Yerel seçimlerin propaganda dönemi boyunca en çok
duyduğumuz sözcük GÜÇ oldu... Bir yandan “tam güçle iktidara” gelmek
isteyenler, diğer yandan “doğruya güç ver” diyerek muhalefet edenler ve seçime
bile girmediği halde “güç” isteyenlerin yarattığı görünüm, memleketi tam bir
‘güçsüzler yurdu’ havasına soktu...
Sonuçta ortaya çıkacak artitmetikte “gücü
gücüne yetene” prensibinin geçerli olacağını tahmin etmekse zor değil...
İnandırıcılığını kaybetmiş sol siyasetin güce vurgu yapması anlaşılır olabilir.
Ancak bu vurguda gözden kaçan şudur; egemen sınıfın siyasetçileri sistemi
değiştirmeyi vaat etmezler. Onlar sistemi sadece restore etmeyi, iyileştirmeyi
vaat ederler. Yani egemen sınıfın ihtiyacı olan şey inandırıcılık değil
GÜÇ’tür. Onlar güçlüyseler inandırıcıymış gibi davranabilirler. Aynı şey bizim için
geçerli değildir. Biz sistemi değiştirmeyi öneriyoruz. Biz insanları
“bilinmeyene” yelken açmaya davet ediyoruz. Bizim güçten çok inandırıcılığa
ihtiyacımız var. Bizim gücümüz inandırıcılığımızdır.
Seçimlerin sonuçlanması ile birlikte seçimsiz geçecek
uzun bir süreç başlamış oldu. Bu süreç, özellikle seçimler üzerinden siyaset
yapmayı alışkanlık haline getirmiş “solcularımız” için çok uzun olacak. CTP’nin
artan kitle desteğinin son seçimlerle birlikte duraladığı, yer yer gerilemeye
başladığı söylenebilir. Aktif CTP militanları, küskünlükle doygunluk arası
biryerlerde depolitize olmaya başladılar bile. CTP tabanında oluşmaya başlayan
polikaya ilgisizlik son seçimlerle kendini net bir şekilde gösterirken,
CTP-dışı sol eski alışkanlıklarını kıramıyor. Basın açıklamaları ve gazete
sayfaları muhalefetinden öte; günlük yaşama dair somut iş üzerinden bir
muhalefet örmek geleneksel soldan kimsenin ilgisini çekmiyor. Oysa Kıbrıs’ın
kuzey yarısı tarihsel bir dönemecin eşiğindedir.
Genel Sağlık(sızlık) Sigortası
Yeni Yönetici Elit, IMF ve AKP’den aldığı emirler
doğrultusunda, neo-liberalizmin küresel saldırısını evlerimizin önüne kadar
getirmiştir. Uygulanmaya başladığı günden itibaren tüm emeklilerin maaşlarında
azaltmaya gidecek olan SG ve GSS, tüm çalışanlar için emeklilik yaşını
arttırır, kadınların iki kat ezilmesinin koşullarını olgunlaştırırken; sağlığın
metalaşması, prim günlerinin arttırılması, iş kazası-meslek hastalıklarında
çalışanlara sağlanan hak ve menfaatlerin geriletilmesi vb. yollarla vahşi
kapitalizmin bayrağını en yükselere taşımak üzere bizlere meydan okumaktadır.
Diğer yandan özelleştirme ve piyasalaşma saldırısının
eğitim alanındaki sonuçları öğrencilerin öfkesinin kabarmasına neden oluyor.
Önce Fransa, ardından Şili ve son olarak da Yunanistan’da patlak veren öğrenci
protestolarının bir benzerini ülkemizde görmek bizi şaşırtmadı. Dünyadan hiç de
sandığımız gibi kopuk değiliz. Ülkemizde uygulanan neo-liberal politikalar ve
egemen sınıf zihniyeti, Fransa’dakinden, Şili’dekinden veya Yunanistan’dakinden
farklı değildir. Tabii ki buna verilecek cevap da farklı olmayacaktır. DAÜ’de
yaşanan başarılı işgal ve kitlesel öğrenci eylemliliği yeni bir dinamizme
işaret ediyor. Sol, bu dinamizmi bünyesine katıp üye yazmayı değil, anlayıp
desteklemeyi öğrenmelidir. Neo-liberal politikaların zorunlu sonucu halkta
yarattığı direniş ruhudur. Bugün üniversitelerde başlayan dinamizm; liselere,
kamu kurumlarına ve özel sektöre kadar yayılacaktır. Yönetici Elit yaşananlardan
ders çıkarmamaktadır, çıkarmayacaktır. DAÜ-Sen Başkanı Ulaş Gökçe, öğrencilere
verdiği onurlu destek nedeniyle soruşturma ile karşı karşıya kalmıştır. Ve
eylemlerden hemen sonra alınan duyumlar harçların arttığı yönündedir. Yönetici
elitimizin bu cesareti takdire değerdir. Kendilerine hakettikleri yanıtı vermek
de bizim boynumuzun borcu...
Sanatçılar Kumara – Kumarcılar Sanata
Arif Hoca, “çirkef yatağının ortasında gülistanlık olmaz”
demişti. 12 Eylül Darbesi, KKTC’nin ilanı ve SSCB’nin yıkılışı ile pusulasını
şaşıran yalnızca sol değildir. Toplumsal yozlaşma ve kapitalist ilişkiler
yalnızca siyaset arenasında değil, en mahrem ilişkilerimizden, bireysel
davranış kalıplarımıza kadar sirayet etmiştir. Bundan hiçbirimiz muaf değiliz.
Gerçeği kabul edip, mücadelemizi bu şekilde kurgulamadığımız müddetçe de altta
güreşmeye devam edeceğiz. Galaxy Betting isimli bahis (kumar) şirketi sanatsal
faaliyet organize ederken (sponsorluk değil, faaliyetin sahibi olmasından
bahsediyoruz) Sunay Akın ve Yılmaz Erdoğan gibi “sol” sanatçılar da, bu oyunda
rol alabilmektedirler. Sanatçılarımız “sanat piyangosu” düzenleyerek kumar ile
sanatı başka bir boyutta ama aynı şekilde yeniden buluşturmaktadırlar.
Kumarcıların sanata, sanatçıların kumara meylettiği, her geçen gün birbirine
daha çok benzediği bu rezil döngüyü kırmak; fiili, meşru, demokratik ve
direngen bir mücadeleyi kararlılıkla örmekten geçiyor.
İş Birliği – Güç Birliği
“Biradada Birarada” filmimizin gösteriminde salonda
orturacak yer bulamadık. Halen daha Lefkoşa gösterimini tekrarlamamız yönünde
ısrarlarla karşılaşıyoruz. Atina’da gerçekleşen Avrupa Sosyal Forumu’dan yeni
deneyimler, yaratıcı fikirler ve uluslararası bağlantılarla döndük. Grup
Yorum’un Kıbrıs’ta ilk kez gerçekleşen konserine, hiçbir karşılık beklemeden
yoğun gündemimizin elverdiği en kitlesel katkıyı koyduk. Ve Fazıl Önder’in yıllardan bu yana ilk kez sokakta anıldığı
yürüyüşün hem organizasyonunda hem de gerçekleşmesi esnasında tüm disiplinimiz
ve kararlılığımızla çalıştık.
Birlikte iş yaptığımız tüm yapılara, verdiğimiz sözü
tutacağımızı, anlaştığımız saatte anlaştığımız yerde olacağımızı, üstümüze
aldığımız her işi en iyi şekilde yerine getireceğimizi, bizimle yola çıkanın
yolda yalnız kalmayacağını; yaşayarak, fiilen deneyimletiyoruz ve niyetimiz bunu
böyle devam ettirmektir. Solun kitleselleşmesinin sadece grup çıkarlarını ön
plana alan bir ben-merkezcilikle değil, solun tüm renkleri ile hep beraber
kitleselleşmesi demek olduğunu biliyoruz ve bunun için çalışıyoruz.
Taşındık
Artık bize dar gelen, Küçük Kaymaklı’daki yerimizden taşınıp, Mine
Mazlum Apartmanı 12/2 Esen Sokak Dumlupınar/Lefkoşa adresine yerleştiğimiz
Temmuz ayı; duvarından, boyasına, halısından, su tesisatına her şeyi kendi
emeğimizle gerçekleştirdiğimiz yoğun bir aydı bizim için... “Fonsuz, sponsorsuz
iş yapılmaz” diyenlere, “yüreği olmayana para ne fayda” diyerek yanıt verdik.
Sinema, koro, okuma-tartışma ve tiyatro faaliyetlerimiz normal temposunda devam
ederken, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde sokağa çıkmaya ve “Barış Bizlerin Ellerindedir”
diye haykırmaya hazırlanıyoruz. Tüm çabamız geçen yıl sokağa inmeyen “barış
güçlerini” bizimle yanyana görmek yönünde olacaktır. Ancak sokaklar yerine
salonları tercih ederlerse, biz yine ve daha kalabalık bir şekilde sokakta
olacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder