Yani pratik olarak
kullanılıyor onu biliyoruz da, kullanılmalı mı?
Kullanıldığı takdirde,
sonuçları her zaman olumsuz mu olur?
Yalan söyleyen her daim
zararlı mı çıkar?
Ya da şöyle soralım,
“yalancının mumu” atasözünde de söylendiği gibi en fazla “yatsıya kadar” mı
“yanar”?
Biliyoruz siyasal
mücadelenin türlü çeşitli araçları vardır...
Belli bir hedefe doğru
hareket eden insanlar da, bu hedeflerine varmak için siyasal araçlardan
faydalanırlar...
Peki yalan söylemek,
eksik bilgi vermek, muhatabının söylemlerini çarpıtmak, cımbızlamak,
bağlamından koparmak ve saptırarak farklı anlamlar yüklemek bu araçlardan
sayılabilir mi?
***
Kıbrıs siyasal hayatında
yalan ile ilgili epey birikimimiz var...
UBP’nin son seçim öncesi
sendikalara verdiği yazılı söz hepimizin malumu...
Ya da Eroğlu
Cumhurbaşkanı olunca, ‘emanetçi başkan’ olarak koltuğa oturmak için İrsen Küçük
tarafından “kurultayda aday olmayacağına” dair delegelere verilen yazılı söz de
öyle...
Bunlar yazılı olanlar...
KTHY, DAÜ-DAK, AÖA,
Elektrik ve Telefon süreçlerinde ne
yalanlar söyledi UBP yetkilileri...
Sözlü yalanlar bakımından
UBP’nin icraatlarının dökümünü çıkarmak mümkün değil...
Ve bu konuda UBP ile
belki de sadece Tayyip Erdoğan yarışabilir...
Biliyorsunuz, açlık
grevcileri için “yiyorlar içiyorlar, açlık grevi yok” dedi, hemen ardından da
“Kıbrıs diye bir yer yok” açıklaması geldi.
Sanırım yalan konusunda
da bazı bilimsel yaklaşımlar geliştirmek mümkün...
Ne kadar büyük yalan
söylerseniz, o kadar inandırıcı oluyor...
İnsanlar, “yahu bu kadar
da yalan olmaz, herhalde doğrudur” diye apışıp kalıyor...
Tayyip Bey için söylenen
güzel bir söze değinip ülkemize dönelim biz: “Atma Recep din kardeşiyiz...”
***
Ama sadece sağcı siyasetçiler
yalan söylemiyor ki...
Solda da bol bol yalan
var...
Mesela CTP, BDH ve ÇAP
arasında imzalanan protokolü hatırlıyor musunuz?
Hani 26 milletvekilini
bulurlarsa koalisyonu beraber kuracaklar ve asla UBP veya DP ile hükümet
kurmayacaklardı...
Hemen ardından, CTP-BDH
koalisyonu mümkünken; CTP-DP koalisyonu kurulmuştu...
O zaman da imzalı
protokol metni gazetelerde yayınlanmıştı...
Sonra emeklilik yaşını
arttırıp, kadınların yıpranma payını kaldıran, Göç Yasası’nın altyapısını
hazırlayan Sosyal Güvenlik Yasası’nı getirdi CTP... Ve buna Tek Sosyal Güvenlik
adını verdi...
Yasa 2007’de geçti... Memlekette
tek sosyal güvenlik var mı sizce?
Karpaza elektrik
götürülmesi sürecinde de CTP’den türlü çeşitli yalanlar dinledik...
Ama en son ve en güzel
yalanları: “Biz Göç Yasası’nı geçirmemek için seçime gittik” şeklinde
olandır...
Ne güzel bir yalandır
o...
Göç Yasası’nı ‘geçirmemek
için seçime giden’ CTP, nedense bunu seçim sürecinde bir kez bile söylememiş;
seçimler bitip de hükümet dışında kaldıktan 6 ay sonra birden bire söylemeye
başlamıştır...
Yalan denen şeyin en kötü
tarafı da sanırım budur...
Yalan söyleyen, lafı
ortaya atar...
Yalanın doğrusunu anlatmak
isteyen de vır vır vır konuşmak zorunda kalır...
İnsanlar da haklı olarak
tepki gösterir...
Çünkü belirli mantık
zincirlerini, olguları, belgeleri takip edip hafiyecilik oynamak istemez çoğu
kişi...
***
Yalanı söyleyenin
inandırıcı bulunmasının bir nedeni de sanırım şu “yalan da olsa hoşuma gidiyor”
sözünde gizlidir...
Michael Shermer “İnsanlar
Neden Saçma Şeylere İnanırlar” isimli kitabında, yalanın alıcısı ile satıcısı
arasındaki bir ilişkiye dikkat çekmiştir: Yalan söyleyen, genelde insanlara
duymak istediklerini söyleyen pozitif kişi olarak görülür. Yalanın peşinde
koşup onu ortaya çıkaran ise, mutlu tabloyu yıkan negatif kişi...
Bir kınama cümlesi bile
var bu konuda; “Doğrucu Davut!”
İyi bir yalancı, kime ne
yalan söyleyeceğini, kimden hangi bilgiyi gizleyeceğini ve kimin lafını nasıl saptıracağını
bilen kişidir. Ve sanmayın ki, kişinin
(örgütün) yalanının ortaya çıkması ile sorun çözülür...
İş hiç de öyle değildir.
İnsanlar bilir ki, kimse
mükemmel değildir. Ve ortada bir yalan olsa dahi, sevdikleri kişileri (bazen
onları sevmelerine neden olan olaylar aslında gerçek olmasa dahi) sarıp
sarmalamak eğilimindedirler.
İşte tarih boyunca bütün
yalancıların en iyi bildiği ve arkasına saklandığı altın kural budur...
***
Ama iş siyasetle
bağlantılı olunca yalan üç düzeyde söylenir; halka, parti kitlesine ve kendi
kendine...
Sağcılar için halka ve
parti kitlesine yalan söylemek siyasetin şartıdır. Ancak “kendi kendine yalan” uygulanamazdır...
Kısacası halka ve
partisine yalan söyleyen sağcı siyasetçi, kendine doğruyu söyler...
İrsen Küçük, aday
olmayacağına dair metni imzalarken aday olacağını bilmektedir.
Tayyip Erdoğan “açlık
grevindekiler yiyorlar” derken, aslında yemediklerini bilmektedir.
Ama sol söz konusu
olunca; iş değişir...
Halka ve partisine yalan
söyleyen solcu siyasetçi; yalanına kendisi de inanmak zorundadır...
Çünkü inanmazsa, gerçekçi
olmayacak, adalet duygusu ile etik anlayışı zarar görecektir.
Bazı sol siyasetçiler
yalanı söyledikten bir süre sonra, bazıları da yalanı söylerken inanırlar
yalanlarına...
Ama zamanı farketmez...
Hepsi yürekten inanır...
Mesela CTP yöneticileri
erken seçime gitme nedenlerinin Göç Yasası’nı geçirmemek olduğuna gerçekten
inanmaktadırlar. Veya Sosyal Güvenlik Yasası’nın, İTEM’in, Bileşik Faiz’in faydalarına
en başta kendileri ikna olmuşlardır...
Bu yüzden de, yalan
söyleyen sol siyasetçi halka sağlıksız görünür, ki zaten sağlıksızdır...
“Ben heykeli dikilecek
adamım” diyebilen solcular vardır mesela, sizce bunlar sağlıklı sözler mi?
Ama sağ siyasetçi yalan
da söylese, hiç de sağlıksız davranmaz, çünkü yalanına en başta kendisi
inanmaz...
***
Yalan siyasette bir araç
olarak kullanılmaktadır...
Ama sağa fayda sağlarken,
sola zarar verir yalan...
Çünkü sağ aynı zamanda
güç siyaseti yapar...
Halkı kendisine yalan
üzerinden değil güç üzerinden bağlar... Var olan sistemin devam edeceğini,
gücünün buna yettiğini ispatlaması yeterlidir sağın, siyasetinin devamı için...
Oysa sol için güç
siyaseti mümkün değildir. Sol insanları bilinmeyene yelken açmaya, varolanın
dışına çıkabilme riskini almaya ikna etmeye çalışır. Bunun için ise inandırıcılık
gerekir...
Yalan ile inandırıcılık
yanyana yürümez...
İşte bu yüzden soldan
sağa doğru kayış; halka söylenen yalanlarla başlar, parti içine söylenenlerle
devam eder ve kendi kendini kandırmakla son bulur...
İşte o zaman ne sağa ne
de sola ait olmayan bir duruş çıkar ortaya...
Siz isterseniz buna sol liberalizm de
diyebilirsiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder