Bildiğiniz gibi, UBP ve CTP’nin “geniş tabanlı” sözde
“reform” hükümeti üç ayda tadilata ihtiyaç duydu ve şimdi üç bakan görevden
alınarak yerlerine başka bakanlar atandı...
Büyük vaatler ve iddialı sözlerle kurulan hükümetin, bu
kadar erken bir sürede tadil edilmesi; sadece “partililerin koltuk aşkına”
bağlanmamalı...
UBP-CTP hükümetini sıkıştıran iki kuvvet var...
Biri Türkiye’de giderek gözü dönmüşçesine neo-liberal
içsavaş konseptine sarılan AKP’nin beklentileri, diğeri ise Kıbrıslı Türk halkı
içerisinde güvenilir bir siyasal alternatif arayışının giderek derinleşmesi...
AKP taleplerinde ısrarcı oldukça, UBP-CTP ikilisi bu
talepleri karşılamak zorunda kalıyor. Ama bu da Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasal
açmazı ve Kıbrıslı Türklerin siyasete güvensizliğini derinleştiriyor...
Sağda UBP’nin, solda ise CTP’nin oluşturduğu güven krizi
karşısında alternatif bir siyasal odak şekillenmesi riski ise her iki ortağın
giderek yakınlaşan kabusu olmaya devam ediyor...
İşte bakanların değişimi, bu noktada siyasal bir anlam
kazanıyor...
CTP’nin atadığı 3 bakanın değişmesi, bu krizin sadece
CTP’yi vurduğu şeklinde yorumlanmamalı...
UBP kurultayından sonra, UBP’li bakanlıklarda da değişime
gidilmesi büyük bir olasılık. Çünkü her iki parti de kendi ideolojik
erozyonları karşısında kriz içerisinde... Bu da onları hem birbirlerine hem de
hükümet koltuklarına daha da yaklaştırıyor...
***
Diğer yandan başbakan Kalyoncu’nun, bakan değişimlerini
açıklarken gerekçe olarak, yeni atanan bakanların genç olmasını sunması;
siyasal sığlaşmanın ne derecelere vardığının en bariz ifadesi...
Hükümetin medyadaki yandaş kanaat önderleri de bu
gençleşmeyi selamlayınca, sirk gösterisi tamamlanmış oldu...
Görevden alınan bakanların gayet başarılı olduğuna,
yaptıkları icraatların hükümetin hedefledikleri ile uyumlu olduğuna ancak tek
kusurlarının yeterince genç olmamalarına inanmamız bekleniyor...
Ancak genç olmamaktan kaynaklı hatalarının ne olduğunu
bilemiyoruz, çünkü görevden aldığı bazı bakanlardan daha genç olmayan Kalyoncu,
bize bu konuda hiçbir şey söylemiş değil...
Diğer yandan, yeni atanan bakanların aslında genç olmak
dışında herhangi bir ek meziyetlerini de duymadık. Demek ki, genç olmak bakan
olmaya yetmekte, başka herhangi bir özelliğe ihtiyaç duyulmamaktadır...
İşin diğer bir ilginç yanı; üç ay önce hükümet kurulurken
teknokrat bakanlar atamakla övünenlerin, bugün teknokrat konusunu sessizlikle
geçiştirip bize gençliği satmaya çalışmalarıdır... Bugün yaşlı olanlar 3 ay
önce genç miydi, yada bugün genç olanlar 3 ay önce genç değil miydi gibi
sorular ise, anlamsız kalıyor...
***
Siyasal partilerde gençler yıllarca meydan düzenlemesi,
miting tezahüratları ve kolluk gücü olarak kullanıldı. Gençlerin, kadınların ve
emekçilerin siyasal karar mekanizmalarından dışlandığı ama kendi bağımsız
örgütlenmelerinin de engellendiği bir demokrasi ve disiplin anlayışı egemen
kılındı...
Gençlik Kolları, Gençlik Örgütleri, Gençlik Konseyleri
vb. isimler altında gençliğin dinamizmi partinin el ayak işlerini yapmaya
indirgendi... Devrimci gelenek buna “komsomol tipi örgütlenme” diyerek yaklaşık
40 yıldır karşı çıkıyor ve genelde bağımsız alan örgütlenmesini özelde de
bağımsız gençlik örgütlenmesini savunmaya devam ediyor...
Ama mevcut siyasetlerin yürütülebilir olmadığı
belirginleştikçe, siyasal kriz derinleşip alternatif arayışı yoğunlaştıkça,
sistem bu siyasal krizin yarattığı boşluğa kendi kavramarı ile cevap vermek
zorunda kalıyor...
Sorun emekçiden yana, gençliği ve kadınları özne olarak
tanımlayan, net bir ideolojiye sahip siyasal bir alternatifin yokluğudur. Oysa
egemen siyasetin yaşlı özneleri, bize sorunun bu olmadığını “temiz siyaset” ve
“genç siyasetçi”lere ihtiyacımız olduğunu söyleyerek yanıt veriyor... Onların
medyadaki kalemşörleri de bu “yeni” fikri cilalayı parlatarak, bir az
duygusallık biraz melankoli katarak halka satıyor...
2013 yılında yaşanan genel seçimlerde, ülkemizdeki
siyasal boşluk çok net bir şekilde görünür olmuştu... Temiz siyaset, uzman ve
genç siyasetçi reçetesi de egemenlerin reçetesi olarak halka kabul
ettirilmişti...
2013’te meclisin yarıdan fazlası değişti. Yeni ve genç
vekiller koltukları doldurdu. Bir çoğu da alanında uzmandı... Ama halkın
sorunlarına çözüm getirmekten acizdiler...
Çünkü ideolojik angajmandan yoksun, sorunlara emek
perspektifinden bakamayan bir kişinin kirlenmesi, ruhunu yaşlandırması ve
kendini sisteme teslim etmesi sadece bir zaman sorundur.
Mesele “yeni” olup olmamanız değil, yenilikçi fikirleri
savunup savunmamanızdır. Mesele “genç” olup olmamanız değil, tarihsel olarak
gençliğe özgü kabına sığmazlığa ve isyankar ruha sahip olup olmamanızdır.
Mesele “temiz” olup olmamanız değil, halkın çıkarları için bireyselliğinizi
ikinci plana almanızı öğütleyen bir ideolojiye sahip olup olmamanızdır...
***
Bakanlar kurulunda gerçekleşen değişiklikler, egemen
siyasal yapının kriz içerisinde olduğundan başka bir gerçeği açığa vurmuyor. Bu
krize “yeni” “uzman” “genç” gibi renksiz-kokusuz kavramlarla yanıt üretmek
mümkün değildir. Bu gibi medyadik yanıtlar sadece yaşanan çürümeyi gizlemeye
yarar...
Gerçek bir yanıt, gençliğin isyankar enerjisini ve gözü
pek bir şekilde mücadeleye atılma iradesini; emekten yana bir bilinçle
birleştirebilen alternatif bir siyasal çizgi ile verilebilir.
Ve bu yanıtı; ruhunu AKP’ye, Ankara’ya, sermayeye satmış
çıkar çeteleri haline dönüşmüş mevcut partiler veremez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder