Bazı yazıları yazmak zordur, bu yazı da onlardan biri
işte...
Üç masum insanımızı gencecik kaybetmenin derin acısı ile
dağlıyken halkımızın bağrı, söylenecek ne olabilir ki bu ölümlerin üzerine...
Ölüm acısını yakınında hissedenler bilir ki; o konuşmanın
değil susmanın dilinden anlar yalnız...
Susmanın, düşünmenin, hatırlamanın, özlemenin, ağlamanın
ve yine susmanın...
Bu yüzden zordur bazı sözleri söylemek, bazı selamları
vermek, bazı yazıları yazmak...
***
Ama bazı gerçekler karşısında susmak da zordur bazı
insanlar için...
Üç gencecik masum insanımızı kaybettik...
Yakınlarına, tanıyanlarına sabır dilemekten başka bir şey
gelmiyor elden...
Sabır...
Peki sadece bu mudur elimizden gelen?
Önce biraz susalım ve düşünelim...
Sabır dışında bir şey gelmiyor mu elimizden?
Gerçekten?
***
“Yollar kötü, alyapı rezalet”
“Trafik kurallarına uyulmuyor”
“Sürat çok fazla, denetim yetersiz”
“Trafik ikaz ve işaretleri sıkıntılı”
En yapıcı önerilerimiz bu çerçevede şekilleniyor ve
onyıllardır ısrarla artmaya devam eden kazalara karşı biz de ısrarla aynı
önerileri yinelemeye devam ediyoruz...
Bunların pek çoğu haklı ve yerinde öneriler elbette...
Ve kendine devlet diyen bu çakma yapı esas işlevini
yerine getirip bu önerileri ciddiyetle ele alsa, kazalarda önemli bir düşüş
olacağı da gerçek...
Ama önlem adına yasaklar, cezalar, kameralar ve para
toplama mekanizmaları geliştirmekten öte hiçbir şey yapılmadığını hepimiz
biliyoruz...
“Kazalarda büyük düşüş olacak” denilerek takılan hız
kameralarının, maliyenin kasasına para sağlamak dışında hiçbir işlevi
olmadığını sağır sultan bile duydu...
Dönemin CTP-ÖRP hükümetinin allayıp pullayıp, Trafik
Kazalarını Önleme Derneği isimli “ekmek kapısı” ile birlikte her köşe başına
diktiği hız tespit kameraları ne işe yaradı?
Kazalar büyük bir hızla artmaya devam etti...
“Kazaların sayısında azalma olacak” diyenler; bunun tersi
rakamlar ve yanan canlarla ispatlandığında dahi, çıkıp da en azından canından
olan insanların ailelerinden özür dilemediler...
Yeni yasaklar, yeni cezalar, yeni kanunlar koymakla
yetindiler...
Yolları düzelteceklerine zaten camisi olan köylere ikinci
camilerin yapımına hız verdiler...
Işıklandırma sağlayacaklarına, elektrik kurumunu
özelleştirmek için kolları sıvadılar...
Trafik ikaz ve işaretlerini mantıklı bir hale
sokacaklarına, Elçilik yolunu tam techizat koruma altına aldılar...
Trafik eğitimini geliştireceklerine, Külliye açılışlarına
katıldılar...
Kısacası işbirlikçi zihniyetlerine uygun davranmaya devam
ettiler...
Yanlıştan dönmeyi beceremeyenlerin doğruya varması da
mümkün değildi zaten...
***
Oysa bu ufacık ülke yarısında, toplu taşımacığın ne
olduğunu bilmeden büyüyen çocuklar var...
Her adım başına bir araba düşerken, otobüsten, dolmuştan,
tramvaydan ve hatta bisikletten haberimiz yok gibi davranıyoruz...
Düzgün işleyen, temiz, konforlu, dakik ve yaygın bir
toplu taşıma ağımızı yok; başkentte dahi!
Şehirlerin işlevsel yerlerine ulaşabilecek bisiklet
yollarımız yok...
Otobüsü; köylerdeki fakir öğrencileri ve izne çıkan
askerleri şehre taşıyan bir araç sanıyoruz...
Bisikleti ise güzel havalarda çocukluğumuzu hatırlamak
için dolaşılacak bir aletten ibaret görüyoruz...
Kendine devlet diyen başımızdaki yasakçı ve ceberrut yapı
ile kendine hükümet diyen işbirlikçi zihniyet; asli görevini cami inşa etmek ve
TC ile özelleştirme görüşmeleri yapmak sanıyor...
Ve biz ölüyoruz...
Ve biz sakat kalıyoruz...
Ve biz yakınlarımızı kaybediyoruz...
Ve biz yaşadıklarımız yetmezmiş gibi yeni yeni travmalar
yaşıyoruz...
***
Bazı yazıları yazmak zordur, bu yazı da onlardan biri
işte...
Yetkililerden susmalarını ve düşünmelerini istiyoruz...
Toplu taşımacılığın tüm çağdaş şehirlerde bulunan
yaşamsal bir kamu hizmeti olduğunu ve bisikletin eğlencelik bir nesne değil bir
ulaşım aracı olduğunu hatırlatacağımız umursamaz yöneticilerimiz olmasından
utanıyoruz.
Yeni yasaklar, yeni yasalar, yeni cezalar değil; altyapı,
toplu taşımacılık ve bisiklet yolu bekliyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder