22 Ağustos 2012 Çarşamba

Bağımsızlık - Ulusalcılık



“Bir dönem kutuplu dünya mevcutken üçüncü dünya savunusuyla  önemsenen ve Cezayir direnişinin yahut Türkiye 68’inin mottosu olarak anımsanabilecek “bağımsızlık” talebi, ulusalcılığın reddiyle birlikte uzun süredir geçerliliğini yitirmiştir. Bağımlılık-bağımsızlık, ucu ulusalcılığa, sınıf vurgusunun yitirilmesine ve askeri çekişmeye varabilecek tehlikeli bir propaganda zemini...”
Bandista, Yeniçağ Gazetesi, 10 Ağustos 2012

Bizler “Bağımsız Kıbrıs” talebini yükseltiyoruz ya bugünlerde; Yeniçağ Gazetesi’nde yayınlanan röportajında Bandista müzik grubu bir uyarı yapma gereği duymuş...
Bandista’ya göre bağımsızlık kavramı; geçmişe ait, ulusalcı, sınıf mücadelesinden kopuk ve savaşa odaklı bir kavrammış...
Üstelik bu iddiayı sadece Bandista değil, başka bazı kişiler, örgütler de dillendirmeye başlıyorlar...
Bir gazete köşesinde ne kadar mümkün olur tartışmalı da olsa biraz düşünelim bakalım gerçekten öyle mi?

***
Bağımsızlık talebinin ortaya çıktığı dönemdeki dünya ile günümüz dünyası gerçekten de çok farklı...
Bağımsızlık talebinin ortaya çıktığı dönemde sömürge konumundaki birçok ülke, bugün artık “bağımsız” kabul ediliyor. Hindistan gibi, Cezayir gibi, Angola gibi...
Sömürge ülke halkları bağımsızlık talebi ile ayaklandıklarında, klasik sömürgeciliğin de sonuna gelinmişti.
Sistem artık ne ekonomik ne siyasi ne de askeri anlamda sürdürülebilir değildi.
Emperyalistlerin zor yolu ile elde tutmaya çalıştığı bütün ülkelerde şiddetli savaşlar meydana geldi...
Ama bağımsızlık taleplerinin önüne şiddetle, savaşla, silahla geçmenin mümkün olmadığı kısa sürede görüldü...
Bunun üzerine klasik sömürge sistemine son verildi ve yeni-sömürgecilik politikları devreye sokuldu...
Klasik sömürgecilik; vali, açık işgal ve hammade sömürüsü üzerine kurulu bir sömürgecilik biçimidir.
İngiltere, Fransa, Portekiz, İspanya gibi emperyalist ülkeler klasik sömürgecilik yöntemini uygulayarak uzun süre büyük coğrafyalara hükmettiler.
Ama halkların bağımsızlık talepleri karşısında sürüdürülebilirliği kalmayan klasik sömürgecilik, 1950’li yıllardan itibaren yavaş yavaş yerini ABD’nin yürüttüğü yeni-sömürgeciliğe bıraktı.
Yeni-sömürgecilik; siyasi bağımsızlık, askeri ve ekonomik bağımlılık ve ithal ikamesine dayalı bir sömürgecilik biçimidir.
Klasik sömürgeciliğin yerine yeni-sömürgeciliğin yerleşmesi çok kolay olmadı. Dünya çapında ABD’nin başını çektiği bu sistem karşısında özellikle İngiltere epey ayak sürüdü...
Özellikle de Kıbrıs’ta klasik sömürgecilikten yeni-sömürgeciliğe geçiş hayli sıkıntılı oldu.
Doğu Akdeniz’de stratejik önemi büyük Kıbrıs adasını bırakmak istemeyen İngiltere ile ikinci bir Vietnam vakası ile karşılaşmaktan çekinen ABD arasında gerilimlere neden oldu adamız...
Ama sonuçta özgün bir yeni-sömürge modeli olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu ve ada İngiliz hegomonyasından ABD hegomonyasına geçti.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu, aynı zamanda dünya emperyalist sisteminin liderliğine de ABD’nin geçişinin simgesidir. Bu tarihten sonra İngiltere’nin çıkarları ile ABD’nin çıkarları hızla birbirine yaklaştı.
***
Kolayca görülebileceği gibi klasik sömürgecilik ve yeni-sömürgecilik arasında bağımlılık bakımından özde bir farklılık yoktur.
Ekonomileri IMF, Dünya Bankası, Washington ve Londra borsaları aracılığı ile yönetilir...
Askeri güçleri ise NATO vb. paktlarda eğitilerek kendi halkına karşı konumlandırılır...
Siyaseten bağımsızmış gibi görünmelerine rağmen, siyasetçileri emperyalizme hizmet için yarışır...
Kazara yoldan çıkan bütün siyasiler, Washington’da planlanan askeri darbeler ile yüzleşir...
Ancak bizim konumuz bakımından klasik sömürgecilik ile yeni-sömürgecilik arasında ciddi bir fark vardır: Klasik sömürgecilik döneminde dışarıya dönük verilen bağımsızlık mücadelesi, artık yerli işbirlikçileri de hedeflemek zorundadır. Çünkü göstermelik siyasi bağımsızlık ile yetinen yerli işbirlikçiler, artık gerçek bağımsızlığın önünde engel haline galmişlerdir.
Kısacası klasik sömürgecilik döneminde yerli burjuvaziyi de kapsayan bir slogan olarak bağımsızlık, yeni-sömürgecilik döneminde yerli burjuvaziye karşı bir slogana dönüşmüştür.
Klasik sömürgeclik döneminde “ulusal” bir talep olan bağımsızlık, yeni-sömürgecilik döneminde demokratik bir talep haline dönüşmüştür.
Klasik sömürgecilik döneminde bağımsızlıktan sonra ekonomik anlamda kapitalist ilişkilerin içinde kalmayı hedeflemek mümkünken, yeni-sömürgecilik döneminde bağımsızlık sloganının kendisi anti-kapitalist bir nitelik kazanmıştır...
Bundan böyle bağımsızlık talebi, yeni-sömürge ülkelerin sınıf mücadelelerinin üzerinde yükseldiği zemin haline gelmiştir.
1980-1990 aralığında ortaya çıkan gelişmeler ışığında yeni-sömürgecilik sistemini tadilata alan dünya emperyalist sistemi, neoliberal politikaları bu modele dahil etmiştir.
Günümüzde ekonomi alanında ithal ikamecilik ve sosyal refah devleti uygulamaları iptal edilerek; taşeronlaştırma, özelleştirme, kuralsızlaştırma ve piyasalaştırmaya dayalı bir sistem yürürlüğe koyulmuştur.
Açıktır ki neoliberal politikaların yeni-sömürgecilik sistemine dahil edilmesi ile birlikte, bağımsızlık mücadelesi her anlamda anti-kapitalist niteliği ön plana çıkan bir mücadele biçimi haline gelmiştir.
***
Bağımsızlık mücadelelerinin niteliksel anlamda en azında üç evreden geçtiğini söyleyebiliriz.
Klasik sömürgeciliğe karşı yürütlen bağımsızlık mücadeleleri, yeni-sömürgeciliğe karşı yürütülen bağımsızlık mücadeleleri ve neoliberal yeni-sömürgeciliğe karşı yürütülen bağımsızlık mücadeleleri...
Her bir evrede sömürü ve bağımlılık ilişkileri mevcuttur ve her bir evrede bağımsızlık talebi ülkelerin, halkların temel talebidir. Ancak her bir evrede sömürgeciliğin biçim ve yöntemleri farklıyken, bu sömürgecilik karşısında oluşan bağımsızlık mücadelesinin kendisi de farklılaşmaktadır.
Buradan Bandista’nın iddialarının açık bir yanlışlamasına varmak mümkündür...
Bağımsızlık kavramı geçmişe ait bir kavram değil tam aksine bugünü şekillendiren mücadelelerin temel bir parçasıdır.
Bağımsızlık kavramı ile ulusalcılığı bir tutmak; en iyi ihtimalle tarih, ekonomi ve siyaset bilgisi bakımında son 50 yılı bilmemek, kötü ihtimalle ise; sosyalistlere ulusalcı demeyi ezber haline getiren sol liberal kampın parçası olmaya özenmektir.
Ve bağımsızlık, bugün hiçbir zaman olmadığı kadar emekçi sınıflara ait bir kavramdır...
***
Sol jargon ve söylemlere yaslanarak postmodern yaşam tarzının üretilmesinde hayli ilerleyen Bandista’nın bağımsızlık kavramından ürkmesini anlamak mümkün...
Anlaşılması asıl güç olan şey ise; “Bağımsız Kıbrıs Bütün Halklar Kardeştir” sloganını bu ülkenin topraklarına kendi yaşamları pahasına kazıyan insanların kurduğu Yeniçağ Gazetesi’nin tavrıdır. Yoksa onlar da mı kendi geçmişinden nedamet getiren sol liberaller furyasına katılmaya hazırlanmaktadır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder