13 Haziran 2012 Çarşamba

Bizim Mahalle



Bir ufak mahalleciğimiz var. Kendi halinde, etliye sütlüye karışmayan bir sevimli mahallecik...
Çok uzun seneler önce, bazı olaylar geçmiş mahallemizin başından. İşte o tarihlerden beridir mahallenin hali perişan.
O olayları herkes başka başka anlatıyor şimdi. Ancak neredeyse gene herkes bugünkü olaylardan dertli...
İzin verirseniz anlatayım size halimizi. Belki derleşerek çözeriz meselemizi...

***
O eskilerde yaşanan olaylardan sonra, mahallemiz ikiye bölünmüş...
Olmuş küçücük, ki zaten eskiden de küçükmüş...
Üstelik bizim kaldığımız yarısına da bir kabadayı dadanmış. Canı ister basar geçer, canı ister ezer söver. Yarı mahallede huzur da, mutluluk da kalmamış...
Ne varsa bize ait, kendisinin bellemiş kabadayı. Sesimizi çıkarırsak ensemize binermiş kabadayı...
İnsanlık hali, mahalleli bu duruma alışmış. Kimisinin ağzına bir parmak bal çalınmış, kimisi korkuyla sindirilmiş, kimisi ise dayanamayıp çekip gitmiş. Bir kısım mahalleli de kabadayının bekçisi kesilmiş...
Kabadayıya hizmet için her daim hazırmış bu işbirlikçiler. Hatta zaman zaman “kim kabadayımıza daha iyi hizmet eder, kim kabadayımıza layıktır” diye kendi aralarında kavga ettikleri bile olurmuş.
Ama her şey bundan ibaret değil tabi. Mahallemizin cesur, gözü pek, yürekli gençleri de varmış.
Bu gençler, kabadayıdan kurtulmak için çok planlar yaparmış...
Birer ikişer toplanırlar, bu planlara dair konuşurlar, mahallenin geriye kalanına da planlarını açık açık anlatırlarmış...
Ama bir kusurcuğu varmış bu gençlerin...
Herkes sadece kendi planını beğenir, diğerlerinin planlarını beğenmezmiş...
Herkes birbirinin planını kötülemekten, yanlışını söylemekten, kendi planını uygulamaya bir türlü fırsat bulamazmış... Kısacası bu gençler, kabadayıdan çok birbirleri ile kavga ederlermiş...
Bunun için gençler ayrı ayrı çıkmaya karar vermişler kabadayının karşısına...
Ama kabadayının karşısına çıkmak yerine, sabah akşam mahalleliye başka gençlerin yanlışını, eksiğini, kusurunu anlatıp durmuşlar.
Kendi planlarını uygulayacaklarına, başkasının planına çamur atıyormuşlar...
***
Günler günleri kovalamış, aylar ayları kovalamış, yıllar yılları kovalamış...
Mahalleli kabadayıyı bir türlü kovalayamamış...
Bir gün gençler bakmış bu iş böyle olmayacak. Oturmuşlar, düşünmüşler, taşınmışlar, kaşınmışlar...
Kabadayının karşısına kim çıksa bir güzel dayak yemekte. Bu iş artık böyle girmemekte...
Gençleri gören mahalleli, kabadayının karşısına çıkmaya daha çok korkmakta. Gençlerin durumu mahalleliye cesaret değil korku aşılamakta...
Böyle böyle karar vermiş gençler, biraraya gelmeye. Kabadayının karşısına hep birlikte dikilmeye...
Oturmuşlar, konuşmuşlar...
Bir genç söz almış ve şöyle demiş: “Bugüne kadar hep birbirimizi yedik. Kabadayıya karşı tektik. Şimdi artık biraraya gelmeliyiz. Bu belayı defetmeliyiz.”
Bütün gençler aynısını söylemiş, hepsi de aynı fikirde birleşmiş...
Mahallemiz çok ümitlenmiş, gençlerin birleşmesine sevinmiş...
Ama işler hep böyle gitmemiş. Gerçi gençler hemfikirmiş. Kimse birbirini yemeyecek, herkes kabadayıya karşı birleşecek. Böylece kabadayı yenilecek...
Herkes bunu söyleyip durmuş ama alttan alta kendi planını da kurmuş...
Önceden söylemiştik ya bir kusurcuğu var diye bu gençlerin:
Herkes sadece kendi planını beğenir, diğerlerinin planlarını beğenmezmiş...
Herkes birbirinin planını kötülemekten, yanlışını söylemekten, kendi planını uygulamaya bir türlü fırsat bulamazmış... Kısacası bu gençler, kabadayıdan çok birbirleri ile kavga ederlermiş...
İşte şimdi biraraya gelince gençler kavga daha da şiddetlenmiş. Daha birleşemeden gençler herkes gene kendi yoluna gitmiş...
***
Günler günleri kovalamış, aylar ayları kovalamış, yıllar yılları kovalamış...
Mahalleli kabadayıyı bir türlü kovalayamamış...
Mahallenin hayatı bir durmayan devrana, bir bitmeyen çarka bağlanmış...
Gençler kabadayıya lafla kafa tutar, mahalleliye mükemmel planlarını anlatır, diğerlerinin planlarına dudak bükermiş... Ama iş kendi planlarını uygulamaya gelince hepsi de yan çizermiş...
İşler sarpa sarınca gençler gene birleşir; birliğin, birleşmenin erdemlerini anlatır da anlatırlarmış...
Sonra aynı gençler birliğin kendi planlarını kabul etmesi için çalışmaya başlar birbirleri ile dalaşırmış...
Ayrılırlar birleşirler, birleşirler ayrılırlar durmadan çalkalanırlarmış...
***
Birgün gençlerin içinden bir genç kaldırmış kafasını ve etrafına bakmış...
Durduğu yer ortadan ikiye bölünmüş bir mahalle yarısıymış...
Mahalleli kendi halinde, kabadayı keyfinde, bekçileri afiyetteymiş...
Kabadayıdan kurtulmak için ortada bir sürü plan varmış da, planları uygulamak için bugüne kadar hiç adım atılmamış...
Gençler ancak da birleşelim diye konuşur, sonra herkes birbirine kendi planını uygulatmaya çalışırmış...
“Ne yapmalı” demiş bu genç...
“Nasıl çıkmalı bu kısır döngüden?”
Ve bir karara varmış...
“Planımı diğer gençlere değil mahalleliye götürmeliyim. Kadayının karşısında mahalleli ile beraber birleşmeliyim.”
***
Mahallemizde o günden beridir farklı bir genç var. Tüm diğer gençler bu gençten şikayetçi...
Neymiş efendim birleşmiyormuş kendileriyle...
Söyleniyorlar, kabadayıyı yalnız başına yeneceğini sanıyor diye...
Bu gençse, hiç takılmıyor sözde birlikçilere... Diyor ki “Madem bir planınız var, uygulayın siz de...”
Hepimizin derdi kurtulmak kabadayıdan ve işbirlikçilerinden...
Benim planım hiçbir şey eksiltmez sizden...
İster beraber uygulayın ister teker teker...
Birleşip ayrılmalarınız artık yeter...
Açık açık planlarımızı konuşacaksak konuşalım hadi...
Birlik diye diye ayrılmalarımız yetti.
Bunun için mahalleliye döndü bu genç yüzünü...
Planını uygulamakla geçiriyor gecesini gündüzünü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder