Önce gençleri
işsiz, ülkeyi geleceksiz bırakacaksınız...
Sonra “gelin size
iş buldum” diyerek; çaresiz insanları, güvencesiz ve garantisiz işlere yerleştireceksiniz...
Ölümü gösterecek,
ardından sıtmaya razı edeceksiniz...
Maaşlar asgari
ücretin biraz üzerinde, izin hakkı kadrolu personelin yarısı kadar, geleceği
sizin iki dudağınızın arasında...
Hem de bu
yaptığınızı; “torpil”, “imtiyaz”, “avantaj” olarak sunacaksınız...
Bir de teşekkür
bekleyeceksiniz, üstüne...
Yetmeyecek bu
kadar yüzsüzlüğünüz...
Batırıp rezil
ettiğiniz Başkent’te, “çözüm benim” diyerek tekrar aday olacaksınız. Ama size
gönlüyle destek vermek isteyecek bir allahın kulunu bulamayacaksınız...
Bütün
destekçileriniz ya korkudan ya da mammadan yanınızda olacak...
Sizin için
gönüllü bayrak sallayacak, bildiri dağıtacak, oy isteyecek insanı mumla
arayacaksınız...
Ama yüzünüz
kızarmayacak gene de...
Ve “geçici” adı
altında, güya kıyak geçerek işe aldığınız insanları zorla “desteğe”
koşacaksınız...
Bakanlıklarınızda
görevli, halka hizmet vermek için maaş alan ve aslında sadece siz “ayılara” bir
kerecik “dayı” diyerek geleceğini kurtarmaya çalışmış çaresiz insanlara: “Ödeyin
diyetinizi” diyeceksiniz...
Ödeyin bakalım
şimdi diyetinizi, gelin UBP için bayrak sallamaya...
Ödeyin bakalım
şimdi diyetinizi, gelin UBP için bildiri dağıtmaya...
Ödeyin bakalım
şimdi diyetinizi...
***
Marx bir
keresinde şöyle bir cümle kurar: “Hegel,
bir yerde dünya tarihinin önemli kişilerinin ve olaylarının iki kez yer
aldığını söyler. Ama şunu eklemeyi unutmuştur: İlk kez trajedi, ikinci kez ise
fars olarak.”
UBP’nin şu ufacık
kktc tarihinde önemli bir yere sahip olduğu kuşkusuz...
Ve tıpkı Marx’ın
alıntıladığı yerde iddia edildiği gibi tarihimizde en az iki kez yer aldığını
da söyleyebiliriz...
Birincisi 1970’li
yıllardan başlayarak 2000’li yıllara kadar sürmüştü...
O yıllarda UBP
dendi mi, gerçek bir trajediden bahsedilebilirdi...
Sürgün, baskı,
şantaj, zorbalık, dehşet!
Cesaretle
karşısına dikilende de, pısırıkça sinip çekilende de korku uyandırırdı UBP...
Bilen bilir;
“cesaret” korkmamayı değil, korktuğun ile yüzleşebilmeyi imleyen bir
kelimedir...
UBP ve UBP’liler;
kendilerini haklı sayar, yaptıklarını savunur, zor ve baskı mekanizmalarını ise
“hainlere” ve “Rumculara” mübah görürlerdi...
Eğilip bükülmez,
kıvırıp yan çizmez, haksız bir aptalın zorba özgüveniyle dimdik bakarlardı
insanların yüzüne. O bakışta tehtidi de görmek mümkündü, intikamı da...
İkinci UBP dönemi
ise gerçek bir kara komedi...
2009’dan
başlayarak bugünlerde hala devam eden UBP hükümetine bakın bir de...
Haksız, rezil ve
kokuşmuş olduğunun bilinciyle hareket eden bir mahalle yankesicisi sanki...
En pis işleri
yapmak için biraraya gelmiş bir sokak çetesi...
İkinci sınıf
Amerikan komedisinde, suç üstü yakalanıp sırıtan adi bir dolandırıcı...
İri yarı
kabadayının yağcılığını yaptığı için kimsenin dokunamadığı pısırık bir çanta taşıyıcı...
***
Önce gençleri
işsiz, ülkeyi geleceksiz bırakacaksınız...
Sonra “gelin size
iş buldum” diyerek; çaresiz insanları, güvencesiz ve garantisiz işlere
yerleştireceksiniz...
Ve “geçici” adı
altında, güya kıyak geçerek devlete aldığınız insanlara; zorla partinizin
bayrağını sallatacak, bildirisini dağıttıracaksınız...
Gencecik
insanların onuru ile, gururu ile oynayacaksınız...
Adi bir şantajcı,
ikinci sınıf bir tefeci, kalitesiz bir alacaklı gibi dayanacaksınız insanların
kapısına...
Verdiğiniz her
şeyi teker teker çarpacaksınız “kendi partililerinizin çocuklarının”
suratına...
Belli ki artık
miyadınız dolmuş sizin, çırpınmanız boşuna...
***
Bugün Dünya
Tiyatro Günü...
Tiyatro, insanı
insana insanla anlatan en değerli sanatlardan biri...
Yalan, uydurma,
kandırmaca demek değil tiyatro... O gerçeğin ta kendisi...
Tiyatro;
gerçekleri, gerçek insanlar yolu ile göstermektir gerçek insanlara...
Ve tüm sanatlar
gibi “katkıda bulunur sanatların en büyüğü olan yaşama sanatına...”
Bu yüzden
“tiyatro” demeyin sakın ar damarı çatlamışların çırpınmalarına...
AKINTIYA KARŞI
Münür
Rahvancıoğlu
Baraka Aktvisti
munur.rahvancioglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder