1 Mart 2009 Pazar

Grevlerin Gösterdiği



19 ve 20 Şubat tarihlerinde yaşanan grevler süreci, kamu emekçilerinin sendikal bölünmüşlüğünün en net göstergesini sundu. Kamu emekçileri, çalışma yaşamında karşılaştıkları kadrolu, geçici, sözleşmeli, hizmet alımı gibi bölünmüşlükler yetmezmiş gibi şimdi de sendikal bir bölünmüşlük ile yüzyüze kaldılar.

Kamusal alanda en çok üyeye sahip KTAMS ve Kamu-Sen farklı tarihlerde grev yapmaya karar verince, zaten %40’larda seyreden sendikalaşmanın da etkisiyle, her bir sendikanın grevine katılım %10’larda kaldı. Hükümet ve onun başbakanı, sendikaların içerden bölünmesi sonucunda oluşmuş olan bu düşük katılımı, kendi başarısı olarak göstermekte zorlanmadı. Oysa çok basit bir mantık yürütme ile KTAMS ve Kamu-Sen’in farklı tarihlerde gerçekleştireceği grevlerin katılım oranlarının da çok düşük olacağı görülebilirdi. Bu sebeple birlikte hareket etmek için koşullarını zorlamayan her iki sendika yönetimi de mevcut durumdan dolayı suçludur.
Ülkede genel grev ilan edildiği halde ne 19 Şubat ne de 20 Şubat’ta dairelerin işleyişi aksadı. Birçok dairede KTAMS ve Kamu-Sen işyeri temsilcilerinin bile greve çıkmadığı gözlemlendi. Bu büyük sendikalar grev kararı öncesi işyeri temsilcilerinin fikrini alma gereği duymadılar. KTAMS ise greve çıkılacağına dair bilgilendirici bir bildiri bile dağıtmadı. Ancak buna rağmen KTAMS’ın düzenlediği yürüyüşe katılım 500 kişi civarındaydı. Bu da KTAMS’ın içerisinde bulunan mücadeleci kamu emekçilerinin hala zinde olduğunun göstergesidir. Üç saatlik etkisiz bir grevle diğer sendikalardan ayrı durmanın moral bozukluğu kitlenin heyecanını baskılayan unsurlardı. Üstelik KTAMS yönetiminden yayılan ve diğer sendikaları “ergenekonculuk” ile suçlayan yaklaşımlar da hareketin genel çıkarları açısından hiç deolumlu değildi. Ancak üyelerin sendikal disiplin ile hareket edip greve katılması gerekli ve önemliydi. Bir zamanların bu mücadeleci sendikasının yeniden ayağa kaldırılması için küsmek ve uzak durmak değil, içerden mücadele etmek ve örnek davranışlar geliştirmek gerekmektedir.
Küçük işyeri sendikaları arasında ise özellikle %100’e yakın bir katılımla Mec-Sen ve samimiyetle grev koymaya çalışan Vergi-Sen, Tel-Sen gibi sendikalar bu grevden alınlarının akıyla çıkmıştırlar. Grevlerin geneli içinde özellikle öğretmen sendikalarında %100’e yaklaşan bir katılım gözlemlendi. Bunun nedeni çok basittir, öğretmen sendikaları kendi alanlarında birleşik ve bağımsız sendikal örgütlenmeyi büyük oranda sağlamıştırlar. Tüm eksiklerine rağmen, kendi alanlarındaki emekçileri %100 oranında örgütlemiş olmaları ve gelen giden hükümetlerden bağımsız tavırlar alabilmeleri bile ciddi bir güç oluşturmalarına yetmektedir. Kamusal alanın geriye kalanında bizim gerçekleştirmemiz gereken de budur.
Oysa devlet dairelerinde örgütlenme oranlarının düşüklüğü ve sendikalı kamu emekçilerinin bile grevlere çıkmayışı nedeniyle, sendikasızlar hiç kılını kıpırdatmıyor. Bu durum kamu emekçileri için ciddi bir tehdittir. Bu durumu fırsat bilen hükümetler daha şimdiden birçok kazanılmış hakkımıza göz dikmiş durumdadır. Bu olumsuz koşulları BİRLEŞİK, BAĞIMSIZ SENDİKACILIK mücadelesini yükselterek göğüsleyebiliriz. Yapmamız gereken alan sendikalarının federatif bir çatı altında birleştiği bir kamu emekçileri sendikaları konfederasyonu için mücadeleyi yükseltmektir. Kamu Emekçisi’nin her daireye girmesi, işyeri sendikalarında bu fikriyatın yayılması ve büyük sendikaların demokratikleştirilmesi için mücadele ederek, aynı zamanda bu hedefimize doğru da adım adım ilerlemiş oluyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder