Benim konuşmam “İki toplumlu iki bölgeli federasyonun önemi nedir? Çözüm için başka bir zemin mümkün müdür?” başlığı altında olacak. Bunun için kısaca da olsa “Kıbrıs sorunu nedir?” sorusunu kendimize sormamız gerekiyor.
Benimsediğim siyasi gelenek ve
örgütlü olduğum Emekçinin Partisi Bağımsızlık Yolu, Kıbrıs sorununu “Kıbrıs
halklarının söz, yetki, karar ve iktidar sorunu” olarak tanımlıyor. Buna göre
Kıbrıs sorunu 1974 veya 1963 veya 1958’de ortaya çıkmış bir sorun veya salt ada
halklarının kendi aralarındaki bir sorun değildir. Kıbrıs sorunu, adamızın
kaderinin dış güçlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesi ve bunun mümkün
olabilmesi için Kıbrıs halklarının birbirlerine kırdırılması sorunudur.
Kapitalizmin emperyalist
aşamasında, adamızı stratejik bir yeni sömürge durumuna düşüren bu durum,
sadece dıştan gelen bir zor aracılığı ile hayata geçirilmiyor. Aksine emperyalistler
içerideki işbirlikçileri ve ada halklarının birbirlerine düşmanlaştırılması
aracılığı ile kendilerini “ara bulucu” veya “kurtarıcı” olarak gizlemeyi
başarıyorlar. Böylece sadece adamızı değil bir bütün olarak Ortadoğu’yu kontrol
altında tutabiliyorlar.
Emperyalist tahakkümü kırmak ve
söz, yetki, karar, iktidar sorununu çözmek için adamızı yeniden birleştirmek ve
halklarımızı birbirine düşmanlaştıran politikaları alt etmek zorundayız.
Kısacası Kıbrıs sorununun çözümü adamızın birleştirilmesi ve
halklarımızın kardeşleştirilmesinden geçmektedir. Bu iki unsuru
barındırmayan hiçbir model, sorunun çözümüne hizmet edemez. Sadece bu iki
unsuru aynı anda barındıran bir model içerideki zaafiyetimize son verip, dış
güçler karşısında ortak bir tutum almamızı sağlayabilir.
Tarihimiz boyunca Kıbrıs sorununa
çözüm olabilecek çeşitli modellerin mümkün olduğu evrelerden geçtik. Geçmiş
tarihsel dönemlerin sunduğu koşulların ortadan kalkmasıyla birlikte, o
dönemlere özgü fırsatlar ve çözüm modelleri de ortadan kalktı. Marksistler
geçmişi ders çıkarmak için incelerler ancak geçmişe ağıt yakmanın ve onu geri
getirmeye çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu da bilirler. Aksine odaklanmamız
gereken, geçmişten çıkarılan dersler ışığında bugün ne yapmamız gerektiğidir.
Bugün tarihsel süreçler sonunda
elimizde kalan, Kıbrıs’ta emperyalist tahakkümün istismar etmeye çalıştığı bir
olgu olarak iki halkın varlığıdır. Bu olguyu inkar etmek bizi hiçbir yere
vardırmaz aksine sorunun daha da içinden çıkılmaz noktalara doğru
derinleşmesine hizmet eder. Bu olgudan hareketle bakıldığında görülecektir ki;
adamızın birleştirilmesi ve halklarımızın kardeşleştirilmesi için tek gerçekçi
yol, siyasal eşitliğe dayalı bir federasyondur.
Federal bir çözüm modeline
alternatif olarak gösterilen; “İki Devletlilik” veya “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Dönüş”
gibi stratejiler; mümkün olmamaları bir yana, Kıbrıs halklarının söz, yetki
karar ve iktidar sorununu yani emperyalist tahakkümün ortadan kaldırılması
sorununu çözemezler.
“İki Devletlilik” halkların
varlığına yaslanmasına rağmen, birleşme ihtiyacını reddettiği için
bölünmüşlüğün devamı demektir. “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne dönüş ise adanın
birleşmesine yaptığı vurguya rağmen, Kıbrıslı Türk halkının siyasal eşitliğini
inkar ettiği için güvensizliğin derinleşmesi anlamına gelmektedir. Özellikle
Kıbrıslı Türkler açısından birincisi birleşme ihtiyacını, ikincisi de siyasal
eşitlik talebini karşılamamaktadır! Tam da bu sebeple her ikisi de soldan değil
sağdan yükseltilen birer slogandan ibarettirler!
Her iki modelin de hayata geçme
olasılığı olmadığını tekrar vurgulayalım. Bu iki modelin ana işlevi, federal
bir çözüm hedefi ile halkların ortak mücadelesini engellemek ve var olan
durumun devamına hizmet etmektir. Var olan durumun devamına yani adamızın
halkları birbirine düşman edilerek emperyalizmin stratejik sömürgesi olmaya
devam etmesi durumunun devamına!
Peki birleşme ve siyasal eşitliği
eş zamanlı olarak barındıracak federal bir Kıbrıs’ı nasıl kurabiliriz?
Adamızın bölünmüşlüğünden yarar sağlayan dış güçlerin arabuluculuğu veya
yönlendirmesiyle böyle bir hedefe varmak mümkün müdür? Emperyalist güçler,
kendi zararlarına olmak üzere, Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar, iktidar
sorununu neden çözsünler?
Bu soruların yanıtı her Marksist
için açıktır: Emperyalist güçler adamızı işgal altında tutabilmek için
bölmüşler ve halklarımızın birbirine kırdırılmasının devamından
yararlanmaktadırlar. Federal bir Kıbrıs ancak Kıbrıs halklarının kendi öz
güçlerine dayanan koordineli bir mücadele ile mümkün olabilir. Koordinasyondan
kastımız; hem iki halkın mücadelelerinin koordinasyonu hem de sokaktaki
mücadeleler ile görüşme masasındaki süreçlerin koordinasyonudur. Bunun için de
siyasal önderlik yaşamsaldır!
Her iki halkın sosyalistleri,
soyo-ekonomik gerçekliğe yaslanan bir sınıf mücadelesini adanın siyasal eşitlik
temelinde yeniden birleştirilmesine bağlamak tarihsel görevi ile karşı
karşıyadırlar. Bizler neoliberal saldırının dayattığı; barınma, ulaşım, sendikal
sorunlar, eğitim ve sağlık gibi gündelik sınıfsal zeminlerden hareketle,
federal bir Kıbrıs’a uzanmak zorundayız. Emekçilerin günlük mücadeleleri ile
Kıbrıs sorununun çözümünü birbirine harmanlamalıyız!
Emperyalist güçlerin arabulucu
rolü oynadığı görüşme masası da reddedilmesi değil maskelerin düşürülmesi için
kullanılması gereken bir araçtır. Bu bağlamda görüşme masasının biz Marksistler
için, parlamenter araçlardan bir farkı yoktur. Federal bir Kıbrıs için
meşruiyet sağlaması ve egemenlerin gerçek yüzünün gösterilmesi için vazgeçilmez
ancak sadece sınıfsal zeminden yürütülecek bir emek mücadelesi ile işe
yarayabilecek bir araç! Ama asla tüm umutların bağlanacağı ve her şeyi çözecek
sihirli bir değnek değil!
Bu mücadele çizgisi ile
ulaşılacak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon da bizim için mutlak bir hedef
değil, zamanı gelince aşılacak bir kilometre taşından ibarettir. Kıbrıs
halkları mücadelede ortaklaştıkları, kardeşleştikleri ve federal bir Kıbrıs’a
ulaştıkları oranda tek bir “Kıbrıs halkı”na dönüşebilme fırsatı
yakalanabilir. Biz Marksistler sadece isteyerek bir hedefe varılamayacağını,
somut durumun somut fırsatlarına odaklanılması gerektiğini bilen bilimsel
sosyalistler olduğumuz için bu bizim için gün gibi açıktır!
Bu noktada lütfen ufak bir
parantez açmama izin verin. Konuşmamın ortalarında “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş
soldan değil sağdan yükselen sloganlardan biridir” demiştim. Gerçekten de
programına “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş hedefini yazmış hiçbir sol örgüt yokken,
solcular arası bir konferansta neden “federasyonun önemine” ilişkin bir başlığa
ihtiyaç duyuluyor?
Bu sorunun yanıtı odadaki fili
görmemizi gerektiriyor. Çünkü bu hedefi benimsediği halde, takiye yaparak
federasyonu savunuyormuş gibi davranan çok geniş bir unsur, tüm sol örgütler
içerisinde mevcuttur. Böyle bir unsurun varlığı ise hepimizi zehirlemekte,
federal bir Kıbrıs mücadelesi için strateji ve pratik geliştirmemizi
engellemektedir. Eğer hedef belirlemekte zorlanmaya devam edersek, hedefe
yönelik pratik adımlar atmamız da mümkün olmayacaktır! Tam da bu nedenle Kıbrıs
milliyetçiliği ile hesaplaşmak, hedeflerimizi ne dostun ne de düşmanın
yanılacağı bir netlikte tarif etmek ve bir an önce işe koyulmak zorundayız.
Devrimciler Kıbrıslılığa karşı
değildirler. Bizim için Kıbrıslılık ancak sınıfsal yanı önde tutulacak, ulusal
yanı inşa edecek bir mücadelenin ve iki halkın koordineli hareketinin sonucu
olarak varılabilecek bir hedeftir. Bu hedefe ilerlerlerken geçeceğimiz
güzergahta iki toplumlu, iki bölgeli federasyon, birleşme ve halklarımızın
kardeşleşmesi vardır. Bugün var olmayan bir şeye varmış gibi muamelesi yapmak
ise çözüme değil ayrılığa hizmet eder.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim.
*"Sol ve Kıbrıs Sorunu" isimli konferansta sunulan konuşma metni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder