- Adamızın yeniden birleşmesi yolunda Baraka Kültür Merkezi; şarkı, şiir, tiyatro, sinema ve politik mücadele yöntemlerine dair durmak bilmez bir üretkenlik sergiliyor. Adamızdaki tüm olumlu unsurlar için bir çekim ve ilham kaynağı oluyor.

Yeni Yönetici Elitimizin işi başından aşkın.
Önlerinde duran “yapılacaklar” listesi hayli kabarık. Üstelik safdışı kalmış gibi görünen sermayenin şahin kanadı Denktaş ve UBP çevresinin soluğu, her an enselerinde.
Çoğunlukla CTP kadrolarından oluşan Kıbrıs Türk Yönetici Eliti’nin öncelikli görevlerinden biri; TC egemenlerinin ve onların da “ağabeyi” konumundaki ABD’nin “olur”unu muhafaza etmek. UBP ve Denktaş’ın fırsat bekleyen saldırganlığı altında, en ufak bir hatanın tüm stratejiyi çökerteceği bu ip cambazlığı; neo-liberal amentünün gereklerini yerine getirip milliyetçileşirken, “barışçılığı” da kimselere kaptırmamayı şart koşuyor... Yeni Yönetici Elitimizin işi gerçekten başından aşkın...

CTP – AKP - ABD İşbirliği

Ledra’ya bir geçiş kapısı açılması konusunu neredeyse savaşa vardıracak kadar milliyetçi söylemlerle dinamitleyen, köprüleri atmak için oldu bitti yaratarak köprüler inşa eden CTP kurmaylarının “barış” diye bir derdi kalmamıştır. “Milli dava”yı en iyi kendilerinin savunduğunu göstermek için, Mülkiyet Yasası, Anayasa’nın Demokratikleştirilmesi gibi başlıklar altında liberal düzenlemelerin de öncülüğü yapılmaktadır. AKP ve Bush Cuntası ile iyi ilişkileri korumak, neo-liberalizm, milliyetçilik ve emperyalizmle işbirlikçilik şartlarını yerine getirmeyi gerektiriyor. Gemikonağı bölgesine, ABD Savunma Bakanlığı ile yakın ilişkideki bir şirket vasıtasıyla gemi söküm tersanesi yapılacağına dair gazetelere yansıyan haberler, Başbakan tarafından da onaylanmıştır. Başbakan, söz konusu tersanenin özel bir şirket tarafından işletileceğini belirtse de; Irak’taki ABD işgal kuvvetlerinin %50’sinin özel güvenlik şirketlerinden oluştuğu, ABD’de hapishanelerin bile özelleştirilmiş olduğu ve söz konusu özel şirketin ABD Savunma Bakanlığı ile işbirliği halinde çalıştığı gerçekleri Başbakanın açıklamasını anlamsızlaştırmaktadır.

Yeni Liberallerden – Neoliberalizm

Bir zamanlar “liberal” kelimesini küfür niyetine kullananlar; bugün özelleştirmenin nimetlerinden, piyasa ekonomisinin kaçınılmazlığından bahsetmektedirler. Kuş Gribi salgınını bahane ederek zaten can çekişmekte olan köy tavukçuluğuna bir darbe daha vurulmuştur. Büyük sermayenin kitlesel tavuk katliamına dayalı, sağlıksız tavukçuluk yöntemleri, krizden daha da tekelleşerek çıkıvermiştir. Eğitim’de tam gaz devam eden özelleştirme saldırısı, karşısında güçlü bir sendikal direniş bulunca; Özel Dersaneler ve Özel Üniversiteler vasıtasıyla altı oyulan “öğretmen muhalefeti”nin zayıf düşmesi, şimdilik zamana bırakıldı. Bunun yerine, Mart ayı sağlık sistemine karşı girişilen yeni bir özelleştirme saldırısının reklamlarıyla geldi: Sağlık Bakanı, sağlık hizmetini metalaştıracak bir sürece start vererek Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nı övgü dolu sözlerle kamuoyuna anlatmaya başladı. Gerçi hali hazırda hastahenenin temizlik ve yemek gibi hizmetleri özel şirketlere devredilmiş ve her yerde cirit atan özel güvenlik şirketleri, devlet hastahanesini işgal etmiş durumdadır. Ancak “sağlıkta metalaşma ve piyasaya açılma”nın altyapısını ören bu “Genel Sağlık(sızlık) Yasası”, sağlıkta özelleştirme saldırısının daha ileri bir boyuta tırmandırılacağının sinyallerini veriyor. Elektrik ve Eğitim’den sonra şimdi de Sağlık’ta özelleştirme sürecine giriliyor.
Bir yandan da,  “kayıt dışı yaşamın kayıt altına alınması” söylemi altında, göçmen işçiler kölelik koşullarında çalıştırılıyor. İsyan eden köleler, insan avları düzenlenerek sınırdışı ediliyor. Sermayenin baronları, “kayıt dışı”nın tek ve kesin çözümünün “sendikalaşma” olduğunu bilmezden geliyorlar. Tüm kavramları ters yüz eden neo-liberalizm, kayıt dışılığın tek ve asıl kaynağı olan sermaye çevrelerini yanına almış, göçmen işçileri daha da köleleştiren önlemlerini sıkılaştırmış durumdadır.

Yeni Koşullar Bize Yeni Görevler Yüklüyor

Eskinin mücadele yöntemlerine dayalı stratejiler iflas etmiştir. Eski örgütlenme ve mücadele yöntemleri direnişe katkı sunmak bir yana, egemenlerin politikalarını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. KTOEÖS’nın grevi ve bu grevin örgütlenme yöntem ve stratejilerinin yarattığı sonuçlar açıkça göstermektedir ki, emeğin bütünsel kurtuluşunu öngörmeyen her türlü adım devletin/sermayenin işine yaramaktadır. Grev hakkını tartıştıran, grev yasaklayan bir hükümetin kamuoyu nezdinde “haklı görünmesini” sağlayan bir sendikal strateji, yeni koşulları anlamayarak körlemesine eski tarza saplanan eski sendikacılığın ölüm çığlığıdır. Oysa emperyalizmle uzlaşarak, milliyetçilik ve neo-liberalizm bayrağını yükselten sermayeye hak ettiği yanıtı vermek, yeni koşulları anlayan ve onun gereğini yerine getiren bir örgütlenme ve mücadele stratejisini şart koşuyor.

Başka Bir Kıbrıs Mümkün

Bu yoğun gündemin içinden alternatif kültürel-politik hattın örülmesi yolunda gösterilen çabalar henüz zayıf, cılız ve yetersizdir. Bir yandan neo-liberalizmin dünya çapındaki saldırısını anlamak, diğer yandan Fransa, Almanya, Latin Amerika gibi coğrafyalarda yeşeren direniş tarz ve yöntemlerini takip ederek kendi ülkemize özgü olanları yaratmak görevleri ile karşı karşıyayız. İçinde bulunduğumuz her alanda direniş odaklarını desteklemek ve alternatif politikanın tohumlarını serpmek yolunda gösterdiğimiz çabalar, toplum gözünde gücümüzün çok ötesinde bir meşruluğumuzun oluşmasına neden oluyor. Bu da kendimize güvenimizin artmasını sağlıyor. Sadece dört gecede 600’e yakın insanı çeken tiyatro gösterimlerimiz, Kumsal Parkı Direnişi’nde bölge halkı ile kurduğumuz sağlıklı ilişkiler ve hedefe ulaşmayı bilmemiz, elektrik kesintileri karşısında toplumun nabzını tutarak öfkeyi özelleştirme karşıtlığına yönlendirme stratejimizin etkin olması ve 18 Mart’ta işgal karşıtı kortejimizin ardında yürüyecek pankart bulamayan bağımsız katılımcıların tercihi olması doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.
Bu arada gerici, karanlık güçlerin Koro ve Tiyatromuzun ODTÜ KKK’da davetli olarak gerçekleştirdiği etkinlikte karşımıza çıkma provasında bulunmaları da; hem gücümüzün ötesinde bir ilgiye mazhar olduğumuzu gösterdi, hem de toplumun ilerici güçlerinin etrafımızda kenetlenmesi sonucunu doğurarak meşru çizgimizin anlamlılığını bir kez daha ortaya koydu.
Önümüzdeki dönemde birçok ilke de imza atmak yolundayız; Mayıs ayı başında Atina’da gerçekleşecek Avrupa Sosyal Formu’na Kıbrıs’tan ilk kez organize bir katılım gerçekleştiriyoruz. 1 Mayıs’ta eylem alanına Kıbrıs’ta bir Kültür Merkezi’nin gerçekleştirdiği en kitlesel katılımla gireceğiz ve Mayıs ayı sonunda Türkiye-Kıbrıs-Yunanistan’dan gelen filmlerden oluşan kendi barış filmimizi gösterime sokacağız. “BiradadaBirarada” film projesi, daha şimdiden mücadele tarihimize geçmiş durumda. Adamızın yeniden birleşmesi yolunda Baraka Kültür Merkezi; şarkı, şiir, tiyatro, sinema ve politik mücadele yöntemlerine dair durmak bilmez bir üretkenlik sergiliyor. Adamızdaki tüm olumlu unsurlar için bir çekim ve ilham kaynağı oluyor.
Bu koşullar altında, 3 aylık bir periyodla yayınlayacağımız Argasdi’yi sadece bir gazete veya teorik dergi olarak görmüyoruz. Argasdi ile; güncel olayları, teorik anlamlarını açığa vurarak çözümlemeyi hedefliyoruz.
Neo-liberal saldırı karşısında şaşkınlığa düşmüş emek örgütlerinin, emeğin gücüne olan güvenini eşitlikçi ve özgürlükçü bir barış adası hedefi çerçevesinde yeniden toparlaması yolunda mücadelemiz devam edecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder