Ziya Öztürkler’in 16. Tur’da 27 oy almasıyla Meclis Başkanlık Krizi çözülmüş gibi görünüyor. Gelin bu süreci önce özetleyelim, ardından ne dersler çıkarabileceğimize bakalım.
Süreç UBP Kurultayının ardından
Meclis Başkanlığına aday olarak gösterilmesi beklenen Sucuoğlu’nun, grup
toplantısında ekarte edilmesi ile başladı. Zorlu Töre UBP tarafından aday
gösterildi ve Sucuoğlu küstü. İlk dört turda Zorlu Töre seçilemeyince, UBP
Kutlu Evren’i aday gösterdi. Bu aşamada yaşanan krizin Zorlu Töre’nin şahsının
onaylanmamasından mı kaynaklandığı yoksa daha derin mi olduğu net değildi.
Zorlu Töre’nin de küskünler
kervanına katılıp Meclis’te olduğu halde oturumu açmaması üzerine Fazilet
Özdenefe başkanlık koltuğuna oturdu. Ancak Kutlu Evren yapılan tek tur oylamada
Meclis çoğunluğu tarafından hayır oyu ile devre dışı kaldı. Bu sonuç, meselenin
Zorlu Töre’nin şahsı ile ilgili olmadığını, UBP içi yapısal bir kriz yaşanmakta
olduğunu netleştirdi.
Bunu “erken seçim” için bir
fırsat olarak gören CTP en büyük hatasını yaptı ve Meclis’i açmayı reddetti.
Sıkışan Zorlu Töre hastaneye yattı ve rapor aldı. Bu durum Zorlu Töre’nin yeniden
aday gösterilmesi karşılığında Meclis’i açmaya ikna olmasına kadar devam etti. Ancak
beş tur daha denenmesine ve yine seçilememesine rağmen, onuncu turun sonunda
Zorlu Töre kendini Meclis Başkanı ilan etti. Bu noktada UBP içi kriz herkesin
kabul ettiği tartışmasız bir olgu durumuna gelmişti.
Zorlu Töre’nin başkanlık inadının
kırılması için geçen zamandan sonra UBP bu kez Ziya Öztürkler’i aday gösterdi.
Ancak on beşinci turun ardından Ziya Öztürkler de seçilemedi. Zorlu Töre,
onuncu turdaki tutumunu devam ettirerek Ziya Öztürkler’i Meclis Başkanı ilan
etti.
Bu süreçte Resmi Gazete’de Ziya
Öztürkler’in Meclis Başkanı olduğu yayınlandı, Zorlu Töre makamını kendisine
devretti ve Öztürkler protokollere katılmaya başladı. Bu noktada CTP’li
vekillerin istifası erken değil “ara seçim” anlamına gelir, bu da Meclis’in
2/3’ünün UBP’li vekillerle dolması ve Başkanlık sistemi için yolun açılması
sonucuna varırdı. CTP Dimyat’a erken seçime giderken eldeki parlamenter
sistemden olma tehlikesi ile yüzyüzeydi. Ama bunu anlamayan veya anlasa bile
kabul etmeyen geniş bir kitle, CTP’nin istifa etmesini istemeye devam etti.
UBP’nin krizi artık CTP’nin krizine dönüşmüştü…
İstifa edemeyeceği açık olan
CTP’nin önünde pasif bir direnişle Meclis’i boykot etmek veya olup biteni
kabullenmek dışında bir seçenek yokmuş gibi görünüyordu. Altıncı turda Meclis’i
açmayarak kendi kendini müthiş bir sıkışmışlığa mahkum eden CTP, süreç içerisindeki
en yaratıcı ve doğru hamlesini yaparak “kontrollü gerilim yükseltme” tutumu
takındı. CTP’li vekiller önce Meclis’i açma yetkisinin sadece Fazilet
Özdenefe’de olduğunu ilan ettiler, ardından sıradaki ilk oturum gününde
Meclis’i fiilen açtılar ve son olarak UBP’nin bir sonraki oturumda erken
davranma girişimine fiili müdahalede bulunarak engellediler.
CTP’nin “kontrollü gerilim
yükseltme” hamlesi, Doğuş Derya’nın Ziya Öztürkler’e su fırlatmasıyla
çuvalladı. UBP bu hareketi bir mağduriyet fırsatına çevirdi ve UBP’li gençleri
sokağa çağırarak gerilimin Meclis içerisinde kalmayacağının sinyalini verdi. Her
iki parti de geri adım atamayacakları bir durumda sıkışmışken Bağımsızlık Yolu
Yargıtay’a Qua Warranto başvurusu yaparak Ziya Öztürkler’in Meclis Başkanlığı
iddiasını mahkemeye taşıdı.
Sonrası hafızalarda: CTP
tarafından UBP’ye “gelin başkanı birlikte seçelim” çağrısı yapıldı. UBP ise
Ziya Öztürkler’i istifa ettirip on altıncı turda 27 oyla seçtirdi.
***
1- UBP içerisinde Faiz
Sucuoğlu’nun Genel Başkanlık’tan istifa ettirilmesinden beridir devam eden kriz
biçim değiştirerek sürmektedir. Son Genel Kurul’da Ünal Üstel’in başkan
seçtirilmesi de çözüm olmamış, kriz Meclis grubuna taşınmıştır.
2- UBP içi kriz ilerleyen
süreçlerde kendini başka biçimler altında göstermeye gebedir. Ancak UBP, tüm
taraflarıyla hükümette kalmaya bağımlı bir partidir. İlk günden beridir
söylediğimiz gibi, UBP’nin krizinden erken seçim çıkmaz.
3- HP, DP ve TDP bu süreçte
etkisiz ve dışarda kalmış bir görüntü çizdiler. DP tamamen silinirken, HP “en
baştan bu hükümeti kabul etmeyip sine-i millete dönseydiniz” söylemini
tekrarlayıp durdu. Oysa Meclis’te yaşanacak herhangi bir istifaya
UBP-YDP-DP’nin yanıtı ortadadır: “Erken” değil “ara seçim!”
4- YDP kendini krize dahil etmek
için önce hükümetten çekilme tehtidiyle UBP içine, sonra CTP’yi istifaya
çağırarak CTP içine müdahale etmeye çalıştı. YDP’nin CTP’yi ısrarla istifaya
davet etmesi, rejimin “istifa”dan, “boykot”tan hiç de sanıldığı kadar
korkmadığının göstergesiydi. Bu argümanları ısrarla tekrarlayan kesimlerin
artık şapkayı önüne alıp düşünmesinin zamanı geldi de geçiyor bile.
5- Bağımsızlık Yolu sürecin
sokaktan kopuk yürütülmesine, parlamento için hatalara ve yargı sürecine dair
girişimlerde bulunarak süreç boyunca Meclis’teymişçesine olaylara müdahil oldu.
Medyadaki karartmaya rağmen hem gündem olmayı hem de süreci bir eğitim
fırsatına çevirmeyi başardı. Meclis önünde geçirilen iki gece kadar Yargıtay’da
açılan Qua Warranto davası da başarılı hamlelerdi.
6- UBP içi krizi, bir REJİM
KRİZİ’ne çevirmeden erken seçim mümkün değildir. Bunun için de sürecin salt
parlamento ile sınırlandırılması yanlıştır. CTP süreç boyunca mücadelenin sokak
ve yargı ayaklarını tamamen boş bıraktı. Erken seçim isteniyorsa bu süreci
altıncı turdan itibaren sokak, on beşinci turdan itibaren yargı ayakları ile
desteklemek zorunluluktu. Ancak yaşananlar göstermiştir ki CTP giderek daha
fazla kendi kendini Meclis’e hapsetmekte ve Meclis dışındaki her şeyden ürker
hale gelmektedir.
7- Meclis içine kapanan CTP,
burada da çok kritik bir hata yaptı. Altıncı tur için Meclis Başkanlık
koltuğuna oturmamak, on turluk bir sıkışma yaratarak CTP’yi boğulma noktasına
getirdi. Genel Kurul, Kutlu Evren’in seçilemediği ve Zorlu Töre’nin Meclis’i
terk ettiği an, sıcağı sıcağına ve sokak desteği ile açılsaydı olaylar bambaşka
yerlere gider, erken seçim penceresi ancak bu şekilde açılırdı. Bunun yerine
“koltuk değneği olmayacağız” diyerek, UBP içi gerginliğin gizlenmesi için
fırsat sunuldu, “paravan” olundu. Buna rağmen yaşananlara baktığımızda, her şey
sıcağı sıcağına gelişseydi neler olabileceğini merak etmemek elde değil!
8- CTP’nin ikinci hatası,
kontrollü gerilim yükseltme stratejisini parti disiplini içerisinde
uygulayamaması oldu. Doğuş Derya’nın genel parti çizgisinin ilerisine geçmesi
veya diğer vekillerin Doğuş Derya’nınn gerisinde kalması (parti kararı
hangisiyse) CTP’yi zor durumda bıraktı. Meclis içinde hamle avantajını geri
almaya çalışan CTP, kamuoyu önünde de sıkıştı.
9- Her şeye rağmen on beşinci
turdan sonra, en çok sıkıştığı anda altıncı turdaki hatadan geri dönerek
Meclis’i açma tutumu geliştiren CTP en yaratıcı hamlesini yaptı. Sürecin
yeniden akmaya başlaması da ancak böyle mümkün oldu. Bu da altıncı turdaki
tutumun ne kadar yanlış olduğunu göstermektedir.
10- Umudunu kendinden, halkından,
emekçilerden değil, bir çıkar çetesinin kendi içindeki menfaat kavgasından
devşiren bir anlayışın kimseye hayrı yoktur. Sol partiler sadece yaşanıp bitmiş
süreçleri analiz etme becerilerine göre değil, süreçler sırasında doğru
öngörülerde bulunabilme yeteneklerine göre de değerlendirilirler. Bu noktadan
bakıldığında TDP ve CTP’nin ilk günden ilan ettikleri “erken seçim” öngörüsü
haksız, Bağımsızlık Yolu’nun “bu krizden seçim çıkmaz” öngörüsü haklı çıktı. Süreç
bize sokak, meclis ve yargı dahil tüm alanlarda mücadele yürütmek gerektiğini
kadar; yürütülecek mücadelenin nasıl yürütüldüğünün de önemli olduğunu,
duygularla değil akılla hareket etmenin önemini bir kez daha gösterdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder