Meclis’teki kriz bir süreden beridir devam ediyor. UBP içi gerilimler nedeniyle hükümet partilerinin Başkan seçecek yeterli oyu bulamadıkları artık tüm toplumun bildiği bir gerçek. Makul bir rejimde, makul bir hükümet bu durumda istifa ederdi. Yeni bir hükümet kurulamıyorsa da erken seçim yapılırdı. Ancak kktc rejimi makul bir rejim olmadığı gibi, UBP-DP-YDP de hükümet olmaya ölesiye bağımlı partilerdir. Yani etik nedenlerle istifa edemezler, kozlarını açıkta paylaşamazlar ve olası bir erken seçim riskini göze alamazlar!
Durum böyleyken Meclis’teki kriz
ya var olan olağanüstü halin “normalleşeceği”, ya hükümet partilerinin kendi
içlerinde yeni bir dengede uzlaşacağı ya da toplumsal muhalefetin “Meclis
krizini rejimin krizine” çevireceği bir yola girecekti! Bu noktada parlamentoda
temsil edilen bir muhalefet partisi olarak CTP’nin nasıl bir tutum takınacağı
önem arz ediyordu.
Çeşitli muhalefet odakları gibi
Bağımsızlık Yolu da kendi ideolojik tutumuna göre, her bir spesifik durumda ne
yapılması gerektiğine dair çeşitli görüşler ileri sürüyor. Ama sürecin açtığı
fırsat pencerelerine nasıl müdahale edileceği, ilgili öznenin bütüne dair
yaklaşımı ile tutarlı olması gereken ideolojik bir tutumdur. Bugün işte bunu,
“bütüne dair yaklaşım” konusunu yerimiz yettiğince tartışmak istiyorum.
***
Pratik politikada karşınıza çıkan
neredeyse ilk soru, parlamentoya ilişkin tutumunuzun ne olacağıdır. Bu sorunun
kabaca dört yanıtı vardır. Söyledikleri bir yana (pratiklerine göre) “muhalif”
siyasal özneleri yanıt bazında kategorize edersek, karşımıza şöyle bir tablo çıkar:
Sadece Sokak (YKP), Sadece
Parlamento (CTP, TDP, HP), Ne Parlamento Ne Sokak (Afrika, Kıbrıslılar Birliği)
ve Hem Parlamento Hem Sokak (Bağımsızlık Yolu, KSP)
Bunlar analize göre değil felsefi
pozisyona göre şekillenir. Yani siyasetlerin TUTUMLARI felsefi pozisyonlarına
göre şekillenir. Ülkedeki durumun analizi ise, bu felsefi pozisyonların NASIL
yürütüleceğini belirler, NE olacaklarını değil!
***
Tutumunuzu felsefeniz, bu tutumu
nasıl hayata geçireceğinizi analiziniz belirler. Analizi aynı olan siyasetler,
tutumları farklı olduğu için farklı yollardan yürüyebilirler. “İşgal” analizi
yapan Afrika ile YKP’nin farklı felsefelerden gelmelerinden dolayı tutumlarının
farklı olması gibi.
Gerisini de örgütlenme beceriniz
ve öngörülerinizin sağlamlığı şekillendirecektir. Felsefesi ve analizi benzer
olan siyasetler beceri ve örgütlenme yeteneklerine göre başarılı veya başarısız
olabilirler. TDP ve CTP’nin aynı felsefi tutumda olmalarına rağmen pratikte
farklı güçlerde olmaları veya “Sadece Sokak” diyen YKP’nin sokakta varlık
gösterememesi gibi…
Dikkatinizi çekmiş olabilir,
yukarıdaki felsefi kategorizasyonda BKP ve Sol Hareket’ten bahsedilmedi. Bunun
nedeni, birbirinden bölünmüş bu iki akraba siyasetin herhangi bir felsefesi
olmamasıdır. Bu iki yapı bugüne kadar pratik ihtiyacına göre felsefe uydurmuş,
bundan sonra da böyle davranacak gibi görünmektedirler.
***
Meclisteki kriz karşısında YKP ve
peşinde sürüklediği bireysel boykot taraftarları istifa çağrısı yaptılar. Aynı
çağrıyı yapan HP ise bunu felsefi bir noktadan değil, ülkedeki durumun analizi
ile paralel yaptı. Olası bir erken seçimde YKP “boykot” diyecekti, HP seçime
girecekti ama mevcut durumda her iki parti de “istifa” çağrısı yapıyordu.
Bunların ikisi de iç tutarlılığı olan tutumlardır.
Kendi felsefi tutumu ile (en
azından 4 Kasım pazartesiye kadar) tutarsız davranan CTP oldu! CTP parlamento
seçimlerine giren, bu kurumda görevler alan ve “sadece parlamento” felsefesi
ile hareket eden bir parti olmasına rağmen, Başkan Yardımcılığı makamını
kullanmayarak boykotçu bir tutum takındı. Bu da Bağımsızlık Yolu dışında tüm
öznelerin alkışları arasında, adım adım sürecin kilitlendiği ve UBP’nin
oldu-bittilerine zemin hazırlayan yolu açtı!
***
Zorlu Töre’nin önce trip atarak
sonra hastalık bahanesiyle koltuğu terk ettiği anda, CTP bu aracı kullanmaya
başlamış olsaydı iki şey olacaktı: Birincisi oturumlara üç gün boyunca ara
verilmeyeceğinden UBP içi kriz halkın önünde şiddetlenerek yaşanacaktı.
İkincisi de “hayırların evetlerden fazla olduğu”, “çift mühürlü pusulaların
geçerli sayıldığı” senaryolar asla yaşanmayacaktı! Bunun sıradan insanların
günlük sorunlarını Meclis önüne taşıdıkları bir karnaval havasına
döndürüldüğünü; sokağın eş zamanlı ve kendi gündemi ile kaynadığını; Meclis
önünün her derdi olanın buluştuğu bir çadır kente dönüştüğünü hayal edin…
Bağımsızlık Yolu ilk günden
itibaren bunu anlatmaya çalıştı. Parlamentoda siyaset yapmayı önüne koyan,
sine-i millet çağrılarına kendi analizi çerçevesinde “hayır” diyen bir partinin;
boykotçulara prim vermesi felsefi bir tutarsızlıktır. Ve felsefi
tutarsızlıkların pratik bedelleri olur. O bedel Ziya Öztürkler gibi birisinin,
oldu-bitti ile bu topluma Meclis Başkanı olarak dayatılması oldu! Dahası CTP’yi
“beğenmiyorsanız istifa edin” diyen Arıklı’nın diline düşüren de bu tutarsız
tutumdur!
CTP bu tavrını devam ettirseydi
süreç çok daha olumsuz yerlere gidebilirdi. Ancak neyse ki Pazartesi günkü
oturumda CTP bu tavrından vazgeçtiğini gösteren adımlar attı. Bu olumluluk geç
kalınmış olmasından dolayı kaçan fırsatları elbette telafi etmez. Gene de
zararın neresinden dönülse kârdır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder