Oy vereceğiz de ne olacak? Ben çok uğraştım, hiçbir şey
olmaz...”
Günde en az bir
kez duyduğumuz, haftada en az bir kez söylediğimiz cümleler bunlar...
Hayal
kırıklıkları, moral bozuklukları ve ihanetlerle örülmüş bir hayatın
yansımları...
Kıbrıslı Türkler
olarak hep umduğumuz dağlara kar yağdı, ummadığımız taş başımızı yardı...
Ne zaman, kimden
ümitlendikse; gitti bizi en nefret ettiğimize sattı...
Bütün bunların
sonunda, “inanıp kandırılmak” oldu en büyük korkumuz...
“Ben zaten biliyordum. Hiç şaşırmadım. Ne beklerdin zaten!”
en sevdiğimiz yorumumuz...
***
Kıbrıslı Türk
halkı için umut; öylesine ender bulunan, öylesine değerli, öylesine kırılgan
bir şey haline geldi ki; hiçbir şeyden korkmuyor Kıbrıslı Türkler umudunun
lekelenmesinden korktuğu kadar...
Bir çocuğun,
binbir güçlükle elde ettiği bir oyuncağı kırılmasın diye saklaması gibi
dolabında; saklıyoruz umudumuzu ninelerimizin sandıklarında...
Annelerimizin
misafir odalarında ellenmeden bekleyen binbir çeşit bardaklar, oturulmadan
eskiyen o güzelim koltuklar gibi umutlarımız...
Var! Ama aslında
yok gibi...
Giderek
köreliyor; kullanılmayan her nesne, düşünülmeyen her fikir, bastırılan her
duygu gibi...
Kırmaya,
harcamaya, denemeye, göstermeye kıyamadığımız...
Bize ait olup,
bizimle birlikte yaşasın ümidiyle sakladığımız...
Yıllardır gün
ışığı göremeden çürüyen umutlarımız...
Bunu görmüş de
“umudu kesme yurdundan” diye seslenmişti bize, son umut kırıcılarımız!
***
Oysa, doğrudan
yana taraf olmak için kazanmayı umut etmek gerekmez...
Umutsuz bir
kavganın yenilgiye mahkum neferleri ulaşır en çok kalbimize...
Yenilgiye mahkum
bir kavgada, bir de kazanırsak eğer; işte o zaman deymeyin keyfimize...
Ama kavgaya girip
de karamsar olmak, hiç ummamak kazanmayı; yeğdir el değmemiş naftalin kokulu
umutlarımızı sakınıp kollamaya...
Tıpkı, o bilge
karıncanın yaptığı tercihte olduğu gibi...
Kilometrelerce ötedeki
bir dostunun yardıma ihtiyacı olduğunu duyunca yollara düşmüş karınca...
Soranlara,
anlatıyormuş dostunun başına gelen felaketi ve ufacık adımları ile devam
ediyormuş yola...
Gülmüş birçok
kişi karıncanın bu durumuna...
“Dostun çok uzakta senin ve ayakların çok kısa... Ölecek
dostun, sen daha varamadan onun yanına”
Aldırmamış bu
söylenenlere karınca...
“Olsun!” demiş...
“Benim tarafım belli olsun da...”
***
“O kadar eylem yaptık ne oldu? Greve çıktık, ne kazandık?
Oy vereceğiz de ne olacak? Ben çok uğraştım, hiçbir şey
olmaz...”
Çok anlaşılır
sözler bunlar...
Özellikle de
yaşadığımız hayal kırıklıkları getirilince akla...
Devlerin arasında
ne kazanmayı umabilir ki ufacık Baraka?
Ama siz
sorarsanız bir de Barakacılara...
“Olsun” diyeceklerdir, “bizim tarafımız belli olsun
da...”
AKINTIYA KARŞI
Münür
Rahvancıoğlu
Baraka Aktvisti
munur.rahvancioglu@gmail.com
13 Mart 2013 günü Afrika Gazetesi'nde yayınlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder