Dövizin önlenemez tırmanışı sürüyor...
Fazilerin yükseltilmesi, TC Merkez Bankası’nın elindeki
rezervlerin önemli bır kısmını piyasaya sürmesi veya yabancı sermayeyi çekmek
için yapılan hiçbir “şirinlik” bu tırmanışı durduramıyor...
Bu tırmanıştan, TC’nin yavrusu olarak kktc de fazlasıyla
etkileniyor elbette...
Döviz bocu olanlar, kira ödeyenler, neredeyse tamamı
ithal olan ürünleri kullananlar, üniversitede okuyanlar, taksit ödeyenler yani
hepimiz etkileniyoruz dövizdeki hareketlilikten...
Kimi bankalar döviz kurunu belirli sürelerle
sabitlediklerini duyururken, bazı üniversiteler de bu uygulamaya gideceklerini
ilan ettiler...
Ancak günlük hayatın hemen her alanını etkileyen döviz
hareketi ile mal ve hizmetlerin yaklaşık %30 pahalılandığı, kişisel
yaşamlarımızın ise ucuzladığı inkar edilemez bir gerçek...
Bu dramatik gidiş nedeniyle geçtiğimiz hafta kktc
bakanlar kurulu, dövizdeki tırmanışın nasıl engelllenebileceğini masaya
yatırmaya karar vererek toplanmıştı hatırlarsanız...
Bana kalırsa, bu toplantıda tüm kktc tarihindeki tüm
bakanlar kurulu toplantılarında alınan tüm kararlardan daha gerçekçi bir karar
alınmış ve bu karar da kamuoyu ile paylaşılmıştı: “kktc’nin dövize müdahale
etmesi mümkün değildir.”
Ancak konumuz bizim aciz bakanlar kurulumuz ve onun
kararları değil, bizim kktc’ciğimizin kapılarına kadar dayanmış ve hatta
kapıları kırıp içerilere dalmış küresel kriz ve onun nasıl son bulacağı...
***
Dövizdeki yükselişin nedenlerine dair çeşitli sebepler
ileri sürülüyor. Bugünlerde en revaçta olan gerekçe ise, Türkiye’de cemaat ile
AKP arasında süremekte olan “it dalaşı”...
Rivayete göre, yabancı sermaye bu kavga atmosferinden
ürkmüş, ayrıca ABD de zaten bu kavgada Fettullah’ın tarafını tutuyormuş ve
AKP’yi yıpratmak için TL’nin altını oyuyormuş...
Bunlar aslında gerçeğin sadece bir yönü...
Dövizdeki yükselişin ve belki de cemaat-AKP dalaşmasının
da ana sebebi ise; küresel ekonomik kriz...
Hani şu yaklaşık yedi yıldır devam eden; ABD, İspanya,
Yunanistan diye dolaşarak yayılan, bir türlü durdurulamayan ve nasıl
durdurulacağı da bilinmeyen kriz...
Hani şu Tayyip’in “bizi teğet geçti” dediği, TOKİ
ihaleleri, Hidroelektrik Santralleri ve AVM inşaatları ile ötelemeye çalıştığı
kriz...
Küresel eonomik kriz bir türlü bitmek bilmezken, yavaş
yavaş Türkiye’yi de içine alıyor... Yaklaşan kasırga ortamında eski ortaklar
AKP ve Fettullah da birbiri ile kavgaya tutuşuyor...
Yani aslında dövizdeki sıkıntının nedeni AKP-Fettulah
kavgası değil, tam tersine AKP-Fettullah kavgasının nedeni krizin ta kendisi...
Peki nasıl son bulacak bu kriz?
***
Hiçkimse net bir yanıt veremese de solcusundan sağcısına
herkesin hemfikir olduğu bir şey var: “Bu kriz de eninde sonunda geçecek...”
Bu fikrin ise tek bir dayanağı var: “Kapitalizm bugüne
kadar yüzleştiği tüm krizleri atlattığına göre, bunu da atlatacak ve kendini
yenileyecektir...”
Bu fazlasıyla kaderci yaklaşımı sıkıntısı ise şu; küresel
kapitalizmin bugüne kadar krizleri nasıl atlattığını ve kendini yenilemesini
sağlayan süreçlerin ne olduğunu nceleme gereği duymuyor...
Ya, kapitalizm kendini yenileyecek mekanizmayı tamamen
ortadan kaldırdıysa...
Ya, bu krizden çıkmanın hiçbir yolu yoksa...
Ya, bu kriz kapitalizmin son krizi ise...
Bertell Ollman işte bu noktada yeni bir bakış açısını ile
devreye giriyor...
Özetle şöyle bir perspektif sunuyor Ollman; “Kapitalizmin
tüm krizlerinin ortak noktası üç önemli şeyin fiyatlarını düşürmesidir:
Makineler, Emek ve Hammadde”...
Her kriz döneminde işsizlik artar, işyerleri kapanır ve
hammaddeler açıkta kalırken, bu üç kalem de önemli değer kaybına uğrar...
Neredeyse dibe doğru inen fiyatlar krizde fırsat gören bir sermaye grubunun
yatırım yapmaya karar verdiği ana kadar düşer...
Bir gün, ucuz hammadde ile ucuz makineleri kullanarak ve
ucuz işgücünü sömürerek hala kar elde edebileceğini düşünen bir kapitalist
çıkar. Fiyatlar öyle düşmüştür ki gerçekten de kar eder...
Bunu gören diğer kapitlasitler de onu takip ederler... Ve
Makineler satılmaya, hammaddeler alınmaya insanlar iş bulmaya başlar...
İş bulan insanlar alışveriş yapar, mamül mallar satılır
ve piyasa yeniden canlanır...
Kriz sona ermiştir, ta ki bir sonraki krize kadar...
***
Bir süredir devam eden kürsel kriz de geçmiş dönemlerin
krizlerinden farklı değil!!!
İşyerleri kapanıyor, makineler atıl duruyor, insanlar
işsiz ve hammadde fiyatları düşüyor...
Bu düşüş devam ederken krizden çıkış için de koşullar
olgunlaşıyor gibi görünüyor. Ancak işin aslı öyle değil...
Bugün geçmişten farklı bir olgu ile yüzyüzeyiz:
Neo-liberalizm...
Yani otomasyon, özelleştirme, piyasalaştırma ve taşeronlaştırma...
Kapitalizm bu stratejiyi
kar oranlarının düşme eğilimini durdurmak için yaklaşık 30 yıldır
geliştirerek uyguluyor. Geçmişte krizin gelişini yavaşlatmış olan bu
uygulamalardan ikisi var ki, aslında krizden çıkışın imkanlarını da ortadan
kaldırıyor: Otomasyon ve taşeronlaştırma...
Çünkü her ikisi de istihdamın önünde ciddi bri engel
olarak dikiliyor...
Bu şu demek; düşen makine, işgücü ve hammadde fiyatlarına
rağmen “krizi fırsata dönüştürerek” yatırım yapacak olan kapitalistlerin üretim
yapmak için sadece hammadde ve makine alması yeterlidir... İstihdama gerek
yoktur...
Ama şu da var ki; istihdam yoksa işsizlik devam edecek,
hane gelirleri düşecek ve tüketim artmayacaktır. Yani makine ve hammadde alıp
yatırım yapan kapitalist, mamül mallarını paraya çeviremediği için kar
edemeyecektir.
Geçmiş krizlerden çıkılmasını sağlayan mekanizma artık
ortada olmadığına göre, geçmişte olduğu gibi bu krizin de sona ermesini
beklemenin bir anlamı yoktur...
Bugün bütün göstergeler, kapitalizmin bu krizi atlatmama
ihtimalinin yüksek olduğu yönünde...
Bu kriz kapitaizmin son krizi gibi görünüyor...
Yani küresel sistemin geçmişte olduğu gibi sorunsuz
işlediği bir yörüngeye yeniden dönüşünü ummak, gerçek anlamda bir hayal
perestlik gibi görünüyor.
Peki bizi bekleyen ne?
***
Bugün Türkiye’de Cemaat ve AKP arasında yürüyen kavgadan
ve ABD ile AKP arasında büyüyen çatlaktan ve Ortadoğudan giderek yükselen
şiddetten ve emperyalist saldırganlığın son otuz yılda hiç olmadığı kadar
artmış olmasından ve emperyalistler arası gerilimlerin giderek tırmanmasından
da görülebileceği gibi insanlığı bekleyen iki seçenekten birisi kesinlikle
BARBARLIK’tır...
Kapitalist sistem, içerisinde debelendiği bu son krizden
çıkamayacak ve barbarlığa yani modern uygarlığın tüm kazanımlarını yitimi ile
sonuçlanacak bir karanlığa doğru yuvarlanacak gibi görünüyor...
Kesin olan şey kapitalizmin bu şekilde devam
edemeyeceğidir...
Önümüzdeki ihtimaller ise barbarlık ve sosyalizm
arasındadır; sistemin olduğu gibi devam etmesi gibi bir ihtimal ise söz konusu
değildir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder