Annesine hediye vermek
isteyen küçük bir çocuk...
Önünde bembeyaz bir
kağıt, elinde renkli boyalar, yüzünde mutluluk, gözlerinde umut...
Ne yapıyor dersiniz?
Üretiyor...
Peki sadece bir resim
midir ürettiği?
Belki ilk bakışta
böyle görülebilir, oysa o resim gerçekte ürettiklerinin yanında neredeyse bir
hiç...
Öncelikle sevgi
üretiyor, içinde varolanı yansıtmıyor sadece, emekle yoğurarak büyütüyor da
sevgisini... Sonra umut üretiyor, çünkü resmini verdiğinde gelecek güzel
günlere dair bir umut ekecek annesinin yüreğine... Güven üretiyor, yaptığı ve
yapabileceği şeyleri görecek üretimi bitince ve kendine olan güveni artacak...
Ayrıca kendi el becerisini üretiyor, çünkü insanın maddi veya manevi tüm
becerileri gibi el becerisi de kullandıkça güçleniyor, gelişiyor...
Son olarak mutluluk
üretiyor, öyle ki bu hayali çocuğu ve onun hayali resmini kurgulayan bizler
dahi hafifçe tebessüm ediyoruz...
Hayali çocuğumuz
resmini başkasına çizdirse, parasıyla çerçeveletse ve bir kargo şirketi
aracılığıyla annesine gönderse olur muydu tüm bunlar?
***
İnsan yaptıkları
aracılığı ile kendini ve çevresini şekillendiren bir canlıdır. İşte bu yüzden
de emek ve üretim insanın ayrılmaz bir parçasıdır. Her tarihsel dönemde, her
yaşta üretir insan...
Ne ürettiği, nasıl
ürettiği ve niçin ürettiği belirler insanın, insanların (toplumun) yapısını...
Çünkü ürettikleri,
yaptıkları aracılığı ile kendini de yeniden ve yeniden üretir insan...
İşte bu yüzden mesele
üretmek yada üretmemek meselesi olmamıştır hiçbir zaman...
Nasıl ürettiğimiz, ne
ürettiğimiz, ne için ürettiğimizdir mesele hemen her zaman...
Yani üretim, asla
sadece üretimden ibaret değildir, olmamıştır hiçbir zaman...
***
İçinden geçtiğimiz
tarihsel dönemden (politik dil ile ifade edersek ‘emperyalizmin neo-liberal IV.
Bunalım Dönemi’nden) hayatın her alanı gibi üretim biçimimiz, üretim
ilişkilerimiz de etkileniyor...
Siyasi alanda; sosyal
boyutu küçülürken baskı ve şiddet yönü büyüyen bir devlet...
Manevi alanda; artan
yabancılaşma ve spritüel (dinsel) bir kaçış...
Sosyal alanda; eğitim,
sağlık, ulaşım, barınma gibi temel hakların gerilemesi ile cemaat ilişkilerinin
yükselişi...
Ekolojik alanda; tam
bir talan, geri dönüşü olmayan bir yıkım...
Felsefi alanda;
Nihilizm, post-modernizm...
Politik alanda; sınıf
mücadelesinin küçümsenmesi ve kimlik siyasetlerinin yükselişi...
Ve üretim alanında ise
taşeronlaşma, sendikasızlaşma, güvencesiz ve esnek çalışma demektir
neo-liberalizm...
Resmini tasarlayan,
kağıdını seçen, boyasını tartan, mutlu hayaller kurarak çizip boyayan ve
sabırsızlıkla annesine vereceği anı bekleyen çocuk gitmiş, tüm bunları
başkalarına yaptıraran bir beyin gelmiştir üretime neo-liberalizmle birlikte...
***
Üretim zorunlu ama
uzak durulması gereken pis bir iştir artık...
Bu pis işi, düşük
ücretle, sağlıksız koşullarda, iş güvencesi olmadan ve uzun saatler boyunca
çalıştırılan kişiler yapmaktadır.
Üstelik bu kişiler
çoğu zaman ne ürettiğini dahi bilemezler... Ürünün bir parçası bir taşeronda,
başka bir parçası başka bir taşeronda üretilir ve en sonunda başka bir yerde
birleştirilir çünkü...
Bir “büyük” patron
şöyle tanımlıyor bu durumu; “Eskiden koskoca ve hantal bir titaniktik. Şimdi
ise yüzlerce hız teknesiyiz...”
Böyle bir üretim
sürecinin kapitalist sermaye birikimine onlarca avantajlar sunduğu bir
gerçek...
Küçük iş yerlerinde
birbirinden habersiz çalıştırılan işçiler sendikasızlığa kolayca mahkum
edilebilirler. Üretim süreci parçalara bölündüğünden, herhangi bir parçada
oluşan sorun bütüne yansımadan telafi edilebilir, her parçanın maliyeti birbiri
ile rekabet eden farklı parçalar nedeniyle sürekli düşme eğilimindedir, taşeronlar
arası rekabet nedeniyle oluşan tüm maliyet indirimleri emekçilere yansırken
emekçilerin yaşam koşullarındaki kötüleşmeden patron sorumlu tutulmaz çünkü
emekçiler çoğu zaman hangi ana patrona çalıştıklarını dahi bilmezler...
Tüm bunların sonucunda
sermeye büyür, karlar artar, sorumluluklar düşer, doğa tahrip olur ve insanlık
her geçen gün daha fazla insanlıktan çıkar...
***
Swatch’a sorarsanız, o
bir saat üreticisi değildir... “Zaman felsefesi” üretmektedir...
Üretim, emperyalizmin
metropollerinden bağımlı ülkelere doğru iteklenirken parçalanmakta, bağlamından
koparılmakta ve olumsuzlanmaktadır.
Ekonomi, borsa,
spekülasyon, döviz vs.’ye dayalı bir sanal yapı gibi işlemektedir...
Ama maddi varlıklar,
bedenlerine bağımlı yaratıklar olarak biz insanlar; maddi üretim olmadan
yaşamımızı sürdüremeyeceğimizden; kapitalizm bu “lanetli” şeyden bir türlü
kurtulamamaktadır.
Bütün o sanal para,
borsa, spekülasyon, döviz vs. sistemi; soğuk bir atelyede, sendikasız, düşük
ücretle, sigortasız, geleceğini bilmeden çalışan pis bir işçinin sırtında
yükselmektedir...
Ve bu böyle olmaya da
devam edecektir, ta ki o işçi kendi gibi olanlarla el birliği edip bu sefil
sistemi sırtından atana kadar...
O gün geldiğinde, her
ürettiğimiz annemize yaptığımız resim kadar umut, mutluluk, güven, sevgi ve
yepyeni bir insan kişiliği üretecek...
Çünkü üretim yalnızca
üretim değildir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder