Kamusal hizmetlerin
piyasaya devredilmesi dünyadaki tüm neo-liberal hükümetlerin ev ödevi
durumundadır. Bir hükümetin Dünya Bankası, IMF ve AB’nin vahşi kapitalist
yöntemlerini mi; yoksa, Küba, Venezüella, Bolivya gibi ülkelerin emek dostu
politikalarını mı takip ettiğini eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerle ilgili
tavırlarında gözlemleyebiliriz.
Bir yanda Fransa, Yunanistan ve Şili
örneklerinde olduğu gibi öğrenci isyanlarına yol açacak kadar sert kapitalist
önlemler, diğer yandan herkese eşit, kaliteli ve ücretsiz sağlık, eğitim
sağlamak yolunda ilerleyen sol hükümetlerin ABD ve AB’yi çıldırtan
uygulamaları. Dünyanın durumu böyleyken, bizim solculuğu kendinden menkul
hükümetimizin sağlık alanındaki icraatlarıyla sermeyenin mi yoksa halkın mı
sağlığını önemsediklerine bakalım.
Ocak 2007 tarihinde
uygulanmaya başlanacağı vurgulanarak duyurulan Sg ve GSS YT (Sosyal Güvenlik ve
Genel Sağlık Sigortası Yasa Taslağı) incelendiği zaman, bu yasayı
hazırlayanların halkın sağlığından çok sermayenin sağlığını önemsedikleri
kolayca anlaşılabilir.
Prim Sistemi Nedir?
SG ve GSS Yasa’sı sağlık
hizmeti alabilmeyi, prim ve katılım payı ödeme koşuluna bağlamaktadır. Eğer
çalıştığınız süre boyunca maaşınızdan gerekli miktar prim kesilmemişse veya
yeni yasanın öngördüğü sürelerde çalışmamışsanız sigorta sizi kapsamayacaktır.
Bu yasanın mantığı herkese eşit, ücretsiz, kaliteli sağlık hizmeti sunmayı
değil, parasını (primini) ödeyenlere sağlık hizmeti sunmayı öngörmektedir.
Örneğin “Sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları” başlıklı maddede, sağlık
karnesi alabilmek için en az 120 gün prim ödemiş olmalıyız. İşe yeni giren bir
kişinin 4 ay boyunca hasta olma hakkı yoktur. Hasta olursa parasını kendi
ödeyecektir. Yurt dışında tedavi için, son 12 ay içinde en az 240 gün prim
ödenmesi gerekirken, yardımcı üreme yöntemi tedavi hizmetleri için en az 5
yıllık sigortalı olmak ve 900 gün prim yatırmak şarttır.
Oysa çalıştığı süre
içerisinde devlete vergisini zaten vermekte olan emekçiler, bir devletin en
temel görevlerinden olan eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerden yararlanma
hakkına da sahip olmalıdırlar. SG ve GSS Yasası’nın “Yürürlükten kaldırma”
başlıklı maddesi ile açıkça ücretsiz tedavi hakkını ortadan kaldıran sermaye,
insanların hastalığından kar etme amacıyla kazanılmış haklara yönelik eşi
görülmemiş sinsilikte bir saldırı başlatmıştır.
“Tek Tip Sosyal
Güvenlik” söylemleri ile bizde yaratılan özel sektör çalışanlarının hak ve menfaatlerinin
kamu kesimi seviyesine yükseltileceği beklentisi boş çıkmıştır. Bunun yerine
özel sağlık kuruluşlarını ve onların kar mantığı ile hareket eden
işbirlikçilerini yanına alan hükümet, kamu çalışanları ve özel sektör
çalışanlarının hak ve menfaatlerini şimdiki özel sektör çalışanları seviyesinin
bile altına çekmek yönünde hareket etmektedir. Hastalık sigortasından
yararlanmak için belli bir miktar prim ödemiş olmak koşulu, kamu çalışanları
için ciddi bir gerilemedir. Prim sistemi ile tüm kamu çalışanlarının “ücretsiz
tedavi hakkı” bir grup asalağın çıkarları uğruna gasbedilmektedir.
Özelleştirme Nedir?
Özelleştirmeyi yanlızca
mal üreten kamu kuruluşlarının özele satılması olarak anlayan eski kafa
solculuk, GSS ile yapılan kurnaz saldırıyı anlayamamaktadır. Oysa GSS
Sisteminde en az iki açıdan özelleştirmenin yolu açılmaktadır.
Hastalık ve işsizlik
sigortası gibi bazı primlerin yatırımından çekilerek emekçiyi sermayedarın
insafına bırakan Devlet, tedavi sürecinden de elini eteğini çekmektedir.
“Sağlık hizmetlerinin sağlanma yöntemi” başlıklı maddede açıkça, Devletin bu
ödevini özel sağlık kuruluşlarına ve özel hekimlere devredeceği yazmaktadır.
Bu, sağlıkta özelleştirme ve piyasalaştırmadır. Kar mantığı ile çalışan sağlık
kuruluşları elbette parası olanları tedavi, parası olmayanları kapı dışarı
edecektir. Öte yandan vahşi rekabet koşulları altında özel sektörde sendikasız
ve iş güvencesiz çalışmak zorunda kalacak olan sağlık personeli hastalarla
müşteri ilişkisi kurmaya mecbur kalacaktır.
Priminizi ödediğiniz
zaman sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanabileceğinizi sanıyorsanız
yanılıyorsunuz. Hastalanmaya kalkarsanız, priminizi ödediğiniz halde bir de “katılım
payı” ödeyerek iki defa soyulacaksınız. Priminizi ödediğiniz halde; ayakta tedavide
ve diş hekimi muayenesinde %10, ilaç bedeli, ortez, protez, iyileştirme araç ve
gereçleri için %20 katılım payı ödeyeceksiniz. Ayrıca ikamet ettiğiniz yerde
bulunan veya kayıtlı olduğunuz hekime gitmezseniz katılım payınız artacaktır.
Normal bir sigortadan bekleyebileceğiniz “ben sağlıklıyken primimi ödersem
hasta olunca tedavi masraflarımı karşılarlar” düşüncesi hiç aklınıza gelmesin.
Çünkü başta da söylediğimiz gibi bu uygulama sizin sağlığınız için değil
sermayenin sağlığı için tasarlanmış bir uygulama…
Bu iki “yenilik”le
kamusal bir hizmet olan sağlık piyasaya açılmakta, sermayeye devredilmekte ve
halkın sağlığı değil sermayenin semirmesi arzulanmaktadır.
Kapsam Nedir?
Bu GENEL sistem, siz tüm
“prim”lerinizi yatırsanız, “katılım payı”nızı ödemeye hazır olsanız dahi bazı
sağlık hizmetlerini vermeyen GENELLİKTE bir sistemdir. İş kazası ve meslek
hastalığı halinde GSS, protez ve benzeri gereçleri sağlamayacak, yurt dışı
tedaviyi kapsamayacaktır. Hastalık sigortasında sağlık yardımı, protez vb gereçler
ile yurt dışı tedavi kapsam dışı kalacaktır. Analık sigortasında gebelik
muayenesi ve yurt dışı tedavi kapsam dışı bırakılmaktadır. Ayrıca analık
sigortasının asgari prim miktarı mevcut sistemde 90 gün iken 120 güne
arttırılmaktadır.
Yasanın yürürlüğe
girmesi ile birlikte, bu gibi uygulamaların kapsamının genişlediğini,
sigortamızın kapsamınınsa daraldığını göreceğiz. Çünü temel hedef sağlık değil,
sermayenin önünü açmak olunca iş kazası geçiren bir emekçinin protezi bile
devlete fazla görünmeye başlar.
Mücadele nedir?
Evet sağlık sistemimiz bugün büyük bir kaosun içindedir.
Sorunlar sayılamayacak kadar çoktur. Ancak bu sorunları yaratanlar da yine
sermaye çevreleridir. Sistemin bugününden olumsuz etkilenenler de yine emekçi
kesimlerdir. Emekçilerin alınteri ile cebini dolduranlar yurtdışlarında, para
marifeti ile kendi sorunlarını çözmektedirler. Oysa SG ve GSS emekçilerin
sorunlarını çözmek yerine sermayedarları daha da zenginleştirecek, emekçiyi var
olan haklarını bile arar duruma getirecektir. Sermayenin bu amansız saldırısına
karşı “emekten yanayım” diyen tüm örgütlerin etkin ve fiili bir mücadeleye
girişmesi gerekmektedir. Açıktır ki, sistemin bugünkü sorunları
beceriksizlikten değil bilinçli bir yıkım ve talandan kaynaklıdır. Bu sebeple,
taleplerimizi yanlızca var olanın korunması ile sınırlandıramayız. Aksine;
HERKESE EŞİT, KALİTELİ ve PARASIZ SAĞLIK hizmeti sağlanması temel talebimiz
olmalı ve bu sağlanana kadar bir adım bile geri atmamalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder