1 Ocak 2014 Çarşamba

Üretim’e Neo-ldu?



Annesine hediye vermek isteyen küçük bir çocuk...
Önünde bembeyaz bir kağıt, elinde renkli boyalar, yüzünde mutluluk, gözlerinde umut...
Ne yapıyor dersiniz?

Üretiyor...
Peki sadece bir resim midir ürettiği?
Belki ilk bakışta böyle görülebilir, oysa o resim gerçekte ürettiklerinin yanında neredeyse bir hiç...
Öncelikle sevgi üretiyor, içinde varolanı yansıtmıyor sadece, emekle yoğurarak büyütüyor da sevgisini... Sonra umut üretiyor, çünkü resmini verdiğinde gelecek güzel günlere dair bir umut ekecek annesinin yüreğine... Güven üretiyor, yaptığı ve yapabileceği şeyleri görecek üretimi bitince ve kendine olan güveni artacak... Ayrıca kendi el becerisini üretiyor, çünkü insanın maddi veya manevi tüm becerileri gibi el becerisi de kullandıkça güçleniyor, gelişiyor...
Son olarak mutluluk üretiyor, öyle ki bu hayali çocuğu ve onun hayali resmini kurgulayan bizler dahi hafifçe tebessüm ediyoruz...
Hayali çocuğumuz resmini başkasına çizdirse, parasıyla çerçeveletse ve bir kargo şirketi aracılığıyla annesine gönderse olur muydu tüm bunlar?
***
İnsan yaptıkları aracılığı ile kendini ve çevresini şekillendiren bir canlıdır. İşte bu yüzden de emek ve üretim insanın ayrılmaz bir parçasıdır. Her tarihsel dönemde, her yaşta üretir insan...
Ne ürettiği, nasıl ürettiği ve niçin ürettiği belirler insanın, insanların (toplumun) yapısını...
Çünkü ürettikleri, yaptıkları aracılığı ile kendini de yeniden ve yeniden üretir insan...
İşte bu yüzden mesele üretmek yada üretmemek meselesi olmamıştır hiçbir zaman...
Nasıl ürettiğimiz, ne ürettiğimiz, ne için ürettiğimizdir mesele hemen her zaman...
Yani üretim, asla sadece üretimden ibaret değildir, olmamıştır hiçbir zaman...
***
İçinden geçtiğimiz tarihsel dönemden (politik dil ile ifade edersek ‘emperyalizmin neo-liberal IV. Bunalım Dönemi’nden) hayatın her alanı gibi üretim biçimimiz, üretim ilişkilerimiz de etkileniyor...
Siyasi alanda; sosyal boyutu küçülürken baskı ve şiddet yönü büyüyen bir devlet...
Manevi alanda; artan yabancılaşma ve spritüel (dinsel) bir kaçış...
Sosyal alanda; eğitim, sağlık, ulaşım, barınma gibi temel hakların gerilemesi ile cemaat ilişkilerinin yükselişi...
Ekolojik alanda; tam bir talan, geri dönüşü olmayan bir yıkım...
Felsefi alanda; Nihilizm, post-modernizm...
Politik alanda; sınıf mücadelesinin küçümsenmesi ve kimlik siyasetlerinin yükselişi...
Ve üretim alanında ise taşeronlaşma, sendikasızlaşma, güvencesiz ve esnek çalışma demektir neo-liberalizm...
Resmini tasarlayan, kağıdını seçen, boyasını tartan, mutlu hayaller kurarak çizip boyayan ve sabırsızlıkla annesine vereceği anı bekleyen çocuk gitmiş, tüm bunları başkalarına yaptıraran bir beyin gelmiştir üretime neo-liberalizmle birlikte...
***
Üretim zorunlu ama uzak durulması gereken pis bir iştir artık...
Bu pis işi, düşük ücretle, sağlıksız koşullarda, iş güvencesi olmadan ve uzun saatler boyunca çalıştırılan kişiler yapmaktadır.
Üstelik bu kişiler çoğu zaman ne ürettiğini dahi bilemezler... Ürünün bir parçası bir taşeronda, başka bir parçası başka bir taşeronda üretilir ve en sonunda başka bir yerde birleştirilir çünkü...
Bir “büyük” patron şöyle tanımlıyor bu durumu; “Eskiden koskoca ve hantal bir titaniktik. Şimdi ise yüzlerce hız teknesiyiz...”
Böyle bir üretim sürecinin kapitalist sermaye birikimine onlarca avantajlar sunduğu bir gerçek...
Küçük iş yerlerinde birbirinden habersiz çalıştırılan işçiler sendikasızlığa kolayca mahkum edilebilirler. Üretim süreci parçalara bölündüğünden, herhangi bir parçada oluşan sorun bütüne yansımadan telafi edilebilir, her parçanın maliyeti birbiri ile rekabet eden farklı parçalar nedeniyle sürekli düşme eğilimindedir, taşeronlar arası rekabet nedeniyle oluşan tüm maliyet indirimleri emekçilere yansırken emekçilerin yaşam koşullarındaki kötüleşmeden patron sorumlu tutulmaz çünkü emekçiler çoğu zaman hangi ana patrona çalıştıklarını dahi bilmezler...
Tüm bunların sonucunda sermeye büyür, karlar artar, sorumluluklar düşer, doğa tahrip olur ve insanlık her geçen gün daha fazla insanlıktan çıkar...
***
Swatch’a sorarsanız, o bir saat üreticisi değildir... “Zaman felsefesi” üretmektedir...
Üretim, emperyalizmin metropollerinden bağımlı ülkelere doğru iteklenirken parçalanmakta, bağlamından koparılmakta ve olumsuzlanmaktadır.
Ekonomi, borsa, spekülasyon, döviz vs.’ye dayalı bir sanal yapı gibi işlemektedir...
Ama maddi varlıklar, bedenlerine bağımlı yaratıklar olarak biz insanlar; maddi üretim olmadan yaşamımızı sürdüremeyeceğimizden; kapitalizm bu “lanetli” şeyden bir türlü kurtulamamaktadır.
Bütün o sanal para, borsa, spekülasyon, döviz vs. sistemi; soğuk bir atelyede, sendikasız, düşük ücretle, sigortasız, geleceğini bilmeden çalışan pis bir işçinin sırtında yükselmektedir...
Ve bu böyle olmaya da devam edecektir, ta ki o işçi kendi gibi olanlarla el birliği edip bu sefil sistemi sırtından atana kadar...
O gün geldiğinde, her ürettiğimiz annemize yaptığımız resim kadar umut, mutluluk, güven, sevgi ve yepyeni bir insan kişiliği üretecek...
Çünkü üretim yalnızca üretim değildir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder