19 ve 20 Şubat tarihlerinde yaşanan
grevler süreci, kamu emekçilerinin sendikal bölünmüşlüğünün en net göstergesini
sundu. Kamu emekçileri, çalışma yaşamında karşılaştıkları kadrolu, geçici,
sözleşmeli, hizmet alımı gibi bölünmüşlükler yetmezmiş gibi şimdi de sendikal
bir bölünmüşlük ile yüzyüze kaldılar.
Kamusal alanda en çok üyeye sahip KTAMS
ve Kamu-Sen farklı tarihlerde grev yapmaya karar verince, zaten %40’larda
seyreden sendikalaşmanın da etkisiyle, her bir sendikanın grevine katılım
%10’larda kaldı. Hükümet ve onun başbakanı, sendikaların içerden bölünmesi
sonucunda oluşmuş olan bu düşük katılımı, kendi başarısı olarak göstermekte
zorlanmadı. Oysa çok basit bir mantık yürütme ile KTAMS ve Kamu-Sen’in farklı
tarihlerde gerçekleştireceği grevlerin katılım oranlarının da çok düşük olacağı
görülebilirdi. Bu sebeple birlikte hareket etmek için koşullarını zorlamayan
her iki sendika yönetimi de mevcut durumdan dolayı suçludur.
Ülkede genel grev ilan edildiği halde
ne 19 Şubat ne de 20 Şubat’ta dairelerin işleyişi aksadı. Birçok dairede KTAMS
ve Kamu-Sen işyeri temsilcilerinin bile greve çıkmadığı gözlemlendi. Bu büyük
sendikalar grev kararı öncesi işyeri temsilcilerinin fikrini alma gereği duymadılar.
KTAMS ise greve çıkılacağına dair bilgilendirici bir bildiri bile dağıtmadı.
Ancak buna rağmen KTAMS’ın düzenlediği yürüyüşe katılım 500 kişi civarındaydı.
Bu da KTAMS’ın içerisinde bulunan mücadeleci kamu emekçilerinin hala zinde
olduğunun göstergesidir. Üç saatlik etkisiz bir grevle diğer sendikalardan ayrı
durmanın moral bozukluğu kitlenin heyecanını baskılayan unsurlardı. Üstelik
KTAMS yönetiminden yayılan ve diğer sendikaları “ergenekonculuk” ile suçlayan
yaklaşımlar da hareketin genel çıkarları açısından hiç deolumlu değildi. Ancak
üyelerin sendikal disiplin ile hareket edip greve katılması gerekli ve
önemliydi. Bir zamanların bu mücadeleci sendikasının yeniden ayağa kaldırılması
için küsmek ve uzak durmak değil, içerden mücadele etmek ve örnek davranışlar
geliştirmek gerekmektedir.
Küçük işyeri sendikaları arasında ise
özellikle %100’e yakın bir katılımla Mec-Sen ve samimiyetle grev koymaya
çalışan Vergi-Sen, Tel-Sen gibi sendikalar bu grevden alınlarının akıyla
çıkmıştırlar. Grevlerin geneli içinde özellikle öğretmen sendikalarında %100’e
yaklaşan bir katılım gözlemlendi. Bunun nedeni çok basittir, öğretmen
sendikaları kendi alanlarında birleşik ve bağımsız sendikal örgütlenmeyi büyük
oranda sağlamıştırlar. Tüm eksiklerine rağmen, kendi alanlarındaki emekçileri
%100 oranında örgütlemiş olmaları ve gelen giden hükümetlerden bağımsız
tavırlar alabilmeleri bile ciddi bir güç oluşturmalarına yetmektedir. Kamusal
alanın geriye kalanında bizim gerçekleştirmemiz gereken de budur.
Oysa
devlet dairelerinde örgütlenme oranlarının düşüklüğü ve sendikalı kamu
emekçilerinin bile grevlere çıkmayışı nedeniyle, sendikasızlar hiç kılını
kıpırdatmıyor. Bu durum kamu emekçileri için ciddi bir tehdittir. Bu durumu
fırsat bilen hükümetler daha şimdiden birçok kazanılmış hakkımıza göz dikmiş
durumdadır. Bu olumsuz koşulları BİRLEŞİK, BAĞIMSIZ SENDİKACILIK mücadelesini
yükselterek göğüsleyebiliriz. Yapmamız gereken alan sendikalarının federatif
bir çatı altında birleştiği bir kamu emekçileri sendikaları konfederasyonu için
mücadeleyi yükseltmektir. Kamu Emekçisi’nin her daireye girmesi, işyeri
sendikalarında bu fikriyatın yayılması ve büyük sendikaların
demokratikleştirilmesi için mücadele ederek, aynı zamanda bu hedefimize doğru
da adım adım ilerlemiş oluyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder