5 Şubat 2014 Çarşamba

Bu Krizden Nasıl Çıkılır!



Dövizin önlenemez tırmanışı sürüyor...
Fazilerin yükseltilmesi, TC Merkez Bankası’nın elindeki rezervlerin önemli bır kısmını piyasaya sürmesi veya yabancı sermayeyi çekmek için yapılan hiçbir “şirinlik” bu tırmanışı durduramıyor...
Bu tırmanıştan, TC’nin yavrusu olarak kktc de fazlasıyla etkileniyor elbette...

Döviz bocu olanlar, kira ödeyenler, neredeyse tamamı ithal olan ürünleri kullananlar, üniversitede okuyanlar, taksit ödeyenler yani hepimiz etkileniyoruz dövizdeki hareketlilikten...
Kimi bankalar döviz kurunu belirli sürelerle sabitlediklerini duyururken, bazı üniversiteler de bu uygulamaya gideceklerini ilan ettiler...
Ancak günlük hayatın hemen her alanını etkileyen döviz hareketi ile mal ve hizmetlerin yaklaşık %30 pahalılandığı, kişisel yaşamlarımızın ise ucuzladığı inkar edilemez bir gerçek...
Bu dramatik gidiş nedeniyle geçtiğimiz hafta kktc bakanlar kurulu, dövizdeki tırmanışın nasıl engelllenebileceğini masaya yatırmaya karar vererek toplanmıştı hatırlarsanız...
Bana kalırsa, bu toplantıda tüm kktc tarihindeki tüm bakanlar kurulu toplantılarında alınan tüm kararlardan daha gerçekçi bir karar alınmış ve bu karar da kamuoyu ile paylaşılmıştı: “kktc’nin dövize müdahale etmesi mümkün değildir.”
Ancak konumuz bizim aciz bakanlar kurulumuz ve onun kararları değil, bizim kktc’ciğimizin kapılarına kadar dayanmış ve hatta kapıları kırıp içerilere dalmış küresel kriz ve onun nasıl son bulacağı...
***
Dövizdeki yükselişin nedenlerine dair çeşitli sebepler ileri sürülüyor. Bugünlerde en revaçta olan gerekçe ise, Türkiye’de cemaat ile AKP arasında süremekte olan “it dalaşı”...
Rivayete göre, yabancı sermaye bu kavga atmosferinden ürkmüş, ayrıca ABD de zaten bu kavgada Fettullah’ın tarafını tutuyormuş ve AKP’yi yıpratmak için TL’nin altını oyuyormuş...
Bunlar aslında gerçeğin sadece bir yönü...
Dövizdeki yükselişin ve belki de cemaat-AKP dalaşmasının da ana sebebi ise; küresel ekonomik kriz...
Hani şu yaklaşık yedi yıldır devam eden; ABD, İspanya, Yunanistan diye dolaşarak yayılan, bir türlü durdurulamayan ve nasıl durdurulacağı da bilinmeyen kriz...
Hani şu Tayyip’in “bizi teğet geçti” dediği, TOKİ ihaleleri, Hidroelektrik Santralleri ve AVM inşaatları ile ötelemeye çalıştığı kriz...
Küresel eonomik kriz bir türlü bitmek bilmezken, yavaş yavaş Türkiye’yi de içine alıyor... Yaklaşan kasırga ortamında eski ortaklar AKP ve Fettullah da birbiri ile kavgaya tutuşuyor...
Yani aslında dövizdeki sıkıntının nedeni AKP-Fettulah kavgası değil, tam tersine AKP-Fettullah kavgasının nedeni krizin ta kendisi...
Peki nasıl son bulacak bu kriz?
***
Hiçkimse net bir yanıt veremese de solcusundan sağcısına herkesin hemfikir olduğu bir şey var: “Bu kriz de eninde sonunda geçecek...”
Bu fikrin ise tek bir dayanağı var: “Kapitalizm bugüne kadar yüzleştiği tüm krizleri atlattığına göre, bunu da atlatacak ve kendini yenileyecektir...”
Bu fazlasıyla kaderci yaklaşımı sıkıntısı ise şu; küresel kapitalizmin bugüne kadar krizleri nasıl atlattığını ve kendini yenilemesini sağlayan süreçlerin ne olduğunu nceleme gereği duymuyor...
Ya, kapitalizm kendini yenileyecek mekanizmayı tamamen ortadan kaldırdıysa...
Ya, bu krizden çıkmanın hiçbir yolu yoksa...
Ya, bu kriz kapitalizmin son krizi ise...
Bertell Ollman işte bu noktada yeni bir bakış açısını ile devreye giriyor...
Özetle şöyle bir perspektif sunuyor Ollman; “Kapitalizmin tüm krizlerinin ortak noktası üç önemli şeyin fiyatlarını düşürmesidir: Makineler, Emek ve Hammadde”...
Her kriz döneminde işsizlik artar, işyerleri kapanır ve hammaddeler açıkta kalırken, bu üç kalem de önemli değer kaybına uğrar... Neredeyse dibe doğru inen fiyatlar krizde fırsat gören bir sermaye grubunun yatırım yapmaya karar verdiği ana kadar düşer...
Bir gün, ucuz hammadde ile ucuz makineleri kullanarak ve ucuz işgücünü sömürerek hala kar elde edebileceğini düşünen bir kapitalist çıkar. Fiyatlar öyle düşmüştür ki gerçekten de kar eder...
Bunu gören diğer kapitlasitler de onu takip ederler... Ve Makineler satılmaya, hammaddeler alınmaya insanlar iş bulmaya başlar...
İş bulan insanlar alışveriş yapar, mamül mallar satılır ve piyasa yeniden canlanır...
Kriz sona ermiştir, ta ki bir sonraki krize kadar...
***
Bir süredir devam eden kürsel kriz de geçmiş dönemlerin krizlerinden farklı değil!!!
İşyerleri kapanıyor, makineler atıl duruyor, insanlar işsiz ve hammadde fiyatları düşüyor...
Bu düşüş devam ederken krizden çıkış için de koşullar olgunlaşıyor gibi görünüyor. Ancak işin aslı öyle değil...
Bugün geçmişten farklı bir olgu ile yüzyüzeyiz: Neo-liberalizm...
Yani otomasyon, özelleştirme, piyasalaştırma  ve taşeronlaştırma...
Kapitalizm bu stratejiyi  kar oranlarının düşme eğilimini durdurmak için yaklaşık 30 yıldır geliştirerek uyguluyor. Geçmişte krizin gelişini yavaşlatmış olan bu uygulamalardan ikisi var ki, aslında krizden çıkışın imkanlarını da ortadan kaldırıyor: Otomasyon ve taşeronlaştırma...
Çünkü her ikisi de istihdamın önünde ciddi bri engel olarak dikiliyor...
Bu şu demek; düşen makine, işgücü ve hammadde fiyatlarına rağmen “krizi fırsata dönüştürerek” yatırım yapacak olan kapitalistlerin üretim yapmak için sadece hammadde ve makine alması yeterlidir... İstihdama gerek yoktur...
Ama şu da var ki; istihdam yoksa işsizlik devam edecek, hane gelirleri düşecek ve tüketim artmayacaktır. Yani makine ve hammadde alıp yatırım yapan kapitalist, mamül mallarını paraya çeviremediği için kar edemeyecektir.
Geçmiş krizlerden çıkılmasını sağlayan mekanizma artık ortada olmadığına göre, geçmişte olduğu gibi bu krizin de sona ermesini beklemenin bir anlamı yoktur...
Bugün bütün göstergeler, kapitalizmin bu krizi atlatmama ihtimalinin yüksek olduğu yönünde...
Bu kriz kapitaizmin son krizi gibi görünüyor...
Yani küresel sistemin geçmişte olduğu gibi sorunsuz işlediği bir yörüngeye yeniden dönüşünü ummak, gerçek anlamda bir hayal perestlik gibi görünüyor.
Peki bizi bekleyen ne?
***
Bugün Türkiye’de Cemaat ve AKP arasında yürüyen kavgadan ve ABD ile AKP arasında büyüyen çatlaktan ve Ortadoğudan giderek yükselen şiddetten ve emperyalist saldırganlığın son otuz yılda hiç olmadığı kadar artmış olmasından ve emperyalistler arası gerilimlerin giderek tırmanmasından da görülebileceği gibi insanlığı bekleyen iki seçenekten birisi kesinlikle BARBARLIK’tır...
Kapitalist sistem, içerisinde debelendiği bu son krizden çıkamayacak ve barbarlığa yani modern uygarlığın tüm kazanımlarını yitimi ile sonuçlanacak bir karanlığa doğru yuvarlanacak gibi görünüyor...
Kesin olan şey kapitalizmin bu şekilde devam edemeyeceğidir...
Önümüzdeki ihtimaller ise barbarlık ve sosyalizm arasındadır; sistemin olduğu gibi devam etmesi gibi bir ihtimal ise söz konusu değildir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder